müfettişliğim ve SSK sağlık ünitelerinde görevlerim süresince kaymakamlar, vâlîler, jandarma komutanları, sâir atanmışlar; bakanlar, milletvekilleri, senatörler, belediye başkanları ile ilişkilerimden ziyâde halkımızın sosyoekonomik durumunu/çektiklerini ön plana alarak yaptığım tesbitleri, yeni sorumlularınca dikkate alınır ümîdiyle kaydediyorum. Kronolojik sıra gözetmeyerek, günümüzde tartışılan konulardan başlıyorum..
Hâtıralarımı yazarken şu beyiti hatırımdan çıkarmayacağım:
Bâis-ii şekvâ bizee hüzn-ii umûmîdir Kemâl;
Kendi derdii gönlümün billâââh gelmez yâdıma!..
a) İMF / Mâliye kıskacında SAĞLIK HİZMETLERİ :
Muhterem Sağlık Bakanımız Prof. Dr. Recep AKDAĞ, 26 Temmuz 2005 Salı akşamı; bir haftadır kabızlık
çektiğimi, ağrı/sancı olmamakla birlikde karnımın gazlarla
şiştiğini, vücûduma yayılan zararlı madde ve toksinlerle solunum güçlüğünün günden güne artıp kalp atışlarımın da bozulmuş olduğunu dikkate alarak; kalın barsakda tıkanma teşhîsimle hemen ikametgâhım karşısındaki Vakıf Gureba Hastanesi`ne müracaata karar verdim. Şuùrum açıktı; fakat nefes darlığı, halszlik, aritmi mevcuttu. Ertesi 27 Temmuz Çarşamba sabahı 08.30`da Aksaray Vatan Hastanesi`nde Ayakta Direkt Batın Grafisi çektirdim. Muhterem meslekdaşım Rad.Dr.S.B.`nin raporu aynen şöyle: Tarih : 27.07.2005 ABD Transvers kolonda gaz distansiyonu ve her iki fleksurada seviye imajı görülmüştür.
Diafrağmalar altında serbest hava izlenmedi.
27 Temmuz 2005 Çarşamba saat 09.00`da, Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi Âcil Polikliniğine vardım. Elimde röntgen filmi olduğu için, sıraya tâbî tutulmadım ve hemen nöbetçi hekimin karşısında idim. Meslekdaş olduğumuzu söyledim. Beyazlara bürünmüş genç doktor hanım, filmi görüp raporu okuyunca, derhal; nazogastrik sonda (burun-mide sondası) takmağa çalıştı. Bundan; 50 küsur yıllık tecrûbeli bir meslekdaşı olarak: âcilen ameliyâta alınacağım herhalde diye düşünerek sevindim. Fakat sonda genzime çarptı, canım yandı, çırpınınca doktor hanım: doktoru böyle yaparsa.. dedikten sonra, önündeki deftere yazarken, yazdığını yüksek sesle tekrarlayıp bana işittirdi: (Nazogastrik sondayı tolore edemedi.) 1 tüp lavman vererek beni, âcilin paravanla ayrılmış bölümünde bir sedyeye yatırtdı. Lavman bir sonuç vermedi. İlgisiz ve sorumsuzca saatler geçirildikten sonra, akşam saatlerinde 2. Cerrahi Kliniği’ne yatırıldım. Âcilden 2. Cerrahi kliniğine (akşam saatlerinde) yatırıldığım; Hastaneden ayrılırken verilen Op.Dr.M.A. imzalı (ve örneği aşağıda) epikrizde aynen kayıtlıdır. Sağlığım gittikçe bozuluyordu. Ertesi 28 Temmuz 2005 Perşembe günü… Duşlu, tek yataklı bir odaya nakledilmiştim… Benim sezdiğim; cerrahî kliniğince, bir an önce ameliyathaneye alınmam isteniyor, buna karşılık yoğun bakım ünitesi hekimleri, (ADB filmini tekrarlatmak, teleradiogafi çektirmek gibi sebeplerle) geciktiriyordu. Kızılay`dan 2 torba da kan alındı!.Perşembe günü öğlen sıralarında klinik şefi (adını öğrenemedim, 2 gün boyunca yanıma bile yaklaşmadı) odaya girdi ve erkek hastabakıcıya, yüksek sesle emir verdi: Yarın ameliyat olacak.. Karın bölgesini tıraş et, bir tek kıl bile kalmayacak! Burası hem (eğitim) hem de (araştırma) hastanesiydi; inşallah yarın beni kurtaracaktı!.. Fakat yoğun bakım??.. Perşembe gecesi bekledim; kimse gelmeyince, son gücümü kullanarak, karın bölgemi kendim tıraş ettim!..
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. K. K. ; Ekokardiyogafi istedi.
Bu hastanede sıra beklemelerle işin uzadığını görmüştüm; sırtımda pijama, ayağımda terlik, eşimin yardımıyla gene Aksaray Vatan Hastanesine gittim. Uzm. Dr. M. P. imzalı uzun rapordan bölümler:
Tarih 29.07.2005 Adı Soyadı Cahit Öney Yaş: 79 SONUÇ: Sol ventrikül bölgesel duvar hareket bozukluğu. Aort ve mitral kapakta dejeneratif değişiklikler. Hafif triküspit yetersizliği. Ciddi derecede pulmoner hipertansiyonu. Orta derecede mitral yetersizliği. Genişlemiş sol atrium. Hafif/orta derecede bozulmuş sol ventrikül sistolik fonksiyonu.
Haftanın son normal çalışma günü Cuma da böyle harcandı!.
T.C. Sağlık Bakanlığı Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Cerrahi Kliniği`nde 30 Temmuz 2005 CUMARTESİ günü TRAJEDİ!.
[ Önce anlatayım.. değerlendirmesini sonra yapacağım!.. ]
Mevsim: İzin ve plaj mevsimi.. Gün: Cumartesi (Hafta tatili!) Vakit: Öğleni çoktan geçti.. (Yoğun Bakım) ameliyatıma izin vermiyor. Havâle edilmiş durumdayım: melekü`l-mevt`e havâle!.. Zâten yaş da 79 … İleus hastalığını raporlu röntgen filmleriyle Çarşamba günü tesbit ettikleri hâlde, Cumartesi gününe kadar ameliyat yapmayalar, bu gece veya yarınki Pazar günü öleceğimi bilecek bilgi ve ihtisas sâhibi kimseler… Bu tutumlarının “bilimsel!?” îzâhı şu olabilir: Burası araştırma hastanesi ya.. İleusdan ölümüm yaklaşdıkca kan bulgularımda, röntgen filmlerimde, kalp elektrolarımda, solunumumda, reflekslerimde.. ne gibi patolojik değişiklikler olduğunu gözlemleyip tesbît edecekler ve asistanlarının eğitiminde kullanacaklar..
Sağ köprücükaltı toplar-damarıma kateter takıldığından sonrasını hatırlamıyorum. Ameliyattan sonra yoğunbakımda uyutulmuşum. Ertesi 31 Temmuz 2005 Pazar günü akşama doğru klinikde yatağımda idim. 6 Ağustos 2005 Cumartesi günü öğlene doğru taburcu edildim.
