Etiket: Nurettin Şazi Kösemihalşdilkırım

• Cuma, Temmuz 21st, 2017

                  Sahîfa 5

Dilimizin değişmemesi gereken özellikleri :

1.     “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” 11.08.1983 kabul tarihli, 2876 numaralı Kanunu 35 – 52 nci maddelerinde görevleri belirtilen “Türk Dil Kurumu”nun tasvîbinden geçmeyen kelimeler Kanun, Tüzük, Yönetmeliklerde kullanılmamalıdır; ama!… :   

2.       (Yeni) bir kelimenin kabùlü tartışılırken, Türk Dil Kurumu, şu konuları dikkate almalıdır:

a)    Bu kelime; “Türk dili üretim-türetim kaideleri”ne uymakta mıdır? [[  “Üretim” kelimesi  şümullüdür: Türetim, nakil, yakıştırma, uydurma yollarının tamâmını ifâde eder. Birer misâl vereyim: Türetim: (Kesmek’den keser; silmek’den silgi..)  Nakil: (televizyon, irsâliye..)  Yakıştırma: (huzurevi, gecekondu.. dolmuş..)       Uydurma: (onadı,  çalıştay, anı, kanı, sanı, tanı, araç, … (3) ) ]]

[ 08.05.2008 tarihli EK: TDK’nun uydurduğu yeni kelimelerden :

afiş: ası  ajanda: andaç  amblem: belirtke  aspiratör: emmeç  avans: öndelik ipotek: tutu  silâh: patlangaç  türbülans: burgaç ….. ( NOTUM: 75 yıl önce, İstanbul/Beylerbeyi/Küplüce mahallesinde; mülver ağacının 1,5 – 2. 0 cm çapındaki dalının 7 – 8 cm. uzunluğunda bir parçasının özünü çıkarır ve ona, aynı ağacın ince bir dalından, enjektör pistonu gibi piston yapardık. İçi boşalmış kalın parçanın her iki ucuna birer çitlenbik sıkıştırırdık. Pistonla çitlenbiklerden birisini hızla itince diğeri patlayarak ilerifırlardı. Bu oyuncağımıza, çocuk dili ile “patlangaç” derdik. )   

Kurùmî dil nümùnelerinin tek faydası, halkımızın tebessümünü sağlaması..

Vaktiyle; halkımızı güldürmek için bir teklifde bulunmuşdum:  

Harfendâz – Tilcikatar   Bir buluş(?) daha ilâve ediyorum: Matrak: Gülgeç

b)  (Yeni) kelime araştırılırken; Türkçe konuşan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan’da  muâdili varsa, bunlardan, fonetiğimize uygun olanın  benimsenmesi… Bu çok önemli konu üzerinde bir misalle durmak istiyorum: Son cümlemde 2 kelime geçiyor: “önemli” ve “konu”.. Yurdumuz dışındaki Türkler; Türk Dil Kurumu’nun vatandaşlarına benimsetmiş bu 2 kelimeyi kullanıyorlar mı / , anlıyorlar mı; yoksa, “ehemmiyetli”, “mevzù’” kelimesini mi biliyorlar?.. Eğer bu sualin cevâbı – soru, yanıt kelimesini hiç sevmedim  –  ikinci şık ise; “önemli” ve “konu” kelimelerini kullanmakdan vazgeçmeliyiz. Aksi hâlde bu bir tasfiyecikiktir!.. (Bu tasfiyecilik ve uyduruk kelimeler, Türk dünyasını birbirinden uzaklaştırtırmağa mâtuftur; bölücülüktür.)     

c)     Kavram özelliğindeki kelimelerin tartışılmasının bütün yönleriyle yapılması..

       Anayasamızın 3 üncü ve 134 üncü maddelerinde TÜRK DİLİ sözkonusudur; Türkiye Türkçesi denmediğine göre“, Türk dili konuşma alanı Devletimiz sınırlarını aşmaktadır. “Tek millet olan biz Türkler, çok devletli bir toplumuz” vecîzesini zaman zaman siyâsîlerimizden işitiriz. Son 60 yıldır dilimize sokuşturulan uyduruk kelimeler, tasfiyeler  Türk cumhuriyetlerindeki fertlerin konuşmalarını/anlaşmalarını çıkmaza sokması bir yana yurdumuzun çeşitli bölgelerinde ve tahsil seviyesindeki vatandaşlarımızı bile tedirgin etmektedir.

