Kategori Arşivi: HZ. MEVLÂNÂ

• Cuma, Temmuz 21st, 2017
 
MESNEVÎ-İ  ŞERÎF’ İN  DÎBÂCESİ,  MUKADDİMESİ (x)

                                                                        Dr.Cahit ÖNEY

 

       Edebiyât-ı kadîmemizin (Dîvân edebiyâtı’nın, Klâsik Türk edebiyâtı’nın) nazım şekillerinden “mesnevî“ şâirlerimizce rağbet görmüş ve yüzyıllar boyunca pek çok mesnevî yazılmıştır. Bunlar içinde en meşhùru, Hz. Mevlânâ’ya âit olanıdır. “Mesnevî-i şerîf“ ve hattâ „Mesnevî“ dendiğinde Hz. Mevlânâ’nın eseri akla gelir.

       Mesnevî-i şerîf’in öncesinde, “Dîbâce“ denen, Hz. Mevlânâ tarafından ve Arabça yazılmış; virgül, noktalı virgüllerle bölünüp bölünmediğine göre 21 – 25 cümle uzunluğunda, “Giriş“ mâhiyetinde mensur bir metin bulunmaktadır.

Dîbâce’nin 4 / 5 bölümünde Mesnevî-i şerîf`in mâhiyeti (vüsùl ve yakıyn sırlarını açıkladığı; Cenâb-ı Hakk’ın fıkh-ı ekberi, şerh-i ezheri  olduğu ve

O’nun tarafından ilhâm edildiği; çok emek sarf edilerek yazıldığı.. ) ve son cümlelerde de –ricâlarıyla- vesîle olan Hüsâmüddîn Çelebi’ye medih ve duâ yer almaktadır. (Tâhirü’l-mevlevî şerhinde) Dîbâce son bulmakta olup, Âbidîn Paşa şerhinde Cenâb-ı Hakk’a hamd ü senâ; Peygamberimize, ashâbına, ehl-i beyte salât u selâm ilâve olunmuştur.

       Mesnevî-i şerîf’in ilk 18 beytine ise “Mukaddime” denilmektedir. Hz. Mevlâna tarafından bizzat kaleme alınmıştır ve bir mesnevî yazma ricâlarına karşılık, Hüsâmüddîn Çelebi’ye gösterilmiş, okutturulmuştur.

       Mesnevî-i şerîf’in Dîbâcesi ve özellikle Mukaddimesi, Mesnevî’nin bütünü hakkında pek çok eser yazılmıştır. bu sohbetde; son yıllarda ve belki yüzyıllarda üzerinde durulmayan biz özellik söz konusu edilecek,  gündeme getirilecektir.

       ’İslâmî devir’de, konu ne olursa olsun her şâir, nâsir, hatib; dîvânına, kitâbına, hitâbına münâcât ile başlamıştır. Manzùm eserlerden birkaç örneği hatırlayalım:

Süleymân Çelebi, “Mevlîd-i Şerîf“ diye anılan Vesîletü’n-Necât’a “Allah âdın zikr idêlim evvelâ“ mısraı ile başlamış ve “Vâcib oldur cümle işdê  her kula“ mısraını ilâveyi de lüzumlu görmüsştür. Söz açıldığı için belirtmek gerekir ki, basit gibi görünen bu beyitde eksik veyâ fazla bir kelime dahî yokdur: Lâfza-i celâl beytin, eserin ilk kelimesidir. O’nu zikr etmek gereklidir ve bu zikr, evvelâ (en başta) olmalıdır. Bu husus her kula cümle işde vâcibdir. İşte bu sebeblerle bu beyit “sehl-i mümtenî“ örneğidir.

       Mîlâdî XI. yy.da Ahmed Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmet’inin ilk dörtlüğü ilk mısraı şöyledir: Bismilâh idip beyân eyley hikmet aytıp.  

       M. XIII – XIV.  yy.larda yaşamış Yùnus Emre’nin dîvânı Risâletu’n-nushiye’sinin ilk beyitinin ilk kelimesi de “Pâdişâh“ olup, Lâfz-ı celâl murâd edilmişdir.  Dîvânında çok sayıda münâcât, na’t mevcuttur.

       M. XV. yy. ikinci yarısında yaşamış Alî Şîr Nevâî, Hamse’sindeki 5 mesnevî de İsm-i celâl’le başlamaktadır

       Kadîm şâirlerimiz, konu ne olursa olsun söze münâcât ile başlamışlardır. Örnek olarak M. XIV. yy. da yaşamış Şeyhî’nin Harnâme’si…

“Evvel_ol bî-zevâââl hayy ü alîm

Âhır_ol zül-celâââl ferd-ü kadîm

diye başlamakta ve 7. beyitle na’te geçmektedir:

“Ahmedi kıldı kamudan mutâr

Efdalü’r-russsl ekmelü’l-ebrâr

 

       Hz. Mevlânâ besmele, hamdele, salvele lüzùmiyetini müdrik bir mü’min iken, mesnevîsinin Arabça dîbâcesinde ve 18 beyit mukaddimesinde neden bu lâzımeye uymamıştır?.. Muîniddîn bin Mustafâ “Muînî“ mahlâsı ile 1436’da yazdığı ve Mesnevî-i şerîf’in ilk 2 cildinin manzùm şerhi olan Mesnevî-i Murâdiyye’sinde bu soruyu sormakda ve şu yorumu getirmektedir:

 

6)       Ni Hüdâ’ya hamd u ni medh-i Habib

Bu nice tasnîîîfdür yâ Rab acîb

 

10)   Bunda da ney dendi kasd oldu kalem

Çün zuhùra evvelâ geldi kalem

 

11)    Ol kalem yânî ki rùh-î Mustafâ

Mühr-i mihri hâtem-i bahr-i safâ

 

12)    Rùhu oldu cümle ervâha meâd

Mebde-I mirsâd u mürşîd-i reşâd

 

13)    Düşdi nâyistân-ı vahdetden garîb

Yîne inler k’ola aslına karîb

 

16)    Çünki bu erkâna ney oldu sebeb

Evvel_ol zikr olmağ_olmaya aceb

 

       121) Nâye mahrem ol yile vir kesreti

               Çekmeyesin tâ ki cevr-I hicreti

 

               Muînî’nin, konumuz ile ilgili bu manzùm yorumunu daha da açmak, “Sohbet” tarzının hududlarını aşmak olur.

                Bu sohbet’in hedefi, konuyu gündeme getirmekden ibârettir.

                Arabça mensur dîbâcede, “Mesnevî-i şerîf’in çok emek sarf edilerek yazıldığı” sözü ise, günümüzdeki, âdetâ “çala-kalem” yazıldığı şeklindeki beyanlarla çelişmektedir.

 

 

(x) İSLÂMÎ EDEBİYAT dergisi Ekim – Aralık 1998 tarîh, 27 sayılı      nüshasında yayımlanmıştır.                                    

İlgiliMakaleler:

  • İlgili Makale bulunamadı!..
Kategori: HZ. MEVLÂNÂ  | Comments off