VEZNİ: Mef,ùlü mefâîlü mefâîlü feùlün
Gelelim; Sağlık Bakanlığı eski bir müfettişi ve 2 ilimizde Sağlık müdürlüğü yapmış radyolog bir hekim olarak değerlendirmeme: değerlendirmeme :
İşte bir beyit daha :
Sen zanneder misin ki benim hep elemlerim?..
Heyhaaât; ben nevâib-i eyyâmı inlerim!..
Adı geçen Eğitim ve Araştırma hastanesinin, büyük torunumun küçük ablası yaşındaki Acil polikliniği hekimi:
1) Nazogastrik sondayı tolore edemeyince (Hekimi böyle yaparsa..) diye azarlamasına karşı; (Hekime böyle yaparsa..) diye düşündüm.
2) Elindeki (ileus) görüntülü ve raporlu röntgen filmimi görünce, derhal hariciye kliniğine yatırtması gerekirken, beni akşama kadar bekletip 1 günü zâyî ettirdi…
Adı geçen Eğitim ve Araştırma hastanesinin Anesteziyologu hanımefendiye: Elindeki röntgen filmlerimi sallayarak cerrahi kliniği hekimlerine : (Dahiliye mütehassısı narkoz alabilir diyor ama, ben bu hastaya narkoz veremem.. narkoz verirsem masada kalır!) demesi..
1) Dahiliye mütehassısının doğru söylediği, kendisinin yanıldığı, 1 yıl sonra sağ ve sıhhatte oluşumla sâbit!..
2) Dahiliye mütehassısıyla röntgen filmlerinin okunması konusunda anlaşamamışsa, bu araştırma ve eğitim hastanesinde radyolog hekim yok mu?..
3) Her ameliyâtın bir vefiyât ihtimali ve oranı vardır; bu oran yüzde 1 ile yüzde 99 arasında değişir, yüzde 0 (sıfır) da olmaz, yüzde 100 de! AMELİYATIN SORUMLUSU OPERATÖR, hastadan veya refakatçisinden yazılı/imzalı muvafakat alır.
4) Kurtulma ihtimali yüzde 1 bile olsa, narkoz verilmediğinde ölüm muhakkaktır. Bu hususları ihtisasda öğrenememiş olanlara hizmetiçi eğitimde gecikilmemelidir!.
5) Hariciye servisine (kliniğine) gelip, hekimlerimle elbetde konuşmaya hakkı vardır. Fakat, refakatçi eşime duyurmakdaki maksadı, hastayı korkutup kaçırtmak değil de nedir?.. Nitekim öyle de olmuştur. İki oğlum geldiğinde anneleri duyduklarını anlatmış ve hasta (kendi isteğiyle?!!) hastaneden ayrılmıştır.
Adı geçen eğitim ve araştırma hastanesi 2. Hariciye Servisi`nin, adını öğrenemediğim, sayın şefine gelince.. önemlisinden başlayayım:
1) Anesteziyologun (narkoz vermiyorum!) çıkışına boynunu bükmek yerine; gereği için bu hanıma ve bilgi için Başhekimliğe şöyle bir yazı yazması gerekirdi: [ İleus hastası …. ….`nın refakatçisi eşinden muvafakat alınmıştır. Daha fazla geciktirmeniz ölüm ihtimalini arttıracak ve sorumlusu yalnızca siz olacaksınız. Hasta için gerekli kan da alınmıştır. 1 saat içinde ameliyatta göreve hazır bulunmanızı önemle rica ederim. ] Hariciye servisi şefi karşısında, Anadolu`da narkoz hemşiresi emre itaat yönünden ne ise; eğitim hastanesinde de anesteziyolog da odur!!.. Maaşlarını az buldukları için anesteziyolog ve hariciye servisi şefi; nakkaaa armut, okkaaa pekmez! tutumundadırlar. Bu eğitim ve araştırma devlet hastanelerinin; hariciye/cerrâhî servisi başına düşen Yıllık, Aylık, Haftalık BÜYÜK AMELİYAT SAYISI ne kadardır? Ve yatak sayıları nedir? Bunlar bilinmeden değerlendirme yapılamaz. ÖZEL HASTANELERDE: (BU HASTAYA NARKOZ VERMEM) , (YOĞUNBAKIMA HASTA KABUL ETMİYORUM) DİYEN PERSONEL NEDEN YOK?????.. Aynı soruların tamamı Yoğunbakım için de geçerlidir ve gerekli iststistik çizelgeler hazırlanmalıdır.
İşte bu sorunun cevâbı: Sağlık Bakanlığı Eğitim ve Araştırma hastaneleri, “eğitim” bâbında, pratisyen hekimleri mütehassıs yaptıklarından, her ihtisas şùbesi,birbirinden bağımsız “Ana bilim dalı” olmuşlar!.. Bu büyük hastanelerde birinci planda olan, “HİZMET”değil, eğitim ve araştırma!.. “Yoğunbakım/Anesteziyoloji”, “Ana bilim dalı” olmuş ve (Genel cerrâhî, Üroloji, Nisâye, Kulak-burun-boğaz, Göz.. ) servislerinin isteklerini, bana yaptıkları gibi “bu hastaya narkoz veremeyiz, narkoz verirsek masada kalır!” gibi sebep ve bahânelerle reddetmektedirler. Özel hastanelerde ise “HİZMET” ilk plandadır; her çeşit personele eğitim ise, hizmet yapılırken verilir: Hizmet-içi eğitim..
Sağlık Bakanlığı; büyük hastanelerinde(ihtisas veren hastanelerinde) HİZMETde kusùr edilmemesini sağlayacak emirleri vermelidir.
2) Hizmetten/görevden kaçarak beni hastaneden kovaladıkları halde, verilen epikrizde (isteği ile hastaneden ayrılmıştır) denmiş; Yönetmelik gereği bir özel hastaneye sevkim yapılmamıştır.
3) Müdâvî hekimimin (biz ameliyat ederiz ama, yoğunbakım kabul etmeyecek!.) Sözü de çelişik.. (Narkoz veremem, masada kalır!) dendiğine göre narkozsuz mu ameliyat edecekler?..
4) Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’ne ve İstanbul şübesine yaptığım müracaatlar netîce vermedi; sunduğum dosya aynen iâde olundu. 11 Bin lira alacağımın hesabını Cenâb-ı Hak, sorumlularından ve onların âmirlerinden muhakkak soracaktır.
Evet.. Benim, Sandık`a 2 müracaatım da kabul görmedi. Her 2 olay da Âcil.. Özel hastaneden aldığım 17 sayfalık detaylı faturayı dilekçeme eklediğim hâlde!.. Emekli Sandığı’nın ödemelerinde, üyelerine karşı eşit işlem yapılıyor mu? ]
SAYIN SAĞLIK BAKANIMIZA :
Âcil polikliniği/Hariciye servisi/Ameliyathâne/Yoğunbakım (Reanimasyon)`un âmiri ve sorumlusu hariciye servisi ŞEFİdir. (Yoğunbakımımız müsait değildir) gibi sözlerle hastaları kapıdan çevirmek(*) kabul edilemez; bir yetersizlik olsa bile, yeterli hastanelerle görüşüp/anlaşıp resmî sevk işlemiyle ve hekim refakatinde ambulansla yollanması genelgeyle hastanelere ve kamuya duyurulmalıdır.
