SAFÄ°YYÃœDDÄ°N ABDÃœLMÃœ’MÄ°N URMEMEVÃŽ ve KÄ°TÂBÃœ’L-EDVÂRI

Son Güncelleme: Cuma, Temmuz 21st, 2017 | Kategori: ESER TANITIMI| Etiketler:

“SAFÄ°YYÃœDDÄ°N ABDÃœLMÃœ’MÄ°N URMEMEVÃŽ
                                ve
                    KÄ°TÂBÃœ’L-EDVÂRI”     
               Yrd.Doç.Dr. Mehmet Nuri UYGUN
Kubbealtı Neşriyatı (Tel: 0212. 516 23 56)  Birinci Baskı  İstanbul 1999
                     İÇİNDEKİLER (Yalnızca ana-başlıklar bildirimiştir)
İÇİNDEKİLER (5)
ÖNSÖZ (7)
GÄ°RÄ°Åž (9)
BÄ°RÄ°NCÄ° BÖLÃœM: SAFÄ°YYUDDÄ°N ABDULMÃœ’MÄ°N URMRVÃŽ’NÄ°N HAYÂTI VE ESERLERÄ° (25)
Ä°KÄ°NCÄ° BÖLÃœM: KÄ°TÂBU’L-EDVÂR’IN TANITIMI (49)
ÜÇÜNCÃœ BÖLÃœM: KÄ°TÂBU’L-EDVÂR’IN TERCÃœMESÄ° (65)
DÖRDÃœNCÃœ BÖLÃœM: KÄ°TÂBU’L-EDVÂR’IN Ä°NCELENMESÄ° (133)
SONUÇ: (249)
BÄ°BLÄ°YOGRAFYA (251)
Ä°NDEKSLER (260)
EK: (A) NÃœSHASI (267 >48 SAYFA)
         Millî mùsıkîmizin nazariyâtı ve târihçesi mevzùunda kapital eserlerin ilki olan “SAFÄ°YYÃœDDÄ°N ABDÃœLMÃœ’MÄ°N URMEVÃŽ ve KÄ°TÂBÃœ’L-EDVÂRI”nı Türk dili ve alfabesiyle 1999’da ilim-irfan sâhiplerine hediye ederek , 21inci yy.a gerçek bilgilerle adım atmamızı saÄŸlayan Yrd.Doç.Dr. Mehmet Nuri UYGUN’a ve KUBBEALTI NEÅžRÄ°YATI yöneticilerine şükran duygularımı ifâde ile sözlerime baÅŸlıyorum… 
         Bu çok deÄŸerli eseri; italik harflerle iktibasta bulunacağım cümleler ve paragraflarla tanıtmaÄŸa çalışacağım…
         GİRİŞ bölümünden:
         (…..) Ä°ran’lı düşünür Sâdî, türkü söyleyen bir çocuÄŸun uçan kuÅŸu durdurduÄŸunu ve develeri coÅŸturduÄŸunu söyler. Gazzâlî de, “Ä°hyâ’nın 8. kitap 2. babında “Kalpde öyle bir fazîlet (vecd) vardır ki, sözle ifâde edilemez. Vecd ancak mûsikî dinlenince duyulan haldir.” sözleri ile, mûsikînin nasıl bir etkiye sâhip olduÄŸuna işâret etmiÅŸtir.  (……….)
        İbn-i Haldun (…..) …Bunlardan mûsikî ilmini ise, seslerin ve naÄŸmelerin birbirlerine olan oranları ve bu oranları sayı îtibâriyle tâyin etmek ve ölçmek usullerini inceleyen bir ilim olarak târif etmiÅŸtir. Bu ilmin, konusunu da, ÅŸarkı söylerken uyulması gereken gınâ, tegannî naÄŸmelerini öğrenmek olarak açıklamıştır.
Eflâtun’a göre müzik,  söz, makam ve rirmin karışmasından oluÅŸur.
         Orta asya döneminde sistemleÅŸen ve daha sonraki asırlarda Türkler’in fethedip yayıldıkları yerlerde de aynı sistem ve öiçüler esas alınıp uygulanan mûsikî, günümüze kadar aynı anlayışla ulaÅŸmıştır. Arapça ve Farsça’nın ilim dili olarak kullanılması sebebiyle, bu lisanlarda yazılmış Türk mûsikîsinin bâzı temel eserlerinin, bir takım batılı müzikoloÄŸlarca Arap ve Fars kültürü ürünü olarak göstermeleri ise ilim anlayışı ile baÄŸdaÅŸmayan bir harekettir.
         Câhiliye döneminde Arabistan çöllerinde deve kervanlarını yürütmek maksadı ile, monoton iÅŸler görenlerin sıkıcı çalışmalarını hafifletmek ve verimi artırmak için basit melodilerden ibâret ÅŸarkılar söyleme âdeti vardı. Bunlara “Huda” denirdi. Biri ÅŸiirin mûsıkî ile söylenmesi ki buna “Gınâ” denirdi. DiÄŸeri manzum olmayan nesir hâlindeki düz sözlerin terennümü idi ki buna da “TaÄŸbir” denirdi. (…) Araplar üç türlü “gınâ” okurlardı: Solo, koro ve nöbetleÅŸe söyleme. Birincisinde  beste öncesinden belli ve geleneksel motiflere dayanırdı buna “inşâd” denirdi, ikinci ve üçüncüde ise içten geldiÄŸi gibi irticâlen söylenir, buna da “tertîl” denirdi. (..) “Kayne” adı verilen kadın ÅŸarkıcılar ise…
         Ä°slâm’ın baÅŸlangıcından îtibâren tegannîye karşı gösterilen direnme sonucu müzik tartışılır bir konu olmaya baÅŸlamıştı. Bu devrede mûsikînin Araplar arasında uygulanışı genelde Kur’an tilâveti ile kendini göstermeye baÅŸladı. (..) 