       Dilimize en kötü, zararlı müdâhale; kavramların yenilenmesi konusunda yapılmıştır. Bu tahrîfâta  1-2 misâl vereyim:

       “Fâhişe” yerine “hayat kadını” kelimesinin getirilmesi.. “Ayıplanması gereken” bir fiilin hoş görülmesi telkîn edilmekte, ahlâkımızın bozulması hedef alınmaktadır.

       Atatürk’ün kullandığı “asrî, muâsır” kelimeleri unutturulmuş; ideologlarca çağdaş kelimesi dilimize yamanmıştır. (Bu konuda; bu web site’mdeki “Musikimizde İlim-dışı Resmî Uygulamalar” başlıklı yazıma bakınız!.)

“Modern- Modernizm”, “aydınlanma gibi kelimeler, ideolog yazarlarımızca hergün tedâvüldedir!. Bu kelimeler; “yaradan ve yaratılmış” inançlarını reddeden kelimelerdir; bunlara inananlar, bu “bilimsel” kelimeleri kullanabilirler. Fakat; Anadolu aydınlanması deyimi bir projeyi ifâde eder ve “Anadolu halkına İslâm dînini yasak etmeyi/unutturmayı” hedef alır. “Anadolu aydınlanması” sözünü, Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanlığı son yıllarında sıkca kullanırdı. AYDINLANMA: [[ “Dinsel doğmatizmin tutsaklığından kurtulma demektir” Prof. Dr. Emre Kongar‘ın internet sitesi: Yeniden Demokrasi Dersleri. ]]  [[ AYDINLANMA = Darwinizm + Marksizm (Dr. C.Öney)  Darwinizm teorisi, İslâmın özellikle Akàid – Kelâm ve Marksizm doktrini ise İslâmın özellikle Fıkıh ilimlerini reddeder. ]] 

      Dilimizi bilinçli olarak marksistler tahrîb etmekte ve câhil edebiyatçılar da onlara, bilmeden hizmet etmektedirler. Marksistlerin devrim tarifi şöyledir: Devrim demek; bir toplumun ekonomik üretim tekniklerinden, örflerinden, âdetlerinden, geleneklerinden tutun da en yüksek değerlerine, zevkine kadar her şeyin değişmesi, altüst olması; yerine yeni tekniklerin, kuralların, değerlerin konulması demektir. (Nurettin Şazi Kösemihal  CUMHURİYET 11.01.1957) (Bu yazının bir örneği, 1 Kasım 1957 tarih, 117 sayılı MUSİKİ MECMUASI’nda mevcuttur.) 

       “Garipler” bu ideolojik görüşleriyle edebiyâtımızı, dilimizi tahrib etmişler; uydurukça ve kurùmî dili resmî yazışmalara dahî sokmuşlardır. Yukarıdaki devrim tarifine uyan marksist karikatürislerimiz, şairlerimiz, dilmaçlarımız, yazarlarımız ve bir kısım öğretim elemanlarımız ancak kendileriyle teması olanları peşlerine takabilmişler; “Anadolu aydınlanması”nı gerçekleştirememişlerdir. Geniş halk kitlesi bunları alayla karşılamıştır. “Arkadaşım eşek!” demekle kalmayıp acaip kıyafet ve takılarla dolaşanları halkımız istihzâ, ikrahla seyretmişlerdir. Felâketin, çöküntünün büyüğü; Zevk-i millînin tahrîfi, yok edilişi olmuştur. Mehmed Akif Ersoy, “Şerîf Muhyiddîn’e” başlıklı şiirinde şöyle demektedir :

[ Melez, soysuz, şerefsiz parçalardan başka  şey yok hîç; / Ne düşkün zevk-i millî.. besteler piç, şâheserler piç!.. ]   Ben de, nâçizâne şöyle dedim:

[ Bizim çağdaş modernistler; / Yok_etmiş zevk-i millî’yi!.. ]

Bu web-site’min “Türk mùsıkîsi” ana-bölümündeki “monolog” bölümünde bu konuda çeşitli misâller verilmiştir.  