Devlet hastaneleri; anesteziyologların, (operatörlerin de işine gelen!) hâkimiyet ve keyfîliğinden kurtarılmalıdır.
Yoğunbakım’da defter tutuluyor mu ?!? (24.09.2007)
[[ Bilgisayar moda ise de, bâzı konu ve servislerde yetersiz ve hattâ, yolsuzluklara, keyfî tasarruflara, ihmâllere imkân vermesi bakımından çok zararlıdır. Devlet hastaneleri âcil polikliniklerinde defter tutuluğu gibi, ameliyathânelerde defter tutulduğu gibi, Yoğunbakım’da da defter tutulmalı ve hastaların giriş-çıkışları –saat, dakika göstererek yazılmalıdır. Başhekimler, normal teftişlerde müfettişler bu defteri incelemekte midir??. Âcil durumlarda, salâh durumunda olan servise gönderlerek yer açılmalıdır.
SAYIN SAĞLIK BAKANIMIZ: Yukarıda arz ettiğim 2 konu üzerinden 4 yıl geçmiş olmasına rağmen Devletin bizzat yönettiği hastanelere âcilen îkazda bulunulmadığı, akabinde de yönetmeliklere geçirilmediği anlaşılmaktadır. Her 2 konuya da birer misâl verirken hastanelerin, şahısların isimlerini vermiyorum.
1) İnternet’de “Amelayathanede doktor kavga sı” başlığı altında kayıtlı habere göre: Aralık 2011’de Anesteziyolog ( “hasta su içmiş” diyerek ) Operatörün ısrârına rağmen narkoz vermeyi reddedince durum basına aksetmiştir. Yukarıda arz etmiştim: 27 Temmuz 2005 Çarşamba günü bir hastanemize “bağırsak düğümlenmesini gösteren raporlu filmle” yatmıştım. Narkoz hekimi: “Ben bu hastaya narkoz vermem, verirsem masada kalır!” demişti ve Cumartesi günü mecbùren Amerikan Hastanesi’ne gidip ameliyat olmuştum. Aradan 6 yılı aşkın zaman geçti ve hamd olsun ayaktayım!..
2) Gene Aralık 2011’de; MİLLİYET’in yazdığına göre; Menenjit hastası, Denizli’den, bir üst hastaneye sevk edildiği halde, “Yoğun bakımda yer yok!” denilerek geri çevriliyor ve vefât ediyor. “Yoğun bakımda yer yok!” sözü özel hastanelerde kovulma ile sonuçlanır!.. Ayrıca, telefonla sorulmadan neden sevk ediliyor?
MUHTEREM BAKANIM: Bu önemli 2 konunun ve gündüz – gece polikliniklerdeki aksayan durumun; poliklinikde ileus gibi kat’î teşhis konmuş hastaların günlerce hariciye servisinde bekletildikleri aşağıda, delilleriyle anlatılmış ve nâçizâne tavsiyelerde bulunulmuş iken durumda maalesef bir değişiklik yok!..
Âcil poliklinikleri için çok önemli not: 20.04.20.11
Bütün hastaneler cerrahi servislerinde şu araştırmaları yapmak üzere Bakanlık müfettişleri görevlendirilmelidir:
(ileus) gibi vak`alarda, hasta kaç gün serviste yattıktan sonra ameliyata alınmıştır.. ameliyat olmadan çıkmış ise, ki (isteğiyle!) diye kayda geçmiş olacaktır.. bunların oranı nedir?.. Bu hastalar, adreslerinden bulunup takip edilmeli ve soruşturma açılmalı, deliller yeterli ise, konuyu Adâlete intikal ettirecek işlemler başlatılmalıdır.
Bu husus, üniversite hastanelerinde de görülmektedir (Samsun Ü. Hastanesinden, yoğun bakım sebep gösterilip Ankara`ya hasta sevki, gazetelere yansımış idi.) Ameliyathânelerde, servislerde ve özellikle yoğunbakımda DEFTER tutulmalı ve hastaların kabul ve çıkışları, gün/saat belirtilerek kaydedilmelidir.
(*) Bütün tenkid ve tekliflerim Vakıf Gureba Hastanesi`ne münhasır değildir; adı geçen hastaneye bir husûmetim yoktur. Dert umûmîdir:
( 1 ) 1 Aralık 2005 günü, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı öğretim üyelerinden, şahsen tanışığım ERTAN ÖZKAYA kalp krizi geçirerek, arkadaşları tarafından Taksim İlkyardım Hastanesi`ne götürülmüştür. 09.30 / 16.30 arasında 7 saat tedavisine gayret edildikten sonra: (Bizde filanca alet yok; bu alet Koşuyolu Hastanesi`nde var, o da Kartal`a taşındı!) denip ambulansla yola çıkarılmış ve bu genç değer, 15 dakika sonra ambulansda vefât etmiştir. Bu olay, Milliyet gazetesinde kamu oyuna duyurulmuştur. a) Emekli Sandığı üyesi olan bu hasta, yakındaki ÖZEL bir hastaneye RESMÎ YAZI ile neden gönderilmemiştir?.. b) Gerekli âletin yokluğu 7 saat sonra mı hatıra gelmiştir? ( 2 ) 9 Şubat 2006 Perşembe günü, Bayrampaşa`da bir internet kafede bomba patlamış, yaralı polisler Vakıf Gureba`ya gönderilmiş ve Yoğunbakımda yer yok, ÖZEL Gaziosmanpaşa Hastanesi`ne gidin diye KAPIDAN geri çevrilmiştir. [ Bu arada şunu da sormaktan kendimi alamıyorum:
Ben Özel hastaneye (Özel hastaneye helâl olsun!) 11 Bin YTL ödedim; (bu vesileyle beni hayâta kavuşturan muhterem Doç.Op.Dr.Aziz Kaya`ya, hekim olduğum için indirim yapan Amerikan Hastanesi yönetimi ile bütün çalışanlarına minnetdarlığımı tekrarlıyorum). Şimdi soruyorum :
Özel Gaziosmanpaşa Hastanesi`nin faturalarını polisler mi ödedi?
Muhterem SAĞLIK BAKANIMIZ!.. 6242 sicil numaralı bir emektârınız olarak son bir görüşüm daha var; lütfen ilgililerine inceletiniz:
KONU: POLİKLİNİK KUYRUKLARINI AZALTMANIN ÇÂRESİ :
Dahiliye polikliniklerini ele alalım: Bir büyük hastanede 20`den fazla dahiliye mütehassısı vardır; bunlar, servislerinde yatan hastalarının vizitlerini saat 10.00dan önce bitirmek mecburiyetindedirler, çünkü saat 10`da hastaların ilâç tabelaları eczaneye ve yemek listeleri mutfağa gönderilmektedir. Saat 10.00`dan sonra bu mütehassıslardan 2si, 3`ü polikliniğe iner, 2 / 3 asistan da birer polikliniktedir; geri kalan 15`den fazla dahiliye mütehassısı dahiliye servislerinde akşamı ederler. Dahiliye servisleri ortalama 3 katta bulunur; durumu ağırlaşanı tedavi için her katta 2 uzman kalsa, asistanlar da hesaba katılınca 20 dahiliye polikliniği açılabilir. Diğer branşlar için de, ÂCİL İÇİN DE ,daha az oranlarda da olsa aynı şeyler söylenebilir. (Âcil polikliniğinin 1 adet olması husûsunda kànun mu vardır?.. BAŞARI; eldeki imkânları değerlendirme oranı ile ölçülür!.) Buna şu îtiraz gelecektir: (Poliklinik binasında o kadar oda yoktur!.) Büyük hastanelerin poliklinik binalarının bir kısım odaları hurda deposu.. gibi poliklinikle ilgisi olmayan konular için işgal edilmiştir. Müfettişler; poliklinik binasında kilitli bütün odaları açtırıp, durumu teftiş raporlarında belirtmelidir.
