Prof. Dr. Recep AKDAĞ 16.02.2012 (03.12.2013> “Yoğunbakımda yer yok!” devam ediyor)

Son Güncelleme: Cuma, Temmuz 21st, 2017 | Kategori: Prof. Dr. Recep AKDAĞ| Etiketler:  | Tags: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

  

 

 
MAHKEME-İ KÜBRÂ’da (sivil), çalışmakta olan hekimler; emeklileri, dul ve yetimleri dâvâcı olacaklar..
       Meltem Yavuz (EYÜP-İSTANBUL’un, 15.02.2012 tarihli akit gazetesinin 15. sahîfasında çıkan ve bütün hekimlerimizin ıstırâbına tercümân olan şikâyetnâmesini, “emeklilere âit olanları -yakında dünyâdan ayrılacaklarını, envanterinizden düşüleceklerini düşünerek” baş tarafa (ve aynen) alıp, Hz.Râzık’a vekâlet pozisyonundaki yetkililerin bilgilerine arz ediyorum :
           A- Emekli doktorlara (uzman, şef, pratisyen) verilen maaş 1.500 TL.dir. Kırk sene çalışan, yıllarca eğitim gören, emek veren bu insanlara yapılan ve düzeltilmeyen haksız uygulama sürmektedir. Kıyaslandığında hiçbir kesime, asker, hakim, savcı, avukat, bürokrat, milletvekili vs. böyle düşük emekli maaşı verilmemektedir. Bir an önce, ivedilikle düzeltilmesi gereken konuya el atılmamış, 10-20-30 sene sonrasına şimdi çalışanlar için 100 TL. ile 500 TL. arasında çok düşük artışlar olacağı açıklanmıştır. Halbuki hemen olmuş, olacak emeklilere intibak yasası gibi yasa çıkartılarak haksızlık bir an önce giderilmelidir. Diğer kesimler gibi eşit bir maaş verilmelidir. (3000 TL. üstü) Milletvekili Mehmet Sağlam Bey, milletvekili emekli maaşı zammını savunurken, “Maaşlarının % 32’si kadar emekli maaşı alıyorlar, bu kadar düşük oranda emekli maaşı bağlanan yok” diyordu. Doktorlara bağlanan (uzman) emekli maaşı, çalışırken aldıkları maaşın %22’si kadardır( x ). Bu şeflerde %15 civarındadır. Milletvekili emeklisinin dörtte biri kadar emekli maaşı alamayan doktorlara sahip çıkarak haklarını vermek, haksızlığı gidermek yetkililere düşmektedir.
    Gerekli hakların verilerek, bu kesimin rahatlatılması, üvey evlat muamelesinden vazgeçilmesi dileği ile.
( x ) Dr.C.Öney’in notu: 14 Ekim 2010 akit gazetesi s.9’da Hasan Karakaya’dan: Astsubaylar Derneği, 9 Ekim Cumartesi günü, Ankara’daki Abdi İpekçi Parkı’nda bir miting düzenlediler. (…..) Mitingde konuşan Dernek Başkanı Mustafa Erol demiş ki (…) [ Subaylar emekli olduklarında maaşları yüzde 5 kesilmekte ve sıkıntı yaşamamaktadır; ancak, astsubayların, emekli olduklarında maaşları yüzde 45 azalıyor. bu durum astsubayları açlığa mahkûm ediyor. ] 
     Bu web sitenin sahibi Rad. Dr. Cahit ÖNEY’in diğer bir ilâvesi:
        (1) Emekli hekimlere hakları verilirken; çocuk zamları, dul ve yetimleri unutulmamalıdır.
        (2) Sigortalı-işçi olarak özel hastanelerde çalışmış Eczacı, Röntgen uzmanı, Bakteriologun “mes’ul müdürlük belgesi”ni Sağlık Bakanlığı vermiş olduğu dikkate alınarak, “kıdem tazminatı” alabilmek uğruna İş mahkemelerinde ihtiyar ve sağlıksız halleriyle Sağlık tesisleri şirketleriyle karşı karşıya getirilmeleri önlenmeli; Sağlık bakanlığına bir müracaatları ile sorun çözülmüş olmalıdır!..
        (3) Hekim emekliler; Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı.. emeklilerine nisbetle YILLARDAN BERİ düşük emekli aylığı almaktadırlar!!!… Ömürleri, haksızlığın düzeltilmesi çalışmalarının sonuçlandığını görmeğe yetmeyeceği anlaşılmakla, kanunda; dul – yetimlerinin de yararlanacağını belirteceğinizi açıklarsanız, gönüllerini almış olursunuz. (İhtisas arkadaşlarım Rad. Dr. Mehmet A. ve Rad. Dr. Turan A. yıllarca noksan maaş aldıktan sonra vefât ettiler.) 
       B- Çalışmakta olan hekimlerimizin dertlerinden :
   Son yıllarda ülkemizde en çok ezilen, haksızlığa uğrayan, hor görülen, sıkıntı-strese sokulan hizmet çalışanlarının doktorlar olduğu görülür. Canla başla çalıştıkları halde yeterli takdiri görmedikleri gibi, kaba kuvvete dahi maruz kalmaktadırlar. Söz verilen hakları bir türlü yerine getirilmeyen, iş yükleri devamlı artırılan, puan mücadelesine sokulan, çalışma arkadaşlarına küstürülen kesimdir. Seslerini çıkarmadan hizmete devam ederler. Ellerine geçen ücret toplamı (maaş ve performans)  yıllardır hiç artmadığı gibi, devamlı geri gitmrktedir. Puanlar devamlı düşürüldüğünden, kontrollere, nöbetlere puan verilmediğinden (evvelden veriliyordu) performans ücreti beş yıl evvelinden bile düşüktür. Halbuki enflasyon oranında bir artış olmalıdır.  Hasta sayısı ise beş yıl öncesine göre iki misli artmıştır.  (60-70 iken şimdi 120-130’dur) Sabit performans ücreti uygulaması getrilmediğinden, doktorlar gereksiz yere yıpratılmaktadır. Yeterli sayıda hastayı vererek sabit performansa geçmek en makul yoldur.
İzne çıkan doktorlara, bir önceki ay aldığı performans ve maaş toplamının tamamını vermemek de en büyük haksızlıklardan biridir. Hiçbir doktor izninin tamamını bu yüzden kullanamamakta, gönlünce izin yapamamaktadır. 30 günlük iznini kullanan doktor, maaş toplamının yarısını dahi alamamaktadır. Şef ise üçte birini ancak alır. Bunlar iznini ne ile yapacak, geçimini ne ile sağlayacak? Türkiye’de hiçbir memura böyle haksız bir uygulama yoktur. Herkes maaşının tamamını almaktadır. Milletvekillerinin maaşları Meclis tatile girince düşüyor mu?
NOT‘um: Hekimlerin “maaşda adâletsizlik” şikâyetleri, yıllardanberi devâm ettiği hâlde yetkililerden, cevap bile gelmiyor. İşte bir örnek: 05.07.2002 SABAH s.16’da Uzman Dr. Ahmet Akyüz: Doğu’da Uzman-çavuşlar Uzman doktorlardan fazla para alıyor. 
16 Şubat 2012 Perşembe İNTERNET’den :
       TBMM Genel Kurulunda, Çukurova Üniversitesi’nin KKTC’de Kampüs Kurulmasına İlişkin Tasarıyla ilgili Sağlık Bakanı Akdağ’dan açıklamalar geldi. (…..)
       (…..) Akdağ, emekli hekim aylıklarının düşük olduğunu ifade ederek, “Bunu mutlaka el birliğiyle düzeltmemiz lâzım. Bu konuda çalışmalara başladık” diye konuştu. (…) Biz vatandaşımızı ezdirmeyeceğiz. (…..)
                      Ezdirme hiç vatandaşı.. ezdir hekimleri..
                85’inde doktoru beklet, “çalışma” yap!..
                ……. VEZNİ: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün ………………………
                Kış mevsiminde bitmeyecektir çalışması..
                Dur.. ölme!.. et ricâ Melekü’l-mevt’e.. yaz gele!..      
                       ………  VEZNİ: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün ……………………………………………….
                       Yıllar görür hesâbını.. sen zahmet_eyleme;
                 Kâfî gelir asâsını kurdun kemirmesi !..
                 …… 04 . 05 . 1986  VEZNİ: Mef,ùlü fâilâüu mefâîlü fâilün  34(SEBE âyet: 14  …..  
                      Erdoğan!.. Milletin ne der, dinle :
              “Su ve ekmek değil, hak_istiyoruz!..”
                             …………………  Vezin: Feilâtün(Fâilâtün) mefâilün feilün(fa’lün) ………………………
                                                      ……………………………………. 
  Muhterem Sağlık bakanımız Prof. Dr. Recep AKDAĞ,
  Yıllardır (5 yıldır) yazdığım halde Devlet hastanelerinde “YOĞUNBAKIMDA YER YOK!” uygulaması devâm ediyor.
                                             Hiç bitmeyen senaryo :
                                 “Yer yok yoğunbakımda!..”
                                             …. VEZNİ: Müstef,ilün feùlün
       