Târihte Kur’an’ı melodi ile ilk defâ okuyan kimsenin Hz.Peygamber’in azatlısı Ziyad bin Ebîhi’nin kardeÅŸi Abdullah Ä°bn-i Ebî Bakra olduÄŸu, bu tarz okuyuÅŸun daha sonra yayıldığı kaynaklarda belirtilmiÅŸtir.Ä°slâm’ın ilk yıllarında ve dört halife döneminde sâdece Kur’an kırâati ile sınırlı kalan mûsikînin kullanılışı, Emevî ve Abbasî hilâfetleri döneminde gittikçe yaygınlaÅŸtı, bilhassa eÄŸlenceye yönelik bir ÅŸeklde geliÅŸti. Daha sonra da mûsikînin nazarî yönü incelenmeye baÅŸlandı. 
         Batılı araÅŸtırmacılardan Collangettes, Safiyyüddin Urmevî’nin san’atı hakkındaki deÄŸerlendirmesinde, onun Ä°ran ve Yunan etkisinde kalmadığı, bilakis sistemini “Eski Yunan” sisteminden kurtarmaya çalıştığını yazmakta, XIII. yüzyılda Arap ülkelerinde yaÅŸamasına ve Arapça yazmasına raÄŸmen yazdığı eserlerde ve seslerde ilgili terimlerde Acem etkisinde kaldığını belirtmektedir. 
         Kitâbu’l-Edvâr (…) Amasyalı Şükrullah Çelebi tarafından yirmi bir bölüm ilâvesi ile Türkçe’ye tercüme edilmiÅŸtir.
         BÄ°RÄ°NCÄ° BÖLÃœM’den 
          Mûsikî nazariyâtı  konusunda üstün eserler vermiÅŸ büyük müzisyen ve nazariyatçı Safiyyuddîn Abdulmümin bin Yusuf bin Fâhir el-Urmevî  H: 613 – M: 1216 yılında (…..) Urmiye’de doÄŸmuÅŸ ve daha sonra âilesi ile birlikte BaÄŸdad’a göçmüştür. 
“Urmevî” nisbesindeki bu ÅŸehir Ä°ran Azerbaycanı’nda, bugün “Rızâiye” adıyla anılmaktadır.
         Safiyyuddîn Abdulmü’min bin Yusuf Urmevî’nin yaÅŸadığı devirde meÅŸhur olan iki Safiyyuddîn Urmevî daha vardı. 
         Urmevî, Halîfe Mustansır ve Musta’sım zamanlarında hattatların ve müzisyenlerin en büyüğü kabul ediliyordu. 
         Musta’sım af dilemek için maiyeti ve oÄŸulları ile Hülâgu’nun ordugâhına gitti ise de sonuç alamadı ve netîcede kendisi öldürülüp BaÄŸdat ÅŸehri de yaÄŸmalandı. Bu arada yüzbinlerce kiÅŸi öldürüldü (H: 14 Sefer 656/M: 13 Åžubat 1258). Çok kanlı geçen savaÅŸla ÅŸehirde yüzlerce şâir ve âlim hayâtını kaybetti. Asırlarca boyunca sarfedilen emeklerle meydana getirilen kütüphâneler, hazîneler bir hafta içinde yok edildi. Yüzbinlerce cilt kitap yakıldı. 
(…) BaÄŸdad’ın iÅŸgâli söz konusu olunca Safiyyuddîn ÅŸunları anlattı: 
(…..) “Efendimiz o müziÄŸi ancak ÅŸarapla dinlersiniz” dedim. Hülâgu, “Åžarapla aram iyi deÄŸil, çünkü halkın iÅŸinden beni uzaklaÅŸtırır. Sizin peygamberinizin içkiyi yasaklamasını bunun için iyi karşılıyorum” dedi. Benimle birlikte, sesi çok güzel olan “Sabâ” isimli bir kadın da vardı. Onunla berâber icrâya baÅŸladık. Ud tellerini uyutucu bir makâma akord edip pes seslerle tellere vurmaya baÅŸladım. Çok geçmeden hükümdarın uykusu gelip gözleri kapanmaya baÅŸladı. 
         Safiyyuddîn, H: 664-M: 1265 yılında Irâk-ı Acem genel vâlisi Bahâeddin Muhammed Cüveynî’nin yanında Ä°sfahân’a göç eder. (…) Ä°bn-i Taktakî (ö. 709/1310) Urmevî’nin Deynul-Mecduddîn Abdulhakîm Gulâm İbn-i SebbaÄŸ adlı ÅŸahsa 300 dinar borcundan dolayı hapsedildiÄŸini anlatır. (…) Hasta olan Safiyyuddîn burada 80 yaşında iken (20 Sefer 693 h/18 Ocak 1294 M.) de çarÅŸamba günü vefât etti.
NOT: Safiyyüddîn ve Arel-Ergi-Uzdilek dizilerindeki perdelerin,              aralıklarınkaşılaÅŸtırılması “Eser tanıtımı sahîfa 3” nihâyetindedir.
                                                               
                                                                

(Visited 51 times, 1 visits today)

Ä°lgiliMakaleler:

  • Ä°lgili Makale bulunamadı!..


RSS 2.0 ile yeni eklenen yorumları takip edebilirsiniz. Both comments and pings are currently closed.

Comments are closed.