Hastane ve diğer sağlık müesseselerindeki garip/akıl dışı/yarım yüzyıldır sürüp giden bir yönetmelik hatâsını da belirteyim: Röntgen/radyoloji, biyokimya laboratuarlarında çalışan teknisyenlerin/laborantların, eczacı kalfalarının, servislerde/ameliyathanelerde çalışan hemşirelerin tezkiye âmirleri başlarındaki hekimler/eczacılar değildir, başhemşiredir. Bu yardımcı sağlık personelinin imza föyleri de başhemşirededir. Hekimler bu sebeple, kendilerine yardımcı olanlara mahcup ve ilgisizdir. Hastanede toplam sayısı yüzü aşan ve çeşitli uzmanlık dalındaki hekim/eczacı yanındaki yardımcı sağlık personelinin 1 yıllık çalışmalarını bir tek başhemşirenin değerlendirebilmesi ve terfi edebilir, demesi ne derecede mümkün ve uygundur? Yönetmelikde bir değişiklik haberi geldiğinde, hemşire dernekleri Ankara`ya gidip bu haklarını(?) korurlarken, hekim ve eczacı kuruluşları ilgisiz kalırlardı. (Bunları vaktiyle yazsaydın ya!) diyecekler çıkar diye bilgi vereyim: Bu paragrafta anlattıklarımın hepsini ve hattâ daha da fazlasını(!) tam çeyrek yüzyıl önce Yeni Asya isimli gazetenin 2. sayfasında yazdım. 1981 yılı Haziran ayında, Okmeydanı Hastanesi Röntgen mütehassısı ve şuâ iznimi kullanmakta iken, SSK`dan bir başmüfettiş gelip, beni hastaneye çağırdı; kendisi çok kibar ve nazik davranmış olsa da, soruşturmaya bir tepki olarak emekliye ayrıldım; halbuki 10 yıl daha çalışabilirdim.
Muhterem Sağlık Bakanımız PROF. Dr. RECEP AKDAĞ;
EMEKLİ SANDIĞI emeklilerine sağlık yardımı konusunda gördüğüm aksaklıkları da ilgililerine inceletmenizi istirhâm ediyorum :
1) Bir yakınım glokom hastasıdır.. 2 yılda bir, sağlık kurulu raporu alırdı ve damla ilaçlarına kavuşurdu.. şimdi sağlık kurulu raporu yerine göz mütehassısı raporu yeterli görülüyor ise de; tek tabip raporu, (1 yıl geçerli) olarak veriliyor. Göz mütehassıslarının, glokom hastalarına sarf edeceği emek de 2 katına çıktı. GLOKOM VE BENZERİ TEDAVİSİ MÜMKÜN OLMAYAN HASTALIKLARLA MALÛL VE ORTALAMA 70 YAŞINDAKİ EMEKLİ VE EŞLERİNİN, DULLARININ.. HER YIL UZMAN HEKİM POLİKLİNİK KAPISINDA KUYRUĞA GİRMELERİ REVÂ MIDIR? KALDI Kİ, SAĞLIK KURUMLARIMIZDA GÖZ MÜTEHASSISI SAYISI AZDIR VE ONLAR DA DAHA FAZLA ÇALIŞMAĞA MECBUR EDİLMİŞLERDİR. (Glokom sağlık kurulu raporunu, sağlık kurulu sekreteri hazırlardı; şimdi, fotoğraflı ve kullanılacak ilâçlar hakkında detaylı bilgi isteyen hâneleri bulunan bu belgeyi hazırlamak için, göz mütehassısı, kapısındaki hastalarını yarım saat bekletmek zorunda!..)
TİMOPTİK’in yerini alan ve Avrupâî denilen TIMOPTIC -XE şişelerinden 1 damla damlatabilmek imkânsız: ne kadar dikkat etseniz 2 veya 3 damla akıyor. İlâç çabuk bitiyor ve hasta ilâçsız kalıyor!..
2) Kolon adeno-CA ameliyâtı geçirdiğim için, 6 ayda 1 kere BATIN TOMOGRAFİSİ tedkîkim gerekiyor. Özel laboratuarlara gittim; hepsi şu cevabı verdi: [ SSK emeklisi iseniz, ücretsizdir ve sevk işlemi yaptırmanıza da gerek yok. Emekli sandığı ile anlaşma yok, SSK ile var!.. ] Nerde kaldı eşitlik ilkesi?.. İşçi emeklileri baskı grupu; memurlar ve emeklileri ile eşleri ise yetimler grupu.. Ayakbileğimde tromboz şüphesiyle Renkli doppler USG istendi ve (Renkli doppler USG anlaşmalı merkezler) başlıklı bir liste verilerek kolaylık da gösterildi (Anlaşmalı merkezler, alfabetik olarak sıralanmış, adresleri/tlf. numaraları da var.. tam 39 merkez) Telefonla müracaatımda da, yalnızca SSK ile anlaşma yapıldığını öğrendim ve her iki tedkik için 300 YTL ödedim. Bu parayı bulamayan Emekli Sandığı emeklileri ne yapsın?.
14.09.2007 tarihli notum: Batın Tomografisi, Renkli Dopler tedkikleri yapan özel laboratuarlarının anlaşmaları hâlâ yalnızca SSK emeklileriyle ve Emekli Sandığı emeklilerine üvey evlât muâmelesi devâm ediyor. “Nerde kaldı eşitlik ilkesi?” sözümü üzülerek tekrarlıyorum.
26 Eylül 2009 tarihli notum: Emekli sandığı emeklisiyim; eşimin kan/serum tahlili için müracaat ettiğimiz bir özel laboratuar; SSK ve Bağkur ile anlaşmamız var; Emekli sandığı ile anlaşmamız yok; dedi. Sayın Başbakanım: Sürüp giden bu ayrıcalığa müdâhale etmeyecek misiniz?