        Aşağıda verdiğim örneklere bir yenisi daha eklendi: [[ AKASYA Durağı’nda oynayan Evin Esen (63) rahatsızlanınca hemen Göztepe Eğitim Hastanesi’ne kaldırıldı. Burada ilk müdahale yapıldı. Ancak “yoğun bakımda yer yok” denilerek başka hastaneye sevkedildi. Ambulansta öldü. > SÖZCÜ 20.01.2012 s.1 ]]
        24.01.2012 EK’i: Bu akşam, TV ekranlarında yer alan 2 adet “yeni vak’a”yı, internetten edidiğim bilgilere dayanarak kaydediyorum :
        1) Suna Düzyol; Ümraniye’de halk otobüsünden inmeye çalışırken metrelerce sürüklendklten sonra Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılıyor. Yoğunbakımda yer bulunmadığından vefât ediyor.
        2) Menenjit hastası 2 yaşındaki Muhammet Erşek; Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne, 2 izolasyon odasının da dolu olduğu söylenerek kabul edilmiyor; hastane bahçesinde, ambulans içinde âcil müdâhale yapılırken canveriyor. 
        3 gündür cerrahi servisinde “ileus kat’î teşhîsiyle” yatan, 3 gündür ameliyat edilmeyi bekleyen 1926 doğumlu hasta bir hekime bile “yoğunbakımda yer yok; filânca veya falanca özel hastaneye gidin” denmekle beraber, epikrize, hilâfı hakîkat olarak, “İsteği üzere ayrıldığı” yazılıyor!!..
 
        Özel Hastanelerimizde “YOĞUNBAKIMDA YER YOK!”  DENMİYOR???
                Arş’ı ta’cîz edecek âh u şikâyet birgün..
Olma nevmîd.. okuyanlar çıkar_elbet birgün..
                                                                 *
 
       Kâmildir_o insan ki, yaşar hâtıralarla;
       Bir başka kerem beklemez_artık gelecekten!..
                                                 Yahyâ Kemâl BEYATLI
                      VEZNİ: Mef,ùlü mefâîlü mefâîlü feùlün                                                       
Hükûmet tabipliğim, Sağlık müdürlüğüm, Sağlık Bakanlığı

müfettişliğim ve SSK  sağlık ünitelerinde görevlerim süresince kaymakamlar, vâlîler, jandarma komutanları,  sâir atanmışlar; bakanlar, milletvekilleri, senatörler, belediye başkanları ile ilişkilerimden  ziyâde halkımızın sosyoekonomik durumunu/çektiklerini ön plana alarak  yaptığım tesbitleri,  yeni sorumlularınca dikkate alınır ümîdiyle kaydediyorum. Kronolojik sıra gözetmeyerek, günümüzde tartışılan konulardan başlıyorum..

 

Hâtıralarımı yazarken  şu beyiti hatırımdan çıkarmayacağım:

 

         Bâis-ii şekvâ bizee hüzn-ii umûmîdir Kemâl;

         Kendi derdii gönlümün billâââh gelmez yâdıma!..

 

 a) İMF / Mâliye kıskacında SAĞLIK HİZMETLERİ :

             Arşı ta’cîz edecek âh u şikâyet birgün…                                
             Olma nevmîd.. okuyanlar çıkar_elbet birgün..

Muhterem Sağlık Bakanımız Prof. Dr. Recep AKDAĞ,                                                                26 Temmuz 2005 Salı akşamı; bir haftadır kabızlık

çektiğimi, ağrı/sancı olmamakla birlikde karnımın gazlarla

şiştiğini, vücûduma yayılan zararlı madde ve toksinlerle solunum güçlüğünün günden güne artıp kalp atışlarımın da bozulmuş olduğunu dikkate alarak; kalın barsakda tıkanma teşhîsimle hemen ikametgâhım karşısındaki Vakıf Gureba Hastanesi`ne müracaata karar verdim. Şuùrum açıktı; fakat nefes darlığı, halszlik, aritmi mevcuttu. Ertesi 27 Temmuz Çarşamba sabahı 08.30`da Aksaray Vatan Hastanesi`nde Ayakta Direkt Batın Grafisi çektirdim.  Muhterem meslekdaşım Rad.Dr.S.B.`nin raporu aynen şöyle: Tarih : 27.07.2005        ABD  Transvers kolonda gaz distansiyonu ve her iki fleksurada seviye imajı görülmüştür.

Diafrağmalar altında serbest hava izlenmedi.

       27 Temmuz 2005  Çarşamba saat 09.00`da, Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi Âcil Polikliniğine vardım. Elimde röntgen filmi olduğu için, sıraya tâbî tutulmadım ve hemen nöbetçi hekimin karşısında idim.  Meslekdaş olduğumuzu söyledim. Beyazlara bürünmüş genç doktor hanım, filmi görüp raporu okuyunca, derhal; nazogastrik sonda (burun-mide sondası) takmağa çalıştı. Bundan;  50 küsur yıllık tecrûbeli bir meslekdaşı olarak:  âcilen ameliyâta alınacağım herhalde diye düşünerek sevindim. Fakat sonda genzime çarptı, canım yandı, çırpınınca doktor hanım: doktoru böyle yaparsa.. dedikten sonra, önündeki deftere yazarken, yazdığını yüksek sesle tekrarlayıp bana işittirdi: (Nazogastrik sondayı tolore edemedi.)  1 tüp lavman vererek beni, âcilin paravanla ayrılmış bölümünde bir sedyeye yatırtdı. Lavman bir sonuç vermedi. İlgisiz ve sorumsuzca saatler geçirildikten sonra, akşam saatlerinde 2. Cerrahi Kliniği’ne yatırıldım. Âcilden 2. Cerrahi kliniğine (akşam saatlerinde) yatırıldığım; Hastaneden ayrılırken verilen Op.Dr.M.A. imzalı (ve örneği aşağıda) epikrizde aynen kayıtlıdır. Sağlığım gittikçe bozuluyordu. Ertesi  28 Temmuz 2005 Perşembe günü… Duşlu, tek yataklı bir odaya nakledilmiştim… Benim sezdiğim; cerrahî kliniğince, bir an önce ameliyathaneye alınmam isteniyor, buna karşılık yoğun bakım ünitesi hekimleri, (ADB filmini tekrarlatmak, teleradiogafi çektirmek gibi sebeplerle) geciktiriyordu. Kızılay`dan 2 torba da kan alındı!.Perşembe günü öğlen sıralarında klinik şefi (adını öğrenemedim, 2 gün  boyunca yanıma bile yaklaşmadı) odaya girdi ve erkek hastabakıcıya, yüksek sesle emir verdi: Yarın ameliyat olacak.. Karın bölgesini tıraş et, bir tek kıl bile kalmayacak!              Burası hem (eğitim) hem de (araştırma) hastanesiydi; inşallah yarın beni kurtaracaktı!.. Fakat yoğun bakım??.. Perşembe gecesi bekledim; kimse gelmeyince, son gücümü kullanarak, karın bölgemi kendim tıraş ettim!..

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. K. K. ; Ekokardiyogafi istedi.

Bu hastanede sıra beklemelerle işin uzadığını görmüştüm; sırtımda pijama, ayağımda terlik, eşimin yardımıyla gene Aksaray Vatan  Hastanesine gittim. Uzm. Dr. M. P. imzalı uzun rapordan bölümler:

Tarih 29.07.2005  Adı Soyadı Cahit Öney  Yaş: 79   SONUÇ: Sol ventrikül bölgesel duvar hareket bozukluğu. Aort ve mitral kapakta dejeneratif değişiklikler. Hafif triküspit yetersizliği. Ciddi derecede pulmoner hipertansiyonu. Orta derecede mitral yetersizliği. Genişlemiş sol atrium.   Hafif/orta derecede bozulmuş sol ventrikül sistolik fonksiyonu.

         Haftanın son normal çalışma günü Cuma da böyle harcandı!.

 

        T.C. Sağlık Bakanlığı Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Cerrahi Kliniği`nde 30 Temmuz 2005 CUMARTESİ günü TRAJEDİ!.

 

                  [ Önce anlatayım.. değerlendirmesini sonra yapacağım!.. ]

 

Mevsim: İzin ve plaj mevsimi.. Gün: Cumartesi (Hafta tatili!)       Vakit: Öğleni çoktan geçti.. (Yoğun Bakım) ameliyatıma izin vermiyor.  Havâle edilmiş durumdayım: melekü`l-mevt`e havâle!.. Zâten yaş da 79 …    İleus hastalığını raporlu röntgen filmleriyle Çarşamba günü tesbit ettikleri hâlde, Cumartesi gününe kadar ameliyat yapmayalar, bu gece veya yarınki Pazar günü öleceğimi bilecek  bilgi ve ihtisas sâhibi kimseler… Bu tutumlarının “bilimsel!?” îzâhı şu olabilir: Burası araştırma hastanesi ya.. İleusdan ölümüm yaklaşdıkca kan bulgularımda, röntgen filmlerimde, kalp elektrolarımda, solunumumda, reflekslerimde.. ne gibi patolojik değişiklikler olduğunu gözlemleyip tesbît edecekler ve asistanlarının eğitiminde kullanacaklar..   

