Mîzâhî Şiirler

Son Güncelleme: Cuma, Temmuz 21st, 2017 | Kategori: ŞİİRLERİM| Etiketler:

           

BAYRAM MENDİLİ (x)

İhsân_ediyor şüphesiz_Allah bize gayret,

Gözler seçiyor menzil-i maksùdu nihâyet!..

 

Aldırma, biriksin, asıver dersi bugün de;

Tıp Bayramıdır, gel, edelim biz bize sohbet :

 

Her doktora, her insana en canlı misâldir;

ÜNVER’de cem_olmuş ilim-irfan ve nezâket!..

 

VÂLÎ BEY’i tebrîk_edeyim, gerçi geç oldu;

Bir böyle değer görmedi târihde vilâyet!..

 

Devrinde eğer faydalı olmaksa murâdın;

İstanbul’u baştanbaşa gez, gör, yap îmâret!.. (*)

 

GÜRKAN, ediyor pençe-i kahrın bizi lerzân;

Mâlûm Yavuz’un beyti.. aman, benden işâret’..

 

Sâyende SCHWARTZ bil ki hayat nekrobiyozken,

Öldük stenozdan, bizi mahvetti rükûdet’..

 

Dermân_olacakken cana kasdetti TEDÂVÎ;

Bilmem edeyim hangi müdâvâta riâyet?..

 

Seksen kere insaflı ZEREN bence TEZEL’den,

Bilmem ki neden her sözü okdur, bu ne hiddet?..

 

Her derdi meğer sîneye çekmek de hünermiş..

Câhit; yeter_artık bu kadar arz-ı şikâyet!..

            Vezni: Mef’ùlü mefâîlü mefâîlü feùlün

 

(*) Bir virgül_unuttum ve zihaf yaptım_esefle;

      Kıymetli hocam ÇAMDEVİREN sen beni affet!..

 

(x)        Tek başına “Bayram Mendili”, “Tıp Yolunda Yılbaşı”  

        dergisinin 1950 yılında tertîb ettiği (Mizâhî şiir

        musâbakası)nda ikinciliği, tansiyon âleti kazandırdı.

 

ÜNVER           : Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver

VÂLΠ              : Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay

GÜRKAN        : Ord. Prof. Op. Dr. Kâzım İsmail Gürkan

SCHWARTZ    :  Ord. Prof. Dr. Ph. Schwartz

TEDÂVΠ         : Tedâvî dersi

ZEREN            : Prof. Dr. Zeki Zeren

TEZEL              : Ord. Prof. Dr. Ekrem Behcet Tezel

ÇAMDEVİREN : Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

 

Aşağıdaki şiirleri tamâmı, “Tıp Yolunda Yılbaşı”

dergisinin 1951 yılında tertîb ettiği (Mizâhî şiir

musâbakası)nda birinciliği, altın dolmakalem

kazandırdı :

 

 

 

İMTİHAN DEVRELERİ

 

Geçti rûyâ gibi yaz, geldi EKİM;

Pek çabuk söndü ümîdim, şevkim..

Altı gam kervanıdır altı sene;

Hasta olduk.. gönül_isterdi hekim!..

 

Bir heyûlâ gibi karşında ŞUBAT;

Kitabın üstüne katlan iki kat!..

(Gel!) diyor çay, balo, futbol, sinema,

Uyma şeytâna, olursun berbât!..

          VEZNİ: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa’lün)

 

 

 

MAAZALLAH, İMTİHANDA KALINDIĞINDA,

BAYÂTÎARABAN MAKAMINDA FERYÂD OLUNA:

 

(Yuf hârına dehrin, gül-ü gülzârına hem yuf)

Zâlim feleğin darbe-i kahhârına hem yuf!..

 

Ahvâl-i perîşânımı kim görse kan_ağlar;

Her kim ki güler.. yârine ağyârına hen yuf!..

 

Beyhùde mi göz nùru?.. Çalıştım gece-gündüz..