Muhterem Sağlık Bakanımız ;
Bakanlığınızın sunduğu tedâvî hizmetlerinde yapacağınız şu değişiklikler bir reform mâhiyetinde olacaktır :
1) Eğitim ve araştırma hastanelerinizde “Anabilim dalı” bölünmeleri gözden geçirilmelidir:
Hastanelerimizde “anabilim dalı/dalları” ihdâsı; hukuk, edebiyat, iktisat.. fakültelerine göre çok daha mühim, hayâtî bir konudur. Başımdan geçenleri anlatarak örneklediğim, mahzurlarını belirtmeğe çalıştığım gibi; (poliklinikleri – âcilleri – servisi/kliniği – hademesi, hastabakıcısı, tıbbî sekreteri, teknisyeni, hemşîreleri, anesteziyolog ve reanimasyon/yoğunbakım bütün çalışanları, asistanları/araştırma görevlileri, operatörleri, şefi) bir bütündür. Yoğunbakım, ayrı, kendi başına buyruk “ana bölüm” olamaz! Yukarıda, 16 puntoda kalın harflerle şunu sormuştum: [ Özel hastanelerde: (Bu hastaya narkoz vermem) , (yoğunbakıma hasta kabùl etmiyorum) diyen personel neden yok?????.. ] Çünkü özel hastanelerde “anabölüm” ayrıcalığı yok!. “Genel cerrâhî”, “Kalp ve damar cerrâhîsi”, “Beyin cerrâhîsi” , “Çocuk cerrâhîsi”.. ayrı anabölümler olabilirler ve bunlar arasında yardımlaşma, başhekim yardımcılarından biri tarafından kontrol ve temin edilir.
Bir de Çocuk –sağlığı ve hastalıkları- mütehassıslarından söz edeyim: Çocuk mütehassısı; radyoloji – biyokimyâ – mikrobiyoloji lâboratuarları/anabilim dalları ve KBB, cerrâhî, göz.. anabilim dalları ile ortak çalışmak mecbûriyetindedir. Bu misâl de, tıp da anabilim dalı ayrılığının hizmeti aksatmatacak şekilde kullanılmasının önemini ortaya koyar!.. Hastaneler-arası koordinasyon ve yardımlaşmanın gözetimi,denetimi, gereğinde temini de, sağlık müdür yardımcılarından biri tarafından sağlanmalıdır.
Tekrâr yazıyorum; ANABİLİM DALI; Hukuk, İktisat, Fen, Edebiyat, Fizik, Kimya, Biyoloji, Jeoloji, Mühendislik, Siyasalbilgiler.. fakülteleri, konservatuarlarda olabilir; fakat özellikle hastanelerde ve tıp fakültelerinde anarşiye ve verimin düşmesine sebep olur!. Çünkü; Hastanelerde HİZMET ön plandadır. Ve Bölümler birbiriyle ilişkilidir; tıpkı bir saatin çarkları gibi..
Sağlık Bakanlığı; özel hastânelerin büyüklerinde HİZMETin ne yüksek derecede disiplin ve verimle yürüdüğünü görüp, örnek almalıdır!.
Yazdıklarıma şöyle bir îtiraz gelebilir: Her fakültede olduğu gibi tıp fakültelerinde de ilmin gelişimi, “anabilim dalları” ihdâsıyla olabilir!. İşte cevâbı: Her tıp fakültesinin, tam teşekküllü bir hastanesi olması mecbùriyeti vardır ve burada yatanlar, araştırmacılar için “tecrùbe insanları” değildirler!.. Özetlersem: YÖK kabùl etmese de, Sağlık Bakanlığı; hastanelerinde “Anabilim dalı” yerine “Anahizmet Dalı” veyâ, ilk îtirazları önlemek üzere “Anabilim ve hizmet dalı” görüşünü ve tatbîkàtını gerçekleştirebilirse halka büyük bir hizmette bulunur. Bir hastanemizde başımdan geçenler, bu fikrimin gerekçesidir.
2) Sağlık Bakanlığı; Ankara’da bir büyük hastanesine başhekim olarak bakanlığı başmüfettişlerinden birini tâyîn etmeli ve yardımcılarını da ona seçtirmeli; bu pilot/örnek hastanede hizmetin nasıl mükemmelen yürüdüğünü görmelidir!..
Muhterem Sağlık Bakanımız!.. İstanbul’da, Özel (büyük) hastane sayısı –bildiğim kadarıyla- 10 kadardır. Birkaç Özel (büyük) hastane de; Göz hastalıkları, Kalp-damar hastalıkları.. konularında çok faydalı, başarılı görülmektedir. Paralı özel üniversitelerin mâkul görüldüğü yurdumuzda (ihtiyaç duyulan branşlarda), yukarıda sözü geçen Özel hastanelerde (ücretli ihtisas eğitimi) verilmesi düşünülmelidir. Tabiidir ki, jürileri Sağlık Bakanlığı tesbit edecektir.
Muhterem Sağlık Bakanımız Prof. Dr. Recep Akdağ… Başarılarınızın devâmını görmekle mutlu olacağımı bildirir, hürmetlerimi sunarım.
SAĞLIK BAKANLIĞININ ÂCİLEN YAPMASI GEREKEN REFORM :
A) REFORMU GEREKTİREN HUSUSLAR :
I- Başımdan geçenleri anlatırken, Özel hastane âcili kapısında benden başka kimse olnadığını bildirmiştim. Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi âcili kapısı önünde, tahmînen 40 kişilik kuyruk vardı.
II- Özel hastane âcili; hastanın radyolojik ve diğer (elektro, bakteriolojik/biyoşimik..) tedkiklerini 1-2 saat içinde tamamlıyor ve hasta doğruca ameliyathaneye alınıyordu.
III- YÖK’le ilişkisi olmayan özel hastanelerinde – hizmette berâberliği imkânsız kılan!– ANABİLİM DALI ayrıcalıkları yoktu.
Sağlık bakanlığının, bu “Anabilim dalı” YÖK mecbùriyetine dokunmadan, bir Yönetmelik çıkararak yapması gerekenler şunlardır:
I- Eğitim ve Araştırma Devlet Hastanelerinde; HER ANABİLİM DALI, “ÂCİL POLİKİNİK ÇALIŞMASI” yapmalıdır. Bunlara yer temini zorluğu/imkânsızlığı karşısında; “Hariciye grupu âcilleri” bir müşterek salonda; “Dâhiliye grupu âcilleri” bir müşterek salonda çalışmalı ve her iki salon arasında geçit olmalıdır. Nöbetçi hemşireler, kuyruklarda soruşturma yaparak; yanlış kuyruk yapanları uyarmalıdır. (Anabilim dalları mâdemki müstakiller, her biri Âcil poliklinik açmalıdır.) Sağlık bakanı bunu teminde gecikmemelidir. “Sağlık bakanlığının en faydalı devrimi bu olur!” II- Hemen ameliyatı gerekenler, bu âcillerde hazırlanarak doğrudan ameliyathâneye gönderilmelidir.Amerikan Hastanesi âcil
1950 Yılında, son sınıfta Dahiliye stajı yapıyordum. Günde 30 hasta taburcu oluyor; ancak 7 hasta yatırabiliyorduk. Geri kalan 23 hastanın, muayenehanelerden pusula ile gelenler olduğunu ve poliklinik defterine ilâveten yazıldıklarını öğrendim.