                                                                                                      Saat 14 sıralarında iki oğlum ziyâretime geldiler. Sonradan öğrendiğime göre,  hekimim Op.Dr. M.A.; refâkatçi refîkama şunları söylemiş: [Ameliyat sonrası bakımı, hastanemiz yoğunbakımı kabul etmiyor. Ameliyat ederiz; ambulansla, baygın halde Çapa veya Cerrahpaşa`ya göndermek de mümkün. Fakat, onların yoğun bakımları da, dolu olduklarından kabul etmiyorlar.. Yoğunbakım üniteleri müsâit olan …. veya …. Özel hastanesine götürün!.] Müdâvî hekimim, benimle elinden geldiğince uğraştı, elinden ne gelir?..  2. Hariciye şefinin, narkozcuların, yaşlı bir meslekdaşlarını ölüme terk etmelerinin sebebini, 3 yıl düşündüm; bir türlü bulamıyorum. Sakallı? olmaktan başka ne kusùrum vardı?.
Beni terk eyledi hastâne de 4 gün ecele;
Bakanım yok.. ileus’dum.. kovalandım özele!..
                                                                             
     Merhum Uğur MUMCU‘nun bir şiirinden:
 
                          SESLENİŞ
                   Ölümcül hastaydık
                   Bağırsaklarımız düğümlenmişti
                   Hipokrat yemini etmiş
                   Doktor kimlikli işkencecilerin elinde
                   Öldürüldük acınmaksızın
                                               Uğur MUMCU ( 1942 – 1993 )
 
                            Kabz_eyleyemez rùhu ne nâmerd, ne acùze…
                “Kurtar!” dese ‘Heryerde-Azîz  yerde-Azîze!..
                                               VEZNİ: Mef,ùlü mefâîlü mefâîlü feùlün
 
                                                                        
 
Bağırsak düğümlenmesinin (ileus’un) “ölümcül bir hastalık”    olduğunu herkes biliyor.. tabii doktorlar da!..
 
Oğullarım; hastaneye gelmeden önce refakatimdeki annelerinden durumu zaten öğrenmiş durumdalar ve tanıdıklarından aldıkları bilgilerle, Doç. Op. Dr.Aziz Kaya üzerinde mutabık kalmışlar.              Saat 15 sıralarında (özel=paralı) ambulans geldi. Epikriz hazırlandı. 2 torba kanım da verildi. Ben cançekişir durumdayım.. Oksijen koklatılarak Amerikan Hastanesine getirildim. Yola çıkmadan önce haber aldıklarından, MEDENÎ MEMLEKETLER HASTANELERİNDE OLDUĞU GİBİ âcilin kapısında karşılandım. 2 saat içinde ameliyathaneye alındım.

Sağ köprücükaltı toplar-damarıma kateter takıldığından sonrasını hatırlamıyorum. Ameliyattan sonra yoğunbakımda uyutulmuşum. Ertesi 31 Temmuz 2005 Pazar günü akşama doğru klinikde yatağımda idim.  6 Ağustos 2005 Cumartesi günü öğlene doğru taburcu edildim.

Amerikan Hastanesi`nin bana emeği geçen bütün görevlilerine (başta Doç.Op.Dr.Aziz Kaya ile Cerrahi kliniğinde 1 hafta kahrımı çeken Elif Hemşire ve her ikisinin arkadaşlarına) minnetdarlığımı arzederim.
 
  “Kurtar!” dedi Heryerde-Azîz  yerde-Azîze!

                                            VEZNİ: Mef,ùlü mefâîlü mefâîlü feùlün

 

          Gelelim; Sağlık Bakanlığı eski bir müfettişi ve 2 ilimizde Sağlık müdürlüğü yapmış radyolog bir hekim olarak değerlendirmeme: değerlendirmeme :

 

           İşte bir beyit daha :

 

           Sen zanneder misin ki benim hep elemlerim?..

           Heyhaaât; ben nevâib-i eyyâmı inlerim!..

 

       Adı geçen Eğitim ve Araştırma hastanesinin, büyük torunumun küçük ablası yaşındaki Acil polikliniği hekimi:

1)    Nazogastrik sondayı tolore edemeyince (Hekimi böyle yaparsa..) diye azarlamasına karşı; (Hekime böyle yaparsa..) diye düşündüm.

2)    Elindeki (ileus) görüntülü ve raporlu röntgen filmimi görünce,  derhal hariciye kliniğine yatırtması gerekirken, beni akşama kadar bekletip 1 günü zâyî ettirdi… 

 

        Adı geçen Eğitim ve Araştırma hastanesinin Anesteziyologu hanımefendiye: Elindeki röntgen filmlerimi sallayarak cerrahi kliniği hekimlerine : (Dahiliye mütehassısı narkoz alabilir diyor ama, ben bu hastaya narkoz veremem.. narkoz verirsem masada kalır!) demesi..

1)    Dahiliye mütehassısının doğru söylediği, kendisinin yanıldığı, 1 yıl sonra sağ ve sıhhatte oluşumla sâbit!..

2)    Dahiliye mütehassısıyla röntgen filmlerinin okunması konusunda anlaşamamışsa, bu araştırma ve eğitim hastanesinde radyolog hekim yok mu?..

3)    Her ameliyâtın bir vefiyât ihtimali ve oranı vardır; bu oran yüzde 1 ile yüzde 99 arasında değişir, yüzde 0 (sıfır) da olmaz, yüzde 100 de!   AMELİYATIN  SORUMLUSU  OPERATÖR,  hastadan  veya  refakatçisinden yazılı/imzalı muvafakat alır.

4)    Kurtulma ihtimali yüzde 1 bile olsa, narkoz verilmediğinde ölüm muhakkaktır. Bu hususları ihtisasda öğrenememiş olanlara hizmetiçi eğitimde gecikilmemelidir!.

5)    Hariciye servisine (kliniğine) gelip, hekimlerimle elbetde konuşmaya hakkı vardır. Fakat, refakatçi eşime duyurmakdaki maksadı, hastayı korkutup kaçırtmak değil de nedir?.. Nitekim öyle de olmuştur. İki oğlum geldiğinde anneleri duyduklarını anlatmış ve hasta  (kendi isteğiyle?!!) hastaneden ayrılmıştır. 

 

Adı geçen eğitim ve araştırma hastanesi 2. Hariciye Servisi`nin, adını öğrenemediğim, sayın şefine gelince.. önemlisinden başlayayım:

1)        Anesteziyologun (narkoz vermiyorum!) çıkışına boynunu bükmek yerine; gereği için bu hanıma ve bilgi için Başhekimliğe  şöyle bir yazı yazması gerekirdi: [ İleus hastası …. ….`nın refakatçisi eşinden muvafakat alınmıştır. Daha fazla geciktirmeniz ölüm ihtimalini arttıracak ve sorumlusu yalnızca siz olacaksınız. Hasta için gerekli kan da alınmıştır. 1 saat içinde ameliyatta göreve hazır bulunmanızı önemle rica ederim. ]  Hariciye servisi şefi karşısında,   Anadolu`da narkoz hemşiresi emre itaat yönünden  ne ise; eğitim hastanesinde de anesteziyolog da odur!!.. Maaşlarını az buldukları için anesteziyolog ve hariciye servisi şefi; nakkaaa armut, okkaaa pekmez! tutumundadırlar. Bu eğitim ve araştırma devlet hastanelerinin; hariciye/cerrâhî servisi başına düşen Yıllık, Aylık, Haftalık BÜYÜK AMELİYAT SAYISI ne kadardır?  Ve yatak sayıları nedir?  Bunlar bilinmeden değerlendirme yapılamaz.    ÖZEL HASTANELERDE: (BU HASTAYA NARKOZ VERMEM)  ,  (YOĞUNBAKIMA HASTA KABUL ETMİYORUM) DİYEN PERSONEL NEDEN YOK?????.. Aynı soruların tamamı Yoğunbakım için de geçerlidir ve gerekli iststistik çizelgeler hazırlanmalıdır.

               İşte bu sorunun cevâbı:  Sağlık Bakanlığı Eğitim ve Araştırma hastaneleri, “eğitim” bâbında, pratisyen hekimleri mütehassıs yaptıklarından, her ihtisas şùbesi,birbirinden bağımsız “Ana bilim dalı” olmuşlar!.. Bu büyük hastanelerde birinci planda olan, “HİZMET”değil, eğitim ve araştırma!.. “Yoğunbakım/Anesteziyoloji”, “Ana bilim dalı” olmuş ve (Genel cerrâhî, Üroloji, Nisâye, Kulak-burun-boğaz, Göz.. ) servislerinin isteklerini, bana yaptıkları gibi “bu hastaya narkoz veremeyiz, narkoz verirsek masada kalır!” gibi sebep ve bahânelerle reddetmektedirler. Özel hastanelerde ise “HİZMET” ilk plandadır; her çeşit personele eğitim ise, hizmet yapılırken verilir: Hizmet-içi eğitim..