Türk Dil Kurumu; kasdî olarak üretilen kelime, terim ve kavramların hukuk resmî literatüründe yer almaması için uyarıyı vazîfe edinmelidir.

       Bir örnek sunayım: 1982 Anayasası Komisyonda iken tasarıda “çağdaş kültür ve eğitim” yer alıyordu. Uzun tartışmalardan sonra, Anayasa’nın 133 üncü maddesinde çağdaş yerine “millî” sıfatı yer almıştır. Bu Maddede [radyo ve televizyon istasyonlarınca  genel ahlâkı, …… koruyacak tarzda yayın yapılması, …… millî kültür ve eğitime yardımcılık görevinin yerine getirilmesi …… kanunla düzenlenir. ] denilmekte idi.  Fakat maal’esef, 21.6.2005 tarihinde Anayasamızın getirdiği bu mecbùriyetler bütünüyle kaldırılmış ve bu 133 üncü  maddeyle kurulan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin sayı ve seçimi bütün teferrùâtıyle anlatılmıştır. Anayasamızın bu 133 üncü maddesinde artık “genel ahlâk”, “millî kültür ve eğitim”den bahis yoktur!.. Her ne kadar bu maddeye dayanan RTÜK yasası 4 üncü maddesinde “millî” sıfatı yer almış ise de, bir mecbùriyetin Anayasada veya Yasada zikredilmesinin farklı olduğu îzahdan vârestedir.

Bu çağdaş sıfatı; Hakim ve Savcılar Kanununda Değişiklik dolayısıyla tekrar karşımıza çıktı… 2 Aralık 2007 tarihli VAKİT gazetesinin 8. sayfasında [ “Çağdaş” oyunu bozuldu ] başlığıyla çıkan yazıyı aktarıyorum: [ Hakim ve Savcıların atanması için yapılacak mülakatta, “muhakeme gücü, bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade etme, genel ve fiziki görünüm, davranış ve tepkilerin mesleğe uygunluğu, liyakat, yetenek ve kültür, çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişime açıklık kriterleri esas alınacak. Adalet komisyonunda kabul edilen metinde bu kriterlerden birini “çağdaş yaşam anlayışı” ifadesi oluşturuyordu. Genel Kurul’daki görüşmelerde kanun metninin 3. maddesinde, hakim ve savcı adaylarıyla yapılacak mülakatta “çağdaş yaşam anlayışı”nın da değerlendirmeye tabi tutulacağının öngörülmesi AK Partili milletvekillerinin de tepkisini çekti. AK Parti’nin CHP’yi yatıştırmak adına bu ifadeye gözyumduğunu belirten Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun Genel Kurul’da verdiği değişiklik önergesi, AK Parti Grubu’nun desteğiyle kabul edildi. Yazıcıoğlu’nun önergesiyle “çağdaş yaşam anlayışı” kriteri “çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişime açıklık” şeklinde değiştirildi. Yazıcıoğlu, dün yaptığı açıklama ile, Hakim ve Savcılar Kanunu’nda değişiklik öngören kanun metnine “çağdaş yaşam anlayışının benimsenmiş olması” gibi bir kriterin eklenmesini eleştirmiş ve “Bu ölçülebilir ve değerlendirilebilir objektif bir kriter değildir. Bu kriterin kanunda yer alması, ileride istismara ve ideolojik yaklaşımlara yol açabilir” diye konuşmuştu.

Sayın Yazıcıoğlu, “istismar ve ideolojik yaklaşımlar” endîşesinde haklıdır; ancak, çağdaş” kelimesinin hiç yer almaması gerekirdi. “Çağdaş bilimsel ve teknolojik yaklaşımlar” deyince, “çağdışı bilimsel ve teknolojik yaklaşımlar” da olabileceği kabul olunmaktadır. ]

1930’lu yıllarımda, bir hocamızın: Et-tekrârı ahsen, velev kâne 180  (180 kere de olsa, tekrarda fayda vardır!) sözünü hatırlayıp, web sitemin diğer bölümlerine yazdıklarımı bir kere daha tekrarlamak üzere iken, diğer bir hocamın Kellim kellim lâyenfa (söylerim söylerim, faydasız!) sözünü hatırlayarak, vaktimi harcamıyorum.          

