• Cuma, Temmuz 21st, 2017
ZAMAN Gazetesi 05.10.1992 Sahîfa 12’de Nezih UZEL‘in köşe-yazısı :
Â
     Mevlevî kültürünü yaÅŸatmak gayesi ile Ä°stanbul’da kurulan bir vakıf, Tünel’in başında bulunan eski Galipdede Tekkesi’nde “Semâ Töreni” tertipledi…  Sevinçli bir olay…
      Böyle bir hizmet herkese nasip olmaz…
      Bu gayrete soyunanları tebrik ederiz…
      Hak c.c.) hizmetlerini makbul buyursun.
      Bu yolda böylesine temiz gayeler taşıyanlar diÄŸer insanlara örnek olsunlar…
      Bir noktayı anlayamadım…
      Renkli Tennure…
      Bu da nereden çıktı.
      Galata Mevlevihanesi gece kulübü mü?. Rio Karnavalı mı?.
      Ne demek oluyor renkli tennure?.
      Bu fikir kimden zuhur etti?.
                                                               * * *
      Mevlevî semazenlerini Renkli Tennure’ye sarmak daha önce Hz.Mevlâna’nın yaÅŸayan son torunu Celaleddin Çelebi tarafından düşünülmüştü… Çelebi Efendi Fransız ihtilalinin 200.yıldönümü dolayısı ile Paris’te yapıkacak törenlerde semazenleri sokaklarda döndürecek ve üzerlerine Fransız bayrağının üçlü sarı, kırmızı ve beyaz renkler giydirecekti… Olmadı.
      Bazıları buna karşı çıktılar…
      – Ä°slâm’ın bir zikir geleneÄŸi olan semazenliÄŸi böylesine sokaklara düşürmeyin… dediler.
      Hem bunu Fransız Müslüman mevlevîler söylediler…
      Böylece Çelebi Efendi’nin parlak(!) fikri tatbik imkânından yoksun kaldı…
      Şimdi sanıyorum, fikir yine O’ndan çıktı…
      Semazenleri sirk cambazına yine o döndürdü.
                                                                   * * *
      Bu “Renkli Tennure” meselesi artık iyiden iyiye “bir ÅŸekilden ibaret” kalmış olan Konya ihtifallerinin ÅŸerefli tarihinde birkaç defa ortaya çıkmıştı…
      Otuz yıl kadar önce Semazenbaşı Ahmet Bican KasaboÄŸlu bir defaya mahsus olmak üzere “Nevniyaz” iki buçuk semazene, biri yeÅŸil, diÄŸeri mavi iki Tennure giydirmiÅŸ, eski gelenekte bulunmayan bu davranış biçimi ile “Sema’a yeni heves edecek” gençlerin ilgisini uyandırmayı düşünmüştü…
Â
      Şimdi yeniden ortaya çıktı…
      Al sana bir tartışma daha…
      – Semazen’in Tennuresi renkli olur mu olmaz mı?.
       – Kefeni temsil ettiÄŸi söylenen Tennure neden renkli olsun?
       – Olsun… Hayır olmasın…
      – Biraz olsun, biraz olmasın…
Ä°ÅŸin aslını bilen kalmadığı için herkes kafasına göre birÅŸey uyduruyor…
                                                                    * * *
      Aslına bakarsanız bu Tennure mes’elesini bırakmalı da “MevlevîliÄŸin ruhunu” konuÅŸmalı…
      O zaman bakınız ne renkli fikirler çıkar ortaya…
      Semazenlerin renkleri onun yanında tutulmuş ay gibi pek sönük kalır.
                                                                                                      Nezih Uzel
                                                  …..
Â
     Bu konu ile ilgili düşüncelerimi, italik karakterde yazım ile sunuyorum. (02 Ekim 2010 Cumartesi)
Â
  Semâzenin Tennùresi  ve Semâzennenin Tennùresi
Â
       Semâzenin Tennùresinin mâhiyeti hakkında muhterem Nezih UZEL’in verdiÄŸi bilgileri naklettim. Anlatılanlar “semâzen”ler ile ilgili iken bu “semâzenne” ta’bîri de nereden çıktı sorusunu cevaplayayım:
       Bir zamanlar; Aydınlar Ocağı’nın yönetiminde olan Amcazâde Medresesi’nin bir bölümünde, (merhùm) M.Cahit ATASOY ve arkadaÅŸları, talebeleri olarak Pazar günleri 14.00 – 17.00 arasında Mevlevî Âyinleri” geçerdik. O târihlerde; Batı Trakya’dan gelen bir zâtın “Bââyan Semâzen” görevlendirdiÄŸi ve bunların “Rengâreng Tennùre” giydikleri görülür, duyulur olmuÅŸtu. ArkadaÅŸlar bu iÅŸi alaya alarak benzetmeler yaparken ben de bu bââyanlara “Semâzenne” adını takmıştım.
     “Renkli tennùreli bââyan semâzen” yeniliÄŸinin nereden geldiÄŸi hakkında bu web site’min (Hz.MEVLÂVÂ > Mevlevî mùsıkîsinin tereddüdlü konularına dâir düşüncelerim) bölümünden naklediyorum:
Â
      [[ Madde 13 (07.02.2009 târihli ilâvem:)
      Bir tarîkat olarak Mevlevîlik, Hz.Mevlânâ’nın vefâtından yıllar sonra belirmeÄŸe baÅŸlamış ve sürekli geliÅŸerek birkaç yüzyıl geçtikten sonra son ÅŸeklini almıştır. Mevlevî âyîn-i ÅŸerîf mùsıkî formu ise, Kutb-ı nâyî Osman Dede (1652? – 1730) son klâsik ÅŸekli vermiÅŸ, noktayı koymuÅŸtur.
Hz.Mevlânâ’nın saÄŸlığında ve hattâ 14.yüzyıl ilk yarısında hâkim/yaygın tarîkat Kalenderîlik idi. Bu, bid’at ehli tarîkat 14.yüzyıl ikinci yarısından îtibâren; Kalenderî-Bektâşî ve Kalenderî-Mevlevî karma hüviyetinde iken zamanla Kalenderîlik, yerini Bektâşîlik ve MevlevîliÄŸe bırakmıştır. Daha Ä°stanbul fethedilmeden Batı-Tırakya’ya geçilince, oraya gidip yerleÅŸen Kalenderî vasıflı Mevlevîler bu hüviyetlerine baÄŸlı âdetlerini geliÅŸtirerek günümüze kadar korumuÅŸlardır.
Oralardan çok yakın târihlerde gelen mevlevîlerin şarap ve kadın semâzen gibi aykırılıklarının sebebi budur. ]]
Â
      EDEB Y HÙÙÙ !!!
Ä°lgiliMakaleler:
Kategori: HZ. MEVLÂNÂ
| Comments off