Sağlık Bakanlığı; büyük hastanelerinde(ihtisas veren hastanelerinde) HİZMETde kusùr edilmemesini sağlayacak emirleri vermelidir.       

  

2)        Hizmetten/görevden kaçarak beni hastaneden kovaladıkları halde, verilen epikrizde (isteği ile hastaneden ayrılmıştır) denmiş; Yönetmelik gereği bir özel hastaneye sevkim yapılmamıştır.

3)        Müdâvî hekimimin (biz ameliyat ederiz ama, yoğunbakım kabul etmeyecek!.) Sözü de çelişik.. (Narkoz veremem, masada kalır!) dendiğine göre narkozsuz mu ameliyat edecekler?..  

4)  Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’ne ve İstanbul şübesine yaptığım müracaatlar netîce vermedi; sunduğum dosya aynen iâde olundu. 11 Bin lira alacağımın hesabını Cenâb-ı Hak, sorumlularından ve onların âmirlerinden muhakkak soracaktır.

Evet.. Benim, Sandık`a 2 müracaatım da kabul görmedi. Her 2 olay da Âcil.. Özel hastaneden aldığım 17 sayfalık detaylı faturayı dilekçeme eklediğim hâlde!.. Emekli Sandığı’nın ödemelerinde, üyelerine karşı eşit işlem yapılıyor mu? ]

 

 

SAYIN SAĞLIK BAKANIMIZA :

       Âcil polikliniği/Hariciye servisi/Ameliyathâne/Yoğunbakım (Reanimasyon)`un âmiri ve sorumlusu hariciye servisi ŞEFİdir. (Yoğunbakımımız müsait değildir) gibi sözlerle hastaları kapıdan çevirmek(*) kabul edilemez; bir yetersizlik olsa bile, yeterli hastanelerle görüşüp/anlaşıp resmî sevk işlemiyle ve hekim refakatinde ambulansla yollanması genelgeyle hastanelere ve kamuya duyurulmalıdır.                                             

Devlet hastaneleri; anesteziyologların, (operatörlerin de işine gelen!) hâkimiyet ve keyfîliğinden kurtarılmalıdır.

 

 Yoğunbakım’da defter tutuluyor mu ?!? (24.09.2007)

[[ Bilgisayar moda ise de, bâzı konu ve servislerde yetersiz ve hattâ, yolsuzluklara, keyfî tasarruflara, ihmâllere imkân vermesi bakımından çok zararlıdır. Devlet hastaneleri âcil polikliniklerinde defter tutuluğu gibi, ameliyathânelerde defter tutulduğu gibi, Yoğunbakım’da da defter tutulmalı ve hastaların giriş-çıkışları –saat, dakika göstererek yazılmalıdır. Başhekimler, normal teftişlerde müfettişler bu defteri incelemekte midir??. Âcil durumlarda, salâh durumunda olan servise gönderlerek yer açılmalıdır.

       SAYIN SAĞLIK BAKANIMIZ: Yukarıda arz ettiğim 2 konu üzerinden 4 yıl geçmiş olmasına rağmen Devletin bizzat yönettiği hastanelere âcilen îkazda bulunulmadığı, akabinde de yönetmeliklere geçirilmediği anlaşılmaktadır. Her 2 konuya da birer misâl verirken hastanelerin, şahısların isimlerini vermiyorum.

       1) İnternet’de “Amelayathanede doktor kavga sı” başlığı altında kayıtlı habere göre: Aralık 2011’de Anesteziyolog ( “hasta su içmiş” diyerek ) Operatörün ısrârına rağmen narkoz vermeyi reddedince durum basına aksetmiştir. Yukarıda arz etmiştim: 27 Temmuz 2005 Çarşamba günü bir hastanemize “bağırsak düğümlenmesini gösteren raporlu filmle” yatmıştım. Narkoz hekimi: “Ben bu hastaya narkoz vermem, verirsem masada kalır!” demişti ve Cumartesi günü mecbùren Amerikan Hastanesi’ne gidip ameliyat olmuştum. Aradan 6 yılı aşkın zaman geçti ve hamd olsun ayaktayım!..

     2) Gene Aralık 2011’de; MİLLİYET’in yazdığına göre; Menenjit hastası, Denizli’den, bir üst hastaneye sevk edildiği halde, “Yoğun bakımda yer yok!” denilerek geri çevriliyor ve vefât ediyor. “Yoğun bakımda yer yok!” sözü özel hastanelerde kovulma ile sonuçlanır!.. Ayrıca, telefonla sorulmadan neden sevk ediliyor?

MUHTEREM BAKANIM: Bu önemli 2 konunun ve gündüz – gece polikliniklerdeki  aksayan durumun; poliklinikde ileus gibi kat’î teşhis konmuş hastaların günlerce hariciye servisinde bekletildikleri aşağıda, delilleriyle anlatılmış ve nâçizâne tavsiyelerde bulunulmuş iken durumda maalesef bir değişiklik yok!..     

 

 Âcil poliklinikleri için çok önemli not: 20.04.20.11

 
Mürâcaat eden hastaya: “Yoğunbakım’da yer yok, başka
hastaneye gidin!” demekle yetinilmemeli ve bu durum/tavsiye, âcilpolikliniği defterine işlenmeli ve defterin bu bölümü hastaya veyâ refâkatindekine imzâlatılmalıdır. Şikâyeti tahkîke gelen müfettiş, ancak bu takdirde bir kanâate varabilir. ]]
 

             

SAĞLIK BAKANLIĞI HASTANELERİ ÂCİL POLİKLİNİKLERİ REFORM BEKLİYOR: (27 Ocak 2011 ekidir.)
           Sağlık Bakanlığı âcil polikliniklerinde, gündüz ayrı, gece ayrı aksamalar vardır.
1) Gündüzleri, branş poliklinikleri faal olduğundan; hastalar, geceye nisbetle âcile az yüklenmektedirler. Geceleri ise branş poliklinikleri çalışmadığından, hastalar, şikâyetleri ne olursa olsun, âcil’e mürâcaat etmektedirler. [ İşçi-memur, gündüz çalıştıklarından, akşam evlerine geldiklerinde, hasta gördüklerini hastaneye götürmek zorundadır. Bu sebeple, âcil poliklinikleri, gece polikliniği? olmaktadır. ] ÇÂRESİ: Mâdemki ANABİLİM dalları vardır, geceleri de poliklinik yapmalıdırlar. Ancak bu taktirde, âcil polikliniği normal çalışma imkânına kavuşur.
 
2) Branş polikinikleri (anabilim dalları poliklinikleri) sayıları 2-3 katına çıkarılmalıdır. Uzman sayısı, fazlasıyla mevcuttur: (Misâl: İhtisas veren hastanelerimizde ortalama 20 dahiliye uzmanı mevcuttur. Yatan hastaların ziyâretini=viziti saat 10’da bitirirler; çünkü bu saatte ilaç ve yemek istekleri eczaneye, mutfağa gitmeğe mecburdur. Saat 10’dan sonra 3-5 uzman polikliniklere, asistanlarına yardıma gider; 3-5 uzman da yatan hastalar için “kat nöbeti” tutsa, 10 uzman istirahattedir!.. “Poliklinik binasında, muayene odası az gelir” denir ise de, bâzı odalar ardiye olarak kullanılmaktadır.)
 
3) Gündüz ve gece, âcil polikliniklerinde; GEREKTİĞİNDE elektro, röntgen filmi çekilebilmeli, biyoşimik analizler yapılabilmelidir (Özel hastaneler Âcil’i böyle çalışmaktadır!!..) “Hastane inşaat projesi/planı”  hazırlanırken, a) Âcil polikliniği geniş olmalıdır b) Laboratuarlar âcil polikliniği çevresinde ve iştirakli olmalıdır. c) Âcil polikliniği yakınında asansör bulunmalı; gerektiğinde bu asansörle ameliyathane yakınına ulaşılabilinmelidir.
 
4) Âcil; “müdâhalesi gecktirilmemesi gereken hastaları” DOĞRUCA amelliyathaneye sevk edebilmelidir. Yoğunbakımda boş yer yok ise, nisbeten iyi durumda olan servise gönderilerek yer açılmalıdır. “Yoğun bakımda yer yok, hasta alamayız, narkoz vermeyiz” diyen Özel hastane hekimi yoktur. Böyle davranan hekimler, hastanelerde çalıştırılmamalıdır.           
…………………………………………………………………………………..
   