        Millî mùsıkîmiz repertuarında büyük ekseriyetiyle sözlü eserler yer almaktadır. Uydurukca; millî mùsıkîmize de zarar vermişdir, vermektedir. Türk Dil Kurumu, TRT, RTÜK yetkililerinin, bu web site’mdeki “Musikimizde İlim-dışı Resmî Uygulamalar” başlıklı yazımı incelemelerini istirhâm ediyorum.

Bu konu; devletin bekàsı yönünden, çok mühimdir ve bir cumhurbaşkanı, bir başbakan, millî eğitim bakanı, kültür bakanı.. tarafından bilinmeyebilir; bu muhterem zevâtın yapacağı, kültürümüzü bilmekten de öteye, bizi biz yapan millî kültürümüze bilgisayar virüsü gibi yerleşmiş olanların sinsice ve plânlı saldırılarılarını keşfedecek, öteden beri yaptıkları tahrîbâtı tâmîr edecek zekî araştırmacılardan danışmanlar arayıp-bulup görevlendirmelidir. Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, milli eğitim bakanlığı, kültür bakanlığı, Türk Dil Kurumu’nda çalıştırılan, vasıfları yukarıda bildirilen danışmanlar her ay aralarında toplanmalı, tartışmalıdır.

Marksistler; benimsedikleri DEVRİM târîfi gereğince “başarılı” bir     çalışma yapmışlardır ve kültür, san’at, yayın dünyamızı ele geçirmişlerdir. Hedefleri 2’dir: 1) Atatürk’ün kurduğu, getirdiği müesseseleri değiştirmek 2) Terim ve kavramları değiştirmek, unutturmak; yerlerine kendi ideolojilerini kabùl ettirmek…  

06.03.2008         saat 00.45’de OLAY TV’de bir hanımefendi; ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ’ni savunurken bir de misâl verdi: [ Bana bir Türk dili uzmanı: Hâlâ, yanıt yerine cevap’ı kullananlar var!” dedikten sonra bunun nedenini sordu; sorusuna yanıt veremedim!.. ]  Ben de; “yanıt”, “anıt”, “kanıt” gibi uyduruk “tilcik”leri kullanmıyorum.

Evet.. Bütün diller, canlı bir uzviyettir: Dilleri oluşturan kelimeler doğar, gelişir ve bir kısmı ölebilir. Fakat bir kısım aklıevvellerin veya ideologların, ormanda yaş ağaç keser gibi, tasfiyeciliğe soyunup pekçok kelimeyi katletmeleri soykırım değilse de dilkırımdır. “Cevap”, “âbide”, “delil”… kelimelerini lûgatlardan çıkarmak demek, bu kelimeler vaktiyle hangi kitaplarda/belgelerde geçmişse üzerlerini karalamak demektir. Arabca artık okutulmadığına göre evvelce kullanılmış terimlerin değiştirilmesi elbette çok doğru olmuştur ve bu düşüncemi, yıllarca evvel şu misâlle yazmıştım: Ben ilkokulda iken, “içler-dışlar çarpımı birbirine eşittir” yerine tarafeyn vasateyn hâsılı zarbı birbirine musâvîdir” derdik. Tıb, astromi terimleri ile ilgili misâllerle sözü uzatmak istemiyorum; “Dilimize Saygı” başlığı altında yazdıklarımı da tekrâr etmeyeceğim. Ancak, son olarak şu cümleyi de kayda geçiriyorum: “Çağdaş Türk müziği”, “Çağdaş Türk dili”, “Çağdaş yaşam” gibi kriterleri hayâta geçirmek BÖLÜCÜLÜKTÜR.

Kasdedenler kahr olurlar bir dilin kàmùsuna; / Din, sınır, bayrak ve kàmus.. “milletin nâmùsu”na!..” C.Öney (Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün)  

İlgiliMakaleler:

  • İlgili Makale bulunamadı!..