Devran, sana; nisyânına yuf, kârına hem yuf!..

 

Her gün striknin, fitin,_aktedron_alırdım;

Doktor!. İlâcın sözde şifâkârına hem yuf!..

              VEZNİ: Mef’ùlü mefâîlü mefâîlü feùlün  

 

 

 

AHVÂL-İ PERÎŞÂNIM

 

Şimdi gezmekdeyim_âvâre stajdan staja;

Beni atmakta felek gör ki virajdan viraja!..

 

Bir briç partisidir sanki hayâtım; lâkin,

Hasmımın hakkı şilem; bense barajdan baraja!..

 

Yaz, cehennem gibidir, çünkü kütüphânedeyim,

Cümle âlem gezer_elbette pilâjdan pilâja!..

 

Kalbimin egzosu patlak, boşa düşmüş vitesi,

Der ki hâlâ: gezelim haydi garajdan garaja!..

 

İştihâ kalmadı, dargın gibiyim sofraya ben;

Gördi mîdem 2-3 lokma gavajdan gavaja!..

 

Görme lâyik bize pîr aşkına lâkaydîyi;

Râzıyız; bâri selâm eyle mesajdan mesaja!..

 

Der ki Cahit: Ey_aruz sus ve kırılsın kalemim..

Beni sevk ettiler_ömrümce imajdan, imaja!..

     NOT: 4,5.6. ncı beyitler, ilk neşirden sonra yazılmıştır.

                    VEZNİ: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilâtün feilün

 

 

                      Muammâ

 

Geldi bârâna binip, nâmımı “Şâkir” sanarak;

Öyle sehhâaar!.. müdam “Şâkir”i mahbùn okuyor!..

Câna minnet bilerek emrini, geldim kapıya;

Bir de baktım ki, lebin, Tebbet’i vajgûn okuyor!..

Biliyor Mushaf’ı baştan sona ezber gerçi;

Yüzü ters eyleyerek, kasd ile, efsùn okuyor!..

Ters edip “tılsım”ı idrâke “musallat” kıldı;

Şimdi Leylâ bırakıp kıssamı, Mecnùn okuyor!..

     VEZNİ: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilâtün feilün

AÇIKLAMA: “Şâkir” kelimesi mahbùn okunursa “şeker” okunur ve yağmurda erir.

                     BEKRİ MUSTAFA’NIN İMAMLIĞI(x)

                     Gündüzün, yâr-i güzîn oldu medâr
                     Ve fakirhânede ettik iftâr..
                     Dediler, (Bitti terâvih namazı,
                     İsteriz.. bir masal_anlat!) huzzâr..
                     Etti vaktâki misâfir ısrâr,
                     Başladım kıssaya ol dem, nâçâr :
 
                     Bir vakitler bütün_İstanbullu,
                     Şöyle bir illete olmuş dùçâr:
                     Hak, adâlet sözü kalmış lâfta,
                     Yok_imiş hiç ne fazîlet, ne de âr!..
                     Şehrin_erkekleri dalmış keyfe;
                     Mey, kadın, hiyle haram.. leyl-ü nehâr!..
                     Kalmamış kıymeti artık kadının,
                     Düşerek fâhişe olmuş.. murdâr!..
                     Ya çocuk?.. hepsi birer yüz-karası..
                     Baba meçhûl, ana mâlûm: mantar!..
                     Yağlı bir balçığa batmış me’mùr,
                     Ne çıkar zimmete geçmiş âşar?..
                     Sana lâzımsa eğer ilmühaber;
                     Akçe ver, mührünü bassın muhtar’..
                     Yürütürmüş işi altınla kadı..
                     Para yer, baskı yapar tahsildâr!..
                     Harcamış keyfine beytü’l-mâli,
                     Kârı hep zevk-u safâ defterdâr!..
 