Hastanelere özerklik verilmesinin sonu felâket olur!.. (30 HAZİRAN 2010 EK’i: Devlet hastaneleri, ÖZERK olurlarsa, bâzı âcil vak’aları kapıdan çevirmeğe ilâveten, bâzı hastaları da, üniversite hastaneleri gibi, 1 YIL tedâvî ile uğraşırlar. ) Tamâmen bir başka konu: Nöbetçi hâkim tutukluları serbest bırakabilir; nöbetçi hekim ise hastaları taburcu edemez!   
 
Ameliyathaneleri çalışır hale getirmek için, yanödemeleri (performans) gibi kriterlerle belirlemek hem faydasız ve hem de Hazîneyi zarara sokmak demektir .MUHTEREM SAĞLIK BAKANIMIZ!.. lütfen yazdıklarımı inceletiniz:   Âcil polikliniği/Hariciye servis(ler)i / Ameliyathane ve yoğunbakım/reanimasyon BİR BÜTÜNDÜR; hepsinin mutlak âmiri HARİCİYE ŞEFİ`dir; yoğunbakım, bu zincirden koparılıp kendibaşına buyruk hâle getirilemez!.. Hastanelerimizde, âcil nöbeti tutan hariciye mütehassısına, yoğunbakım anabilim dalı ünvânı verilmiş narkoz mütehassısı haber yolluyor: Hariciyeye âcilen ameliyat olacak hasta yatırırsanız, narkoz versek bile, yoğunbakıma kabul edemeyiz, çünkü yer yok!.. İşte yeni bir misâl: 16 Eylül 2007 tarihli Vakit gazetesinden aktarıyorum: … bir gazetede dün “Gazeteci Şişli Etfal’de can çekişerek öldü” başlıklı yazısında, gazeteci Faruk Zambak’ın Şişli Etfal Hastanesi âcil servisine solunum sıkıntısı nedeniyle başvurduğu, yoğun bakımda boş yatak olmaması nedeniyle gerekli müdahalenin yapılmayarak hayatını kaybettiğinin iddia edildiği bildirildi. Söz konusu yazı üzerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın talimatı ile Şişli Etfal Hastanesi’nde Bakanlık Teftiş Kurulu tarafından inceleme başlatıldığı kaydedildi. Özel hastanelerde neden yoğunbakımda yer yok, denmiyor? Sorusunu tekrarladıktan sonra şunu belirteyim: Eğer yoğun bakımda bir defter tutulmayıp da; mevcut hastaların giriş-çıkış saat ve dakikaları yazılmamışsa ve bu (bilgisayar değil de) defter kayıtlarıyla amelayat defteri kayıtlarını karşılaştırmak imkânını bulamamışsa, ne yapsın Bakanlık müfettişi?..  Anesteziyoloji’nin, cerrâhîden müstakil anabilim dalı olması sonucu Yoğunbakım’ın keyfîliğinin  ârızaları düzeltilmedikçe bu olaylar devâm eder: haber7com 14 Mayıs 2008 18:51 (1) Dün, Gebze’de üzerine kaynar su dökülen 8 aylık Rabia hastane hastane dolaştırıldı.  (2) Bugün, Halkalı’da 14 aylık Sıla kaynar çay suyu ile haşlanınca dolaştırıldığı 4 hastane, “yoğunbakım dolu!” diyerek kapıdan geri çevirdi. TEM Hospital, 8.500 YTL peşin aldıktan sonra yatırdı. Bilmem kaçıncı defa yazdım ve yazacağım: ÖZEL HASTANELERDE NEDEN “YOĞUNBAKIMDA YER YOK!” DENMİYOR DA  DEVLET HASTANELERİNDE DENİYOR????????????          Diğer bir gerçek: Hastanelerde en fazla yorulan ve YIPRANAN da operatörlerdir. Röntgen mütehassısları, yıllık izinlerinden ayrı olarak 4 hafta şua izni almakta ve ayrıca yılda 3 ay kıdem kazanmaktadırlar; aynı haklar, hariciye mütehassıslarına YIPRANMA TAZMİNATI olarak tanınmalıdır.    [ Aynı hakların diğer bazı branşlara (Göz mütehassıslarına?) da tanınması düşünülebilir. ]  Bu şekilde de, Hazîneye bir külfet de yüklenmiş olmayacaktır!..[ 20 Nisan 2011 Çarşamba EK’i: Performans kriterinin, fayda sağlayamayacağını yukarıda arz etmiştim; nitekim, dün ve bugünkü, bâzı hastanelerde sağlık personelinin, iş-bırakımı tepkilerinde dile getirdikleri, özellikle “performans uygulaması” olmuştur. ]

 

        Bütün hastaneler cerrahi servislerinde şu araştırmaları yapmak üzere Bakanlık müfettişleri görevlendirilmelidir:

 

         (ileus) gibi vak`alarda, hasta kaç gün serviste yattıktan sonra ameliyata alınmıştır..  ameliyat olmadan çıkmış ise, ki (isteğiyle!) diye kayda geçmiş olacaktır.. bunların oranı nedir?.. Bu hastalar, adreslerinden bulunup takip edilmeli ve soruşturma açılmalı, deliller yeterli ise, konuyu Adâlete intikal ettirecek işlemler başlatılmalıdır.

          Bu husus, üniversite hastanelerinde de görülmektedir (Samsun Ü. Hastanesinden, yoğun bakım sebep gösterilip Ankara`ya hasta sevki, gazetelere yansımış idi.)                                                                        Ameliyathânelerde,  servislerde  ve özellikle yoğunbakımda  DEFTER tutulmalı ve hastaların kabul ve çıkışları, gün/saat belirtilerek kaydedilmelidir.        

      (*)    Bütün tenkid ve tekliflerim Vakıf Gureba Hastanesi`ne münhasır değildir; adı geçen hastaneye bir husûmetim yoktur.  Dert umûmîdir:

         

     ( 1 )     1 Aralık 2005 günü, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı öğretim üyelerinden, şahsen tanışığım ERTAN ÖZKAYA kalp krizi geçirerek, arkadaşları tarafından Taksim İlkyardım Hastanesi`ne götürülmüştür. 09.30 / 16.30 arasında 7 saat tedavisine gayret edildikten sonra: (Bizde filanca alet yok; bu alet Koşuyolu Hastanesi`nde var, o da Kartal`a taşındı!) denip ambulansla yola çıkarılmış ve bu genç değer, 15  dakika sonra ambulansda vefât etmiştir. Bu olay, Milliyet gazetesinde kamu oyuna duyurulmuştur. a) Emekli Sandığı üyesi olan bu hasta, yakındaki ÖZEL bir hastaneye RESMÎ YAZI ile neden gönderilmemiştir?..           b) Gerekli âletin yokluğu 7 saat sonra mı hatıra gelmiştir?       ( 2 )   9 Şubat 2006 Perşembe günü, Bayrampaşa`da bir internet kafede bomba patlamış, yaralı polisler Vakıf Gureba`ya gönderilmiş ve Yoğunbakımda yer yok, ÖZEL Gaziosmanpaşa Hastanesi`ne gidin diye KAPIDAN geri çevrilmiştir.    [ Bu arada şunu da sormaktan kendimi alamıyorum:

Ben Özel hastaneye  (Özel hastaneye helâl olsun!) 11 Bin YTL ödedim; (bu vesileyle beni hayâta kavuşturan muhterem Doç.Op.Dr.Aziz Kaya`ya, hekim olduğum için indirim yapan Amerikan Hastanesi yönetimi ile bütün çalışanlarına minnetdarlığımı tekrarlıyorum). Şimdi soruyorum :

Özel Gaziosmanpaşa Hastanesi`nin faturalarını polisler mi ödedi?

03.12.2013 Ek’i:   YOĞUNBAKIMDA YER YOK’lar bitmedi!…
01 ARALIK 2013  BUGÜN gazeresi s.1’den:
Başlık:  ACİLDEN ACİLE SEVK SKANDALI
Başlık altında:  Ağır yaralı kameraman 2 hastane dolaştıktan sonra götürüldüğü üçüncü hastanede can verdi.

 

     Muhterem SAĞLIK BAKANIMIZ!.. 6242 sicil numaralı bir emektârınız olarak son bir görüşüm daha var; lütfen ilgililerine inceletiniz:

 

KONU: POLİKLİNİK KUYRUKLARINI AZALTMANIN ÇÂRESİ :

Dahiliye polikliniklerini ele alalım: Bir büyük hastanede 20`den fazla dahiliye mütehassısı  vardır; bunlar, servislerinde yatan hastalarının vizitlerini saat 10.00dan önce bitirmek mecburiyetindedirler, çünkü saat 10`da hastaların ilâç tabelaları eczaneye ve yemek listeleri mutfağa gönderilmektedir. Saat 10.00`dan sonra bu mütehassıslardan 2si, 3`ü polikliniğe iner, 2 / 3 asistan da birer polikliniktedir; geri kalan 15`den fazla dahiliye mütehassısı dahiliye servislerinde akşamı ederler. Dahiliye servisleri ortalama 3 katta bulunur; durumu ağırlaşanı tedavi için her katta 2 uzman kalsa, asistanlar da hesaba katılınca 20 dahiliye polikliniği açılabilir. Diğer branşlar için de, ÂCİL İÇİN DE ,daha az oranlarda da olsa aynı şeyler söylenebilir. (Âcil polikliniğinin 1 adet olması husûsunda kànun mu vardır?.. BAŞARI; eldeki imkânları değerlendirme oranı ile ölçülür!.)   Buna şu îtiraz gelecektir: (Poliklinik binasında o kadar oda yoktur!.)  Büyük hastanelerin poliklinik binalarının bir kısım odaları hurda deposu.. gibi poliklinikle ilgisi olmayan konular için işgal edilmiştir. Müfettişler; poliklinik binasında kilitli bütün odaları açtırıp, durumu teftiş raporlarında belirtmelidir.