Atatürk, İnönü ve Bayar’ın cumhurbaşkanlıkları yıllardaki memurların âdil maaşlandırma sistemi terk edilmiştir. İlkokul mezunları 15, ortaokul mezunları 20, lise mezunları 25, 4 yıl süreli yüksek tahsilliler (subay, savcı-hâkim, maiyyet memurluğu yapan stajyer kaymakamlar…) 30 ve 6 yıl süreli yüksek tahsilli hekim ve yüksek mühendisler 35 lira aslî maaşla göreve başlardı. Bu aslî maaşlar, bütçe imkânına göre; “sınıf ayrımı yapılmadan!” aynı katsayı ile çarpılarak tesbît edilirdi. Yalnız hâkim ve savcılar 2 yılda bir terfî ederlerdi. Diğer yüksek tahsilliler 3 yılda bir terfî ederlerdi. Bu tatbik sâyesinde “imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kütleyiz!” marşını, inanarak söylerdik!. Orta tahsilliler 80 lira aslî maaşa kadar yükselebilirlerdi. Bir albay çalışanı ve emeklisi ile bir 100 TL aslî maaşlı sivil hekim veya yüksek mühendis çalışanı / emeklisinin ellerine geçen meblâğ birbirine eşit idi. 1960’dan sonra (Âmil Artüs’ün açılış konuşması 3 yerinde belirttiği gibi İkinci Cumhuriyet kurulmuş; bir kısım müessese ve çalışanlarına ayrıcalıklar tanınmıştır. Zamam zaman işittiğimiz “Cumhuriyetin kazanımları” sözünü sarf edenler, aslında, “İkinci cumhuriyetin kazanımları”nı kasdetmektedirler.
Atatürk’ün kurduğu ve 1960’a kadar korunan; yalnızca memurlar-arası eşitliği teminden ibâret olmayıp, millete de kayıtsız şartsız hâkimiyet imkânı bahşeden Birinci Cumhùriyet’e son verilmiştir. Bunu gören atanmış yüksek hukukçularımızın “bizler Atatürkçüyüz!” şeklindeki beyanlarına milletimiz hayret ve üzüntüyle şâhit olmaktadır.
(*) BAKINIZ> 1) Google: amil artus 2) TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÛMETLERİ ve PROGRAMLARI Av. KÂZIM ÖZTÜRK AK Yayınları İstanbul 1968 Sayfa 467’de 11.7.1960 DEVLET BAŞKANI ve BAŞBAKAN ORG. CEMAL GÜRSEL TARAFINDAN TEŞKİL OLUNAN BAKANLAR KURULUNUN PROGRAMI CEMAL GÜRSEL: Aziz arkadaşlar, bugün size hükûmet proğramını takdim edeceğiz. (…..) Şimdi Devlet Vekili Âmil Artüs bu programı okuyacaktır. (…)
DEVLET VEKİLİ ÂMİL ARTÜS – Millî Birlik Komitesinin Sayın üyeleri: (…….) NOTUM: Konuşmanın 3 yerinde (s.468, 481, 482’de) “İkinci Cumhuriyet” sözü mevcuttur. 3) Bu kitap, [ M. B. K. Tutanak Dergisi C: 1, Sa: 2 ]yi kaynak olarak göstermiştir. 4) Kànun numaraları, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra 1’den başlatılmıştır!!!… (Birinci meşrùtiyet, İkinci meşrùtiyet, Birinci cumhùriyet, İkinci cumhùriyet devirlerinde kanun numaraları 1’den başlatılmıştır.)
Hekim ve yüksek mühendis milletvekillerimiz!.. Sağlık bakanlığı, Bayındırlık bakanlığı teklîfini kabûl etmeyiniz.(x)
Yazıma, “İMF ve MALİYE KISKACINDA..” diye başlamıştım. İMF hakkında söylenip-yazılanlara bir ilâvem olmayacak…
Maliye’ye gelince..
KENE, PURİNOL
ve
TAVUKLARIN BEDDUÀSI
27 Mayıs 2008 öğlene doğru telefonla konuşurken, sol kruris ortası laterale yakın bölümünde kaşıntı hissederek pijamamın paçasını sıyırınca 4mm çapında bir yara, ortasında 2mm çapında siyah bir kabuk(?) gördüm. Yaranın çevresinde 3-4cm yarı çapında bir alanda yaygın, mikronodüler kanama vardı. Sağlık bakanlığı ve YÖK hastanelerine gitmeye tövbeli olduğumdan; eşim, oğlum, gelinim tarafından Aksaray Vatan Hastanesi’ne götürüldüm. Koronerler tıkalı olduğundan 50 adım kadar yürüyebiliyorken, şimdi 10 adım ancak yürüyebiliyordum; başımda da bir ağırlık vardı. Âcilde muhterem Op.Dr.M. beyefendi, benim de ısrarım üzerine, kabuğu kaldırdı. Bu yarada hiçbir iltihap yoktu; az miktardaki kanı veya kanlı sıvıyı gazlı bezle temizledikten sonra yardımcısından tentürdiyot, alkol isteyerek pansuman yaptı; gazlı bezi, 2 gün sonra almamı istedi. KKKA vak’ası olmadığı sonucuna vardığını; buna rağmen ateş, kanamalar gibi belirtiler zuhùrunda vakit geçirmeden Cerrahpaşa âciline müracaatımı tavsiye etti. Masadan zorlukla indim. Özgeşmişimi, soygeçmişimi teferruatıyla alıp kaydetti. Benden önceki kardiyak hastanın da aynı şekilde özgeçmişini, soygeçmişini öğrenip kaydetmişti. 1-2 haftadır, böbrek taşlarım sebebiyle müessir maddesi purinol olan ilâçtan günde 1 tablet yutuyordum; devâm ettim. Bu ilâcın tesiriyle mi bilmem 4-5 günde iyişleştim ve eski hâlime döndüm; gene 50 adım kadar yürüyebiliyorum.
Çocukluğum Beylerbeyi Küplüce mahallesinde geçti. Evler arasında 50 metre civârında kırsal alan vardı. Baharla berâber duvar takvimlerimizde “haşerâtın zuhùru” îkàzını okurduk. Bu sırada kuluçka tavuklarımız civciv çıkarırdı. Tavuklar, böcek ararlar ve bulduklarında yavrularını çağırarak nasıl öldürüp yiyeceklerini öğretirlardi. Şimdi; kediyi, köpeği, kuşları, ormandaki vahşî hayvanların tabîî hayatlarını devâm ettirmeleri gerektiğini düşünüyoruz; fakat tavukları kafeslere kapatıp onlara kuluçkaya yatma ve peşlerinde yavrularını gezdirme zevk ve doğal hayatlarını yaşamayı yasak ettiğimizi hiç akıl ediyor muyuz. Bahçe içinde evler, bahçelerimiz ve kırlarımızda dolaşan tavuklar-civcivler yok oldu. Horozlar da, yakaladıkları böcekleri tavuklara ikrâm ederlerdi. Şimdi benim birinci katımda, hamam/kalorifer böcekleri yanında tanımadığımız haşerâtın da saldırısına uğramış durumdayız. (28.06.2008 Cumartesi
MEMUR HEKİMLER VE HEKİMLİĞİN HÂLİ İLE İLGİLİ BEYİTLERİM :
Son söz ve yetki Mâliye, Sosyal Güvenlik’in;
Hâkim denir mi sağlığa Sağlık Bakanlığı!..
Sağlıkda, hizmet_etmek_esasken, vatandaşa;
Bir kâr – zarar hesâbına döndürdü Mâliye!..
Hastayım… Mâliye yazsın reçete;
Çâresiz; doktorum_etsin repete!..
Dedi: Uzman-çavuş_olmak varmış..