                     (Meye düşkün!) diye meşhur Bekri,
                     Ol zamanlarda yaşarmış der-kâr!
                     Var suâl eyle: (ne var meyde?) diye,
                     Ona sorsan, dağıtırmış efkâr!..
                     Düşmemiş bir şeye meyden başka..
                     (Fuhşa sâlik demesinler zinhâr!..)
                     Toplamış Mustafa üç-beş genci,
                     Hükmedip nefsine, olmuş pişdâr!..
                     O kadar nefsine hükmetmiş ki,
                     Bir defâ câmie girmiş huşyâr!..
                     O dahî âlemi tenkîd etmiş,
                     Sızmadan kaldığı demler bîdâr!..
 
                     Böyle bir hâle gelen İslâma,
                     (Beter_olsun!) diye sövmüş küffâr!..
                     Yalvarıp, ağlamış_üç-beş mü’min:
                     (Bir_akıl ver bize Yâ Rab; kurtar!..
                     İhtiyarlarla namaz kılmadalar..
                     Güç imiş kazması mevtâya mezâr!..
                     Kalmamış hiç ne müezzin, ne imâm;
                     Süfehânın sözü olmuş: (Ne zarar?)
 
                     İhtiyarlar çıkarak Hünkâra;
                     (Bir imam bul!) diye etmiş ısrâr…
                     En nihâyet, bir_imam bulmak için,
                     Vermiş_ihvâna emirler Hünkâr!..
                     Aramış çokca ehibbâ-yı kirâm;
                     Bir imam bulmanın imkânı mı var?..
                     Acze düşmüş vüzerâdan birisi,
                     Keşfedip, Bekri’ye etmiş işmar!..
                     Çıkmış_inhâsı Süleymâniye’ye;
                     Bekricik kılmış_imâmette karâr!..
 
                     Bir defâ, Bekri verirken telkin,
                     Bir adam, sormuş, edip atf-ı nazar:
                     (Ben de bilsem.. ne dedin mevtâya?
                     Hoca, anlat.. ne olur, etme azar!..)
                     Bekricik gerçeği ketmeylemeyıp,
                     Derakab şöylece etmiş ikrâr:
                     (Söyledim: sorsa melek dünyâyı,
                     Anlatırsın.. sana düşmez inkâr..
                     Başimam Bekri Süleymâniye’de,
                     De ve sus.. gayrıyı elbet anlar!..)
 
                     Dinleyip cân ü gönülden masalı,
                     Ehli dil eyledi takdîr izhâr!..
                     Bu çeşit kıssaların hisseleri,
                     Sana gelmez mi biraz mânîdâr?..
 
                     Ey oğul; düzmece târîh okuma;
                     O ki, gerçekte serâpâ ihtâr!..
                     Bir zafernâme düzerler meselâ;
                     Bilemezsin ki nasıl düştü hisâr?..
                     Ne fecî manzara: Sancak düşmüş;
                     Şan, şeref sâhibidir sancaktar!..
                     Sor: Nedir gàyesi başlangıçta?..
                     Hangi ummâna götürmüş rüzgâr?..
                     Kurtuluş sâhili besbelliyken,
                     Neyle îzâh edilir böyle firâr?..
                     Brütüs; çok yaşa!.. İdrâk etti,
                     En büyük rütbeyi sâyende, Sezar!..
 
                     Bil ki vicdânı sağırdır.. boşuna;
                     Bin ricâ etse de sayyâda, şikâr!..
                     Meskenet, çâre değil hâlimize;
                     Bence kâfî yediğin bunca şamar!..
 
                     Geldi geçtiii nice kâzip şöhret;
                     Merd olan çıktı mı bir Bekri kadar?..
                          VEZNİ: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa’lün)          
         
 
      (x) “Arùzun Söylettikleri” isimli ve İstanbul-1969
            baskı târihli şiir kitabımdan alınmıştır.
(Visited 53 times, 1 visits today)

İlgiliMakaleler:

  • İlgili Makale bulunamadı!..


RSS 2.0 ile yeni eklenen yorumları takip edebilirsiniz. Both comments and pings are currently closed.

Comments are closed.