Hastane ve diğer sağlık müesseselerindeki garip/akıl dışı/yarım yüzyıldır sürüp giden bir yönetmelik hatâsını da belirteyim: Röntgen/radyoloji, biyokimya laboratuarlarında çalışan teknisyenlerin/laborantların, eczacı kalfalarının, servislerde/ameliyathanelerde çalışan hemşirelerin tezkiye âmirleri başlarındaki hekimler/eczacılar değildir, başhemşiredir. Bu yardımcı sağlık personelinin imza föyleri de başhemşirededir. Hekimler bu sebeple, kendilerine yardımcı olanlara mahcup ve ilgisizdir. Hastanede toplam sayısı yüzü aşan ve çeşitli uzmanlık dalındaki hekim/eczacı yanındaki yardımcı sağlık personelinin 1 yıllık çalışmalarını bir tek başhemşirenin değerlendirebilmesi ve terfi edebilir, demesi ne derecede mümkün ve uygundur? Yönetmelikde bir değişiklik haberi geldiğinde, hemşire dernekleri Ankara`ya gidip bu haklarını(?) korurlarken, hekim ve eczacı kuruluşları ilgisiz kalırlardı. (Bunları vaktiyle yazsaydın ya!) diyecekler çıkar diye bilgi vereyim:  Bu paragrafta anlattıklarımın hepsini ve hattâ daha da fazlasını(!) tam çeyrek yüzyıl önce Yeni Asya isimli gazetenin 2. sayfasında yazdım. 1981 yılı Haziran ayında, Okmeydanı Hastanesi Röntgen mütehassısı ve şuâ iznimi kullanmakta iken, SSK`dan bir başmüfettiş gelip, beni hastaneye çağırdı; kendisi çok kibar ve nazik davranmış olsa da, soruşturmaya bir tepki olarak emekliye ayrıldım; halbuki 10 yıl daha çalışabilirdim.

Muhterem Sağlık Bakanımız PROF. Dr. RECEP AKDAĞ;

EMEKLİ SANDIĞI emeklilerine sağlık yardımı konusunda gördüğüm aksaklıkları da ilgililerine inceletmenizi istirhâm ediyorum :

1)    Bir yakınım glokom hastasıdır.. 2 yılda bir, sağlık kurulu raporu alırdı ve damla ilaçlarına kavuşurdu.. şimdi sağlık kurulu raporu yerine göz mütehassısı raporu yeterli görülüyor  ise de; tek tabip raporu, (1 yıl geçerli) olarak veriliyor. Göz mütehassıslarının, glokom hastalarına sarf edeceği emek de 2 katına çıktı.   GLOKOM VE BENZERİ TEDAVİSİ MÜMKÜN OLMAYAN HASTALIKLARLA MALÛL VE ORTALAMA 70 YAŞINDAKİ EMEKLİ VE EŞLERİNİN, DULLARININ.. HER YIL UZMAN HEKİM POLİKLİNİK KAPISINDA KUYRUĞA GİRMELERİ REVÂ MIDIR? KALDI Kİ, SAĞLIK KURUMLARIMIZDA GÖZ MÜTEHASSISI SAYISI AZDIR VE ONLAR DA DAHA FAZLA ÇALIŞMAĞA MECBUR EDİLMİŞLERDİR. (Glokom sağlık kurulu raporunu, sağlık kurulu sekreteri hazırlardı; şimdi, fotoğraflı ve kullanılacak ilâçlar hakkında detaylı bilgi isteyen hâneleri bulunan bu belgeyi hazırlamak için, göz mütehassısı, kapısındaki hastalarını yarım saat bekletmek zorunda!..)

            TİMOPTİK’in yerini alan ve Avrupâî denilen                TIMOPTIC -XE  şişelerinden 1 damla damlatabilmek imkânsız: ne kadar dikkat etseniz 2 veya 3 damla akıyor. İlâç çabuk bitiyor ve hasta ilâçsız kalıyor!..

2)    Kolon adeno-CA ameliyâtı geçirdiğim için, 6 ayda 1 kere BATIN TOMOGRAFİSİ tedkîkim gerekiyor. Özel laboratuarlara gittim; hepsi şu cevabı verdi: [ SSK emeklisi iseniz, ücretsizdir ve sevk işlemi yaptırmanıza da gerek yok. Emekli sandığı ile anlaşma yok, SSK ile var!.. ] Nerde kaldı eşitlik ilkesi?.. İşçi emeklileri baskı grupu;  memurlar ve emeklileri  ile eşleri ise yetimler grupu..    Ayakbileğimde tromboz şüphesiyle Renkli doppler USG istendi ve (Renkli doppler USG anlaşmalı merkezler) başlıklı bir liste verilerek kolaylık da gösterildi (Anlaşmalı merkezler, alfabetik olarak sıralanmış, adresleri/tlf. numaraları da var.. tam 39 merkez) Telefonla müracaatımda da, yalnızca SSK ile anlaşma yapıldığını öğrendim ve her iki tedkik için 300 YTL ödedim.    Bu parayı bulamayan Emekli Sandığı emeklileri ne yapsın?.

14.09.2007 tarihli notum: Batın Tomografisi, Renkli Dopler tedkikleri yapan özel laboratuarlarının anlaşmaları hâlâ yalnızca SSK emeklileriyle ve Emekli Sandığı emeklilerine üvey evlât muâmelesi devâm ediyor. “Nerde kaldı eşitlik ilkesi?” sözümü üzülerek tekrarlıyorum.

26 Eylül 2009 tarihli notum:  Emekli sandığı emeklisiyim; eşimin kan/serum tahlili için müracaat ettiğimiz bir özel laboratuar; SSK ve Bağkur ile anlaşmamız var; Emekli sandığı ile anlaşmamız yok; dedi. Sayın Başbakanım: Sürüp giden bu ayrıcalığa müdâhale etmeyecek misiniz?

Muhterem Sağlık Bakanımız ;

Bakanlığınızın sunduğu tedâvî hizmetlerinde yapacağınız şu değişiklikler bir reform mâhiyetinde olacaktır :

1)    Eğitim ve araştırma hastanelerinizde “Anabilim dalı” bölünmeleri gözden geçirilmelidir:

Hastanelerimizde “anabilim dalı/dalları” ihdâsı; hukuk, edebiyat, iktisat.. fakültelerine göre çok daha mühim, hayâtî bir konudur. Başımdan geçenleri anlatarak örneklediğim, mahzurlarını belirtmeğe çalıştığım gibi; (poliklinikleri – âcilleri – servisi/kliniği – hademesi, hastabakıcısı, tıbbî sekreteri, teknisyeni, hemşîreleri, anesteziyolog ve reanimasyon/yoğunbakım bütün çalışanları, asistanları/araştırma görevlileri, operatörleri, şefi) bir bütündür. Yoğunbakım, ayrı, kendi başına buyruk “ana bölüm” olamaz! Yukarıda, 16 puntoda kalın harflerle şunu sormuştum: [ Özel hastanelerde: (Bu hastaya narkoz vermem) , (yoğunbakıma hasta kabùl etmiyorum) diyen personel neden yok?????.. ] Çünkü özel hastanelerde “anabölüm” ayrıcalığı yok!. “Genel cerrâhî”, “Kalp ve damar cerrâhîsi”, “Beyin cerrâhîsi” , “Çocuk cerrâhîsi”.. ayrı anabölümler olabilirler ve bunlar arasında yardımlaşma, başhekim yardımcılarından biri tarafından kontrol ve temin edilir.

Bir de Çocuk –sağlığı ve hastalıkları- mütehassıslarından söz edeyim: Çocuk mütehassısı; radyoloji – biyokimyâ – mikrobiyoloji lâboratuarları/anabilim dalları ve KBB, cerrâhî, göz.. anabilim dalları ile ortak çalışmak mecbûriyetindedir. Bu misâl de, tıp da anabilim dalı ayrılığının hizmeti aksatmatacak şekilde kullanılmasının önemini ortaya koyar!.. Hastaneler-arası koordinasyon ve yardımlaşmanın gözetimi,denetimi, gereğinde temini de, sağlık müdür yardımcılarından biri tarafından sağlanmalıdır.

Tekrâr yazıyorum; ANABİLİM DALI; Hukuk, İktisat, Fen, Edebiyat, Fizik, Kimya, Biyoloji, Jeoloji, Mühendislik,  Siyasalbilgiler.. fakülteleri, konservatuarlarda olabilir; fakat özellikle hastanelerde ve tıp fakültelerinde anarşiye ve verimin düşmesine sebep olur!.     Çünkü; Hastanelerde HİZMET ön plandadır. Ve Bölümler birbiriyle ilişkilidir; tıpkı bir saatin çarkları gibi.. 

Sağlık Bakanlığı; özel hastânelerin büyüklerinde HİZMETin ne yüksek derecede disiplin ve verimle yürüdüğünü görüp, örnek almalıdır!.

Yazdıklarıma şöyle bir îtiraz gelebilir: Her fakültede olduğu gibi tıp fakültelerinde de ilmin gelişimi, “anabilim dalları” ihdâsıyla olabilir!. İşte cevâbı: Her tıp fakültesinin, tam teşekküllü bir hastanesi olması mecbùriyeti vardır ve burada yatanlar, araştırmacılar için tecrùbe insanlarıdeğildirler!.. Özetlersem: YÖK kabùl etmese de, Sağlık Bakanlığı; hastanelerinde “Anabilim dalı” yerine Anahizmet Dalı” veyâ, ilk îtirazları önlemek üzere “Anabilim ve hizmet dalıgörüşünü ve tatbîkàtını gerçekleştirebilirse halka büyük bir hizmette bulunur. Bir hastanemizde başımdan geçenler, bu fikrimin gerekçesidir. 

2)    Sağlık Bakanlığı; Ankara’da bir büyük hastanesine başhekim olarak bakanlığı başmüfettişlerinden birini tâyîn etmeli ve yardımcılarını da ona seçtirmeli; bu pilot/örnek hastanede hizmetin nasıl mükemmelen yürüdüğünü görmelidir!..

Muhterem Sağlık Bakanımız!.. İstanbul’da, Özel (büyük) hastane sayısı –bildiğim kadarıyla- 10 kadardır. Birkaç Özel (büyük) hastane de; Göz hastalıkları,  Kalp-damar hastalıkları.. konularında çok faydalı, başarılı görülmektedir. Paralı özel üniversitelerin mâkul görüldüğü yurdumuzda (ihtiyaç duyulan branşlarda), yukarıda sözü geçen Özel hastanelerde (ücretli ihtisas eğitimi) verilmesi düşünülmelidir. Tabiidir ki, jürileri Sağlık Bakanlığı tesbit edecektir.          

     

         Muhterem Sağlık Bakanımız Prof. Dr. Recep Akdağ… Başarılarınızın devâmını görmekle mutlu olacağımı bildirir, hürmetlerimi sunarım.

 

SAĞLIK BAKANLIĞININ ÂCİLEN YAPMASI GEREKEN REFORM :

A)   REFORMU GEREKTİREN HUSUSLAR :

I-                  Başımdan geçenleri anlatırken, Özel hastane âcili kapısında benden başka kimse olnadığını bildirmiştim. Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi âcili kapısı önünde, tahmînen 40 kişilik kuyruk vardı.

II-              Özel hastane âcili; hastanın radyolojik ve diğer (elektro, bakteriolojik/biyoşimik..) tedkiklerini 1-2 saat içinde tamamlıyor ve hasta doğruca ameliyathaneye alınıyordu.

III-           YÖK’le ilişkisi olmayan özel hastanelerinde – hizmette berâberliği  imkânsız kılan!– ANABİLİM DALI ayrıcalıkları yoktu.  

Sağlık bakanlığının, bu “Anabilim dalı” YÖK mecbùriyetine dokunmadan, bir Yönetmelik çıkararak yapması gerekenler şunlardır:

I-                  Eğitim ve Araştırma Devlet Hastanelerinde; HER ANABİLİM DALI, “ÂCİL POLİKİNİK ÇALIŞMASI” yapmalıdır. Bunlara yer temini zorluğu/imkânsızlığı karşısında; “Hariciye grupu âcilleri” bir müşterek salonda; “Dâhiliye grupu âcilleri” bir müşterek salonda çalışmalı ve her iki salon arasında geçit olmalıdır. Nöbetçi hemşireler, kuyruklarda soruşturma yaparak; yanlış kuyruk yapanları uyarmalıdır. (Anabilim dalları mâdemki müstakiller, her biri Âcil poliklinik açmalıdır.) Sağlık bakanı bunu teminde gecikmemelidir. “Sağlık bakanlığının en faydalı devrimi bu olur!”  II-              Hemen ameliyatı gerekenler, bu âcillerde hazırlanarak doğrudan    ameliyathâneye gönderilmelidir.Amerikan Hastanesi âcil

 polikliniği, (elektromdan kan tahlîlime kadar) gerekli her araştırmayı sür’atle yaptı ve en mühimi, Hâriciye servisine yatırılmadan! doğruca ameliyathâneye gönderildim, sayın Sağlık Bakanımız…  Sağlık Bakanlığı Eğitim ve Araştırma hastanemizde, âcilde(âcil polikliniğinde) bir asistan tek başına çalışır, (anamnez, oskültasyonla yetinerek) ileus(bağırsak tıkanması) teşhîsini bizzat koysa bile, hastayı ameliyathâneye sevk edemez; Hâriciyeye HAVÂLE eder.(Her iki metodu bizzat yaşadım ve yazımın başında arz ettim.)
Bu sistemin, aksayacak yönünün derdi çok eski tarihlerde ortaya çıkmıştır. Misâli, günümüzden değil de 50-60 yıl öncesinden vermenin daha az üzücü olacağını düşünüyorum:       

              1950 Yılında, son sınıfta Dahiliye stajı yapıyordum. Günde 30 hasta taburcu oluyor; ancak 7 hasta yatırabiliyorduk. Geri kalan 23 hastanın, muayenehanelerden pusula ile gelenler olduğunu  ve poliklinik defterine ilâveten yazıldıklarını öğrendim.

           Atatürk,  İnönü ve Bayar’ın cumhurbaşkanlıkları yıllardaki memurların âdil maaşlandırma sistemi terk edilmiştir. İlkokul mezunları 15, ortaokul mezunları 20, lise mezunları 25, 4 yıl süreli yüksek tahsilliler (subay, savcı-hâkim, maiyyet memurluğu yapan stajyer kaymakamlar…) 30 ve 6 yıl süreli yüksek tahsilli hekim ve yüksek mühendisler 35 lira aslî maaşla göreve başlardı. Bu aslî maaşlar, bütçe imkânına göre; “sınıf ayrımı yapılmadan!” aynı katsayı ile çarpılarak tesbît edilirdi. Yalnız hâkim ve savcılar 2 yılda bir terfî ederlerdi. Diğer yüksek tahsilliler 3 yılda bir terfî ederlerdi.   Bu tatbik sâyesinde “imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kütleyiz!” marşını, inanarak söylerdik!. Orta tahsilliler 80 lira aslî maaşa kadar yükselebilirlerdi. Bir albay çalışanı ve emeklisi ile bir 100 TL aslî maaşlı sivil hekim veya yüksek mühendis çalışanı / emeklisinin ellerine geçen meblâğ birbirine eşit idi. 1960’dan sonra (Âmil Artüs’ün açılış konuşması 3 yerinde belirttiği gibi İkinci Cumhuriyet kurulmuş; bir kısım müessese ve çalışanlarına ayrıcalıklar tanınmıştır. Zamam zaman işittiğimiz “Cumhuriyetin kazanımları” sözünü sarf edenler, aslında, “İkinci cumhuriyetin kazanımları”nı kasdetmektedirler.  

 Atatürk’ün kurduğu ve 1960’a kadar korunan; yalnızca memurlar-arası eşitliği teminden ibâret olmayıp, millete de kayıtsız şartsız hâkimiyet imkânı bahşeden Birinci Cumhùriyet’e son verilmiştir.     Bunu gören atanmış yüksek hukukçularımızın “bizler Atatürkçüyüz!” şeklindeki beyanlarına milletimiz hayret ve üzüntüyle şâhit olmaktadır.      

(*) BAKINIZ> 1) Google: amil artus 2) TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÛMETLERİ ve PROGRAMLARI    Av. KÂZIM ÖZTÜRK   AK Yayınları İstanbul 1968 Sayfa 467’de  11.7.1960 DEVLET BAŞKANI ve BAŞBAKAN ORG. CEMAL GÜRSEL TARAFINDAN TEŞKİL OLUNAN BAKANLAR KURULUNUN PROGRAMI  CEMAL GÜRSEL: Aziz arkadaşlar, bugün size hükûmet proğramını takdim edeceğiz. (…..) Şimdi Devlet Vekili Âmil Artüs bu programı okuyacaktır. (…)

DEVLET VEKİLİ ÂMİL ARTÜS – Millî Birlik Komitesinin Sayın üyeleri: (…….) NOTUM: Konuşmanın 3 yerinde (s.468, 481, 482’de) İkinci Cumhuriyetsözü mevcuttur. 3)  Bu kitap, [ M. B. K. Tutanak Dergisi C: 1, Sa: 2 ]yi kaynak olarak göstermiştir. 4) Kànun numaraları, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra 1’den başlatılmıştır!!!… (Birinci meşrùtiyet, İkinci meşrùtiyet, Birinci cumhùriyet, İkinci cumhùriyet devirlerinde kanun numaraları 1’den başlatılmıştır.)

Hekim ve yüksek mühendis milletvekillerimiz!.. Sağlık bakanlığı, Bayındırlık bakanlığı teklîfini kabûl etmeyiniz.(x)        

         Yazıma, “İMF ve MALİYE KISKACINDA..” diye başlamıştım. İMF hakkında söylenip-yazılanlara bir ilâvem olmayacak…

Maliye’ye gelince..

 

                 KENE,  PURİNOL

                 ve

                 TAVUKLARIN BEDDUÀSI   

       27 Mayıs 2008 öğlene doğru telefonla konuşurken, sol kruris ortası laterale yakın bölümünde kaşıntı hissederek pijamamın paçasını sıyırınca 4mm çapında bir yara, ortasında 2mm çapında siyah bir kabuk(?) gördüm. Yaranın çevresinde 3-4cm yarı çapında bir alanda yaygın, mikronodüler kanama vardı. Sağlık bakanlığı ve YÖK hastanelerine gitmeye tövbeli olduğumdan; eşim, oğlum, gelinim tarafından Aksaray Vatan Hastanesi’ne götürüldüm. Koronerler tıkalı olduğundan 50 adım kadar yürüyebiliyorken, şimdi 10 adım ancak yürüyebiliyordum; başımda da bir ağırlık vardı. Âcilde muhterem Op.Dr.M. beyefendi, benim de ısrarım üzerine, kabuğu kaldırdı. Bu yarada hiçbir iltihap yoktu; az miktardaki kanı veya kanlı sıvıyı gazlı bezle temizledikten sonra yardımcısından tentürdiyot, alkol isteyerek pansuman yaptı; gazlı bezi, 2 gün sonra almamı istedi. KKKA vak’ası olmadığı sonucuna vardığını; buna rağmen ateş, kanamalar gibi belirtiler zuhùrunda vakit geçirmeden Cerrahpaşa âciline müracaatımı tavsiye etti. Masadan zorlukla indim. Özgeşmişimi, soygeçmişimi teferruatıyla alıp kaydetti. Benden önceki kardiyak hastanın da aynı şekilde özgeçmişini, soygeçmişini öğrenip kaydetmişti. 1-2 haftadır, böbrek taşlarım sebebiyle müessir maddesi purinol olan ilâçtan günde 1 tablet yutuyordum; devâm ettim. Bu ilâcın tesiriyle mi bilmem 4-5 günde iyişleştim ve eski hâlime döndüm; gene 50 adım kadar yürüyebiliyorum.

        Çocukluğum Beylerbeyi Küplüce mahallesinde geçti. Evler arasında 50 metre civârında kırsal alan vardı. Baharla berâber duvar takvimlerimizde “haşerâtın zuhùru” îkàzını okurduk. Bu sırada kuluçka tavuklarımız civciv çıkarırdı. Tavuklar, böcek ararlar ve bulduklarında yavrularını çağırarak nasıl öldürüp yiyeceklerini öğretirlardi. Şimdi; kediyi, köpeği, kuşları, ormandaki vahşî hayvanların tabîî hayatlarını devâm ettirmeleri gerektiğini düşünüyoruz; fakat tavukları kafeslere kapatıp onlara kuluçkaya yatma ve peşlerinde yavrularını gezdirme zevk ve doğal hayatlarını yaşamayı yasak ettiğimizi  hiç akıl ediyor muyuz.  Bahçe içinde evler, bahçelerimiz ve kırlarımızda dolaşan tavuklar-civcivler yok oldu. Horozlar da, yakaladıkları böcekleri tavuklara ikrâm ederlerdi. Şimdi benim birinci katımda, hamam/kalorifer böcekleri yanında tanımadığımız haşerâtın da saldırısına uğramış durumdayız. (28.06.2008 Cumartesi

 

MEMUR HEKİMLER VE HEKİMLİĞİN HÂLİ İLE İLGİLİ BEYİTLERİM :

        Döner sermâye paylaşımında PERFORMANS, faktörlerden birisidir :
               Dikkat_etmek gerekir Tıp’daki PERFORMANS’a :
            Sayılır “hizmete âmâde oluş” hizmetten!..
                              …….  İtfâiyeciler tipik örnektir ………………………………………………………….    

Son söz ve yetki Mâliye, Sosyal Güvenlik’in;

Hâkim denir mi sağlığa Sağlık Bakanlığı!..

            …………VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün ……………………………….
            …. Üç başlı sistemde koordinasyon güçlüğü sonucu olarak 1 Ekim 2010
            günü MEDULA uygulasında aksama görülmüş, bâzı hastalar eczaneden ilaç
            alamamışlardır.   ……………………………………………………………………..

Sağlıkda, hizmet_etmek_esasken, vatandaşa;

Bir kâr – zarar hesâbına döndürdü Mâliye!..

               ………….VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün……………………………………………………………

Hastayım… Mâliye yazsın reçete;

Çâresiz; doktorum_etsin repete!..

                …………VEZİN: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa,lün)

 

Dedi: Uzman-çavuş_olmak varmış..

Doğu’dan seslenen_uzman doktor!.. (2)

         ……..VEZİN: Feilâtün(Fâilâün) feilâtün feilün(fa,lün)

 

Asker, hukukçu, mülkiye mensùbu pâyidâr;

Düşmekde çöpçü aylığı doktor, mühendise!.. (1)

                                                                    VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün

         …. 14 EKİM 2010 AKİT gazetesi s.9’da Hasan KARAKAYA yazıyor: Türkiye Emekli

                Astsubaylar Derneği, 9 Ekim Cumartesi günü, Ankara’daki Abdi İpekçi Parkı’nda
                bir miting düzenlediler. (…) Mitingde konuşan Dernek Başkanı Mustafa EROL
                demiş ki: (…)  [ Subaylar emekli olduklarında maaşları yüzde 5 kesilmekte ve sıkıntı yaşamamaktadır; ancak, astsubayların, emekli olduklarında maaşları yüzde 45 azalıyor. Bu durum astsubayları açlığa mahkûm etmiştir. ] Hekimler de astsubaylar gibi!.. 16.Mart.2011 Ek’i> 14 Mart (2011) Tıp Bayramı’nın, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’nde yapılan kutlamasında yaptığı konuşmada Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri, Sağlık emekçilerinin (Sağlıkta Dönüşüm Programı) uygulamalarından şikâyetçi olduklarını dile getirmiş..Adana Valisi İlhan Atış, tenkitlerin tamâmını cevaplandırmış ise de, gazetelere, sadece maaş konusunda verdiği cevap yansımıştır : 41 yıldır çalışıyorum.. şimdi bir âile hekimi benden 3.500 lira fazia para alıyor.. benden 10 kat fazla alabilir, çünkü hayat kurtarıyor ama az diyerek ağlamayalım.
Ben; emekli olan hekimlere, sıkılmış limon kabuğu oldukları görüşüyle emekli maaşı takdîr buyurulduğu konusuna temasla ve yukarıda kaydettiğim subay astsubay emekli maaşı farklarına işâretle yetiniyorum.      
             ………………………………………………………………………………………..

(Subay, polis, hoca, hâkim), (hekim, mühendis, imam)..

Maaşlarındaki farklar belirliyor rejimi!.. (x)

         VEZİN: Mefâilün feilâtün mefâilün feilün(fa’lün)
        ………………………………………………………………………..
         İlgilenmez mi emekliyle de sağlık bakanı?..
       Steteskop vereyim.. dinle şikâyetlerini!.. (x)
               …….. VEZİN: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilâtün feilün(fa’lün)…………….
              
               Rezâlet_ortada: “Tâtil köyü”nde yolsuzluk!..
         Emekliler soyulurken Bakanlarım susmuş!..
         …. VEZİN: Mefâilün feilâtün mefâilün feilün(fa’lün) ……………………
               …..HABERTÜRK Tv. 12.Nisan 2010  16:15 ………………………….

Dökmekde kanlı gözyaşı me’mùr-emeklisi;

Yükseldi arşa hùn akıtandan şikâyeti!.. (3)

          ……  VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün ……………………………….

 Dünyâda, bizde varsa da bin türlü hastalık;

Yurdumda “hasta” yok, “hekimin müşterîsi” var!(4)

………. VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün ………………………………………………………………. 

Yurdumda “hasta” yok, “hekimin müşterîsi” var;

Kànùna uydu, döndü “tabâbet”  “ticâret”e!.. (5)  