Doğu’dan seslenen_uzman doktor!.. (2)
Asker, hukukçu, mülkiye mensùbu pâyidâr;
Düşmekde çöpçü aylığı doktor, mühendise!.. (1)
…. 14 EKİM 2010 AKİT gazetesi s.9’da Hasan KARAKAYA yazıyor: Türkiye Emekli
(Subay, polis, hoca, hâkim), (hekim, mühendis, imam)..
Maaşlarındaki farklar belirliyor rejimi!.. (x)
Dökmekde kanlı gözyaşı me’mùr-emeklisi;
Yükseldi arşa hùn akıtandan şikâyeti!.. (3)
Dünyâda, bizde varsa da bin türlü hastalık;
Yurdumda “hasta” yok, “hekimin müşterîsi” var!(4)
………. VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün ……………………………………………………………….
Yurdumda “hasta” yok, “hekimin müşterîsi” var;
Kànùna uydu, döndü “tabâbet” “ticâret”e!.. (5)
……. VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün ………………………………………….
“Hastayım!” dersin, gidersin doktora;
Müşterî görmekde doktor hastayı!..
….. VEZİN: Fâilâtün fâilâtün fâilün …………………………….
Şaka.. aldanma ıstırâbına sen;
Hekimin müşterîsi.. hasta değil!..
……. Feilâtün(Fâilâtün) mefâilün feilün(fa’lün) …………..
“Müşterî kılma!” deyip dee hekime;
Her nefes yalvarırım Allàh’a!..
Esirgenenle yapılmış emekli, memurdan! (24.07.1997)
….. VEZİN: Mefâilün feilâtün mefâilün feilün(fa’lün) ………………………………..
Menderes îdâmı beklerken prostat yokluyor!..
Kim bu âdem?.. Ordinaryüs bir hekim.. Dr. Tavat!..
______________________________________
( 1 ) 1960’a kadar yürürlükde olan 1924 Atatürk Anayasası’na göre: Maaş tesbîtinde tek kriter memurun tahsil süresi idi ve memurlar için tek/aynı ortak katsayı uygulanırdı; çocuk zammından başka yan-ödeme olmadığından, emekli, memur zammından aynı oranda yararlanırdı. Memuriyete başlangıç maaşı en yüksek olanlar hekimler ve yüksek mühendisler idi; çünkü 6 yıl yüksek tahsilli idiler. Sağlık Bakanı olmayı hekimler; Bayındırlık Bakanı olmayı yüksek mühendisler kabùl etmemelidirler!..
( 2 ) 05.07.2002 SABAH s.16’da Uzman Dr.Ahmet AKYÜZ: Doğu’da Uzman-çavuşlar uzman doktorlardan fazla para alıyor.
( 3 ) Mart 2006 memur maaşına makul zam yerine “denge zammı” gibi yan ödemeler verildi ve memur emeklisine yan ödeme aksettirilmedi; mütakip yıllar bütçe kanunlarında da memur emeklisini mahrum ve mağdur bırakmak için yan ödeme çeşitleri, sayıları arttırıldı.
( 4 ) Hekimleri, bu hâle düşüren, Dipnot 1 ve Dipnot 2’de açıklanan politikadır.
( 5 ) TV’da görüp dinlediğiniz Prof. hekimin fakültesine tlf. ediyorsunuz: – Döner sermayeye ücret yatırmak için Prof. falan beyden randevu rica ediyorum. Santral memuresinden cevap : Prof. fakültede hasta muayene etmiyor; talebesine ders veriyor. 14.00’den sonra muayenehanesinde hasta kabul ediyor; isterseniz muayenehane tlf. numarasını vereyim veya doçent muayenesi için dönersermayeye para yatırmanızı, gün almanızı sağlamak üzere sizi ilgili sekretere bağlayayım!. (Talebesine dersi, muâyenehânesinden yolladığı hastalar üzerinde yapıyor!.)
2009 DOMUZ GRİPİ SALGINI İLE SAVAŞ :
HADİSE :15 Mayıs 2009 Cuma günü, İst. Atatürk Havaalanı’na inen uçaktan çıkmış olanların terminal kameralarla kontrolu sırasında, yolculardan birisinin ateşli olduğu görülerek, berâberindeki 4 akrabâsı ile birlikte Haseki Hastanesi’nde karantinaya alındı ve eşinde (veya eşi değil de annesinde) de aynı hastalık teşhis edildi. Uçakta 166 yolcu vardı ve bunlardan 96’sı İstanbul’da kaldı, diğerleri yurt içinde dağıldı.
TENKİD ve TAVSİYELERİM: Sağlık Bakanlığı’nda 15 yıl bulaşıcı hastalıklarla savaşmış bir hekim olarak (Hatıralarımda kısaca anlatılmıştır) hâdiseyi tesbitden sonra tenkid ve tavsiyelerimi sunuyorum: I- Tesbit: İlk gün erkek’de ve ertesi gün eşinde (veya eşi değil de annesinde) bulaşıçı hastalık ortaya çıkıyor. II- Tenkid: İkisinin yan yana seyahat ettikleri açık.. Erkek hasta tek başına yolculuk yapmış olsaydı, yanındaki yabancı, kimbilir kaç kişiye bulaştırmış olacaktı.. III- Ne yapılması gerekirdi ve gerekiyor (Tavsiye): Uçak pilotuna, havaalanına yaklaştığında şu tâlîmât verilir: [ 1- Uçak piste inince personel ve yolcu kimse yerinden kıpırdamayacak. 2- Havaalanımızda görevli 2 sağlık memuru ile 2 polis uçağa girecekler; kendilerine, uçaktaki koltukları, koltuk numaralarını ve yolcunun kimliğini gösteren kroki/çizelge verilecek. 3- Sağlık memuru ve polis memurunun işaretiyle, kapıya yakın koltuklardan başlanılarak (İlköğretim öğrencilerinin bahçeden sınıflarına yöneldikleri gibi) (hasta oldukları açıkça belli olanlar öncelikle) piste inecekler.] Sağlık memurlarından biri, ilk inenlerden olacak ve kroki/çizelgeyi Alandaki hekime verecek. 4- Ateşli hasta tesbit edilirse, (yanındaki, önündeki, arkasındaki.. yolcu da karantinaya alınacak.Uçak persıneli de incelenecek.(16.05.2009)
* * * * *
Ziyâretçilerim merâk etmişlerdir.. Edebiyat, mùsıkî; başta tasavvùf olmak üzere bâzı dînî(İslâmî) konularda, mütehassıslarının bile orijinal olduklarını kabûl edecekleri bilgiler sunabilmiş iken; esas mesleğim olan tıbda bir yeniliğe imzâ atamamış olmamın sebebi nedir?. Bu sorunun cevâbı devleti yönetenlerin kusùrunu, kifâyetsizliğini ve dolayısıyla geri kalmışlığın sebebini ortaya çıkaracağından, kişisel olmasına rağmen, soruya cevap veriyorum. Devlet, beni 150 dolar aylıkla çalıştırmağa başladı. Devlet; “kalkınma önderleri” olacak bizleri (sağlık, ziraat, hayvancılık, bayındırlık.. alanlarında çalışan yüksek ve orta tahsilli memurlarını) yarı aç-yarı tok çalışmağa mecbur bırakırken; köy muhtarından, “5-1o keçisi var” diye ilmühaber getiren köylüye, ziraat kooperatifleri aracılığıyla kredi dağıtıyordu. Devletin başlıca 2 gelir kaynağı vardı. Birincisi ABD’ye yapılan dış-borçlanma.. İkincisi ise SSK kaynağından iç borçlanma(Henuz emekli aylığı alan olmadığından, yalnızca prim toplanıyordu.) Anadolu’ya dağılmış 150 dolar aylıklı memurlar, yıllık izin sıramız geldiğinde anamızın-babamızın bulunduğu illere gidemiyorduk. Müşahhas bir misâl olmak üzere bir Gündoğmuş hâtırası nakledeyim: Bir pazar günü.. Şükrü efendinin dükkânı üzerindeki memurlar klübü.. Adlî-mülkî memurlar (hepsi de vatanperver kişiler) sohbet ediliyor. Bir ara: “İyi ki dedelerimiz Fas’ı-Cezâyir’i kaybetmişler!” deyince, kaşlar çatıldı. Ben devâm ettim: “Yıllık izine İstanbul’a gidemiyorum. Ailece gidiş geliş yolparası.. Gidebilsem bile vâlide, hemşîre birer manto isterler. Dayımın, amcamın ve yedeksubayken izin alamadığım için babamın cenâzelerine gidemedim. Kore’de görevli bir zencî asker, Amerika’da ölen yakınının cenâzesine, sık sık gidip-gelen uçaklardan biri ile gönderiliyordu!.. Eğer, şimdi Fas veyâ Cezâir’de memur olsa idik cenâzemiz orada kalırdı” dedim. Tıp fakültesinden arkadaşlarımın bir kısmı Amerika’da çalışıyorlardı ve izinle Türkiye’ye gelebiliyorlardı. Fakültede iken başta biyokimya kitabıma notlar düşmüş, “hekim olunca araştıracağım” diye yazmıştım. Hekim oldum; bir mikroskop bile satın alamadım. Bugünden bir örnek: Okullar açılırken, öğretmenlere, kitap alsınlar diye harçlık verilir. Hekimin kitap masrafı öğretmenin kitap masrafının 100 katıdır. Günümüzden bir örnek daha: Amerika’da çalışmakta olan Türk hekimler, tıpda yeniliklere imzâ atıyorlar, işitip iftihâr ediyorum. Yurtdaki meslekdaşlarımın (pek azı da olsa) ahlâk dışı işlerini okuyup üzülüyoruz. DENGE TAZMİNATI: Memurların maaşlarına zam yerine, “denge gibi isimler îcâd edilerek“ tazminât verilir ve emekli memurlara “sıkılmış limon kabuğu gözüyle bakıldığının delîli olarak” yansıması önlenir. Netîcede; memur emeklisi, Devlete, kırgın ve muğberdir; atanmışlar seçilmişlere karşı ıse, Yürütme, bunun sebebini, sebeplerini araştırmış mıdır?; danışmanlarının kifâyet derecelerini biliyor mu? Kellim kellim lâyenfa.. İşte geldik gidiyoruz.. şen olasın Halep şehri!
SAYIN BAŞBAKANIM,
Söze başlarken, vatanımız ve vatandaşlar için faydalı işler yapmak isteğinize inanarak hürmetlerimi sunar, başarınız için duâ ederim.
Çizmeden yukarıya çıkmamak için SAĞLIKDA AÇILIMLAR’a temas etmekle yetineceğim:
Ambulans helilopter hizmeti gerçekten önemli bir hizmet.. Bu helikopterler ambulans değil, cankurtaran!..
Diğer taraftan.. Bu hizmet, günde 5-10 hastayı ilgilendiriyor. Aylar ve hattâ yıllardır bu sitede dile getirdiğim aksaklıklar, aklımca çâreler olarak sunduğum teklifler, fikirler hiç dikkate alınmadığından vatandaşın hoşnutsuzluğu sürüp gidiyor. Bunları bir de size arz ediyorum:
1) Glokomlu hastalar için evvelce “sağlık kurulu raporu” istenirdi, şimdi tek hekim raporu yetiyor.. Glokomun tedâvîsinin imkânsız olduğu bilinmesine rağmen ortalama 70 yaşındaki emeklilerin ve eşlerinin her yıl hastaneye gitmeleri ıstırap veriyor. Diğer tedâvîsi mümkün olmayan hastalıklar/hastalar için de durum aynıdır.
2) Devlet hastanelerine ambulansla gelen âcil hastalara: ” Yoğun bakımda yer yok; boş yatak yok; boş sedye yok(?) ” gibi sözlerle “kapıcılar tarafından” kovulanlara sağlık hizmeti verilmiyor. Bâzı(?) hastalar ise haftalarca, aylarca hastanelerde.. TV kameramanları, gazeteciler bu haberlerin peşinde.. Ben şu sorumu tekrarlıyorum: Neden özel hastanelerden, hiç bir kimse, parasını peşin vermiş ise, yoğun bakımda yer yok, boş yatak yok, sedye yok.. diye kapıdan çevrilmiyor?.. Bu konu zecrî tedbirleri gerektirmektedir: A- Adalet bakanlığı; TV, gazete yayını veya mağdurun şikâyeti hâllerinde soruşturma açılması için savcılıklara yazmalıdır. B) Aynı olayı Sağlık bakanlığı müfettişleri de etraflıca incelemelidir. C) Her bakanlıkda atanmışlar yer değiştirirler; sağlık personeli müstesna!.. Mahkeme kadıya mülk olmaz ise de hastane hekime mülk olur!..
3) Özel lâboratuarlar ile, “SSK ve BAĞKUR” emeklileri için anlaşma yapılmakda; Emekli Sandığı emeklileri ve eşleri bu yardımdan mahrum bırakılmaktadır. Bu haksızlığa; (memur emeklisi daha fazla maaş alıyor!) düşüncesi sebeb ise, çok yanlıştır; çünkü: bir memurun birinci derecede 4üncü kademeye gelene kadar geçen ortalama 30 yıl zarfında maaşından kesilen emekli keseneği, SSK’lıdan kesilen emekli keseneğinin 2 katı ve BAĞKURlununkinin ise 5 katıdır. ÖZETLERSEK: Özel Laboratuarlarla SSK emeklileri için anlaşma yapılırken, Emekli Sandığı emeklileri dışlanmamalıdır.
4) Hekimler ve Yüksek mühendisler pek çok sâir atanmışlara oranla az maaş almaktadırlar.. hele emeklileri? Memurlara “denge tazminatı, yemek parası, giyim parası” diye ödemeler, maaş artışı olarak yapılmadığından bu zamlardan yararlanamayan emeklilerini üzmektedir. Bu şekilde, emekli, memurun maaşının ortalama %60’ını alırken, bu nisbet %50’ye düşmüştür. Atatürk’ün, İnönü’nün, Bayar’ın Cumhurbaşkanı oldukları devirde memurlara, emekliye aksetmeyen yan ödeme çocuk zammından ibâret idi. 2010 yılından itibaren, elektrik, doğalgaz faturaları altında ezilirken, bayramlarda el öpmeğe gelecek torunlarına bayram harçlığı veremeyeceğini düşünen memur emeklisi şimdiden üzüntüye gark olmuştur. (04.09.2009)
Saygılarımı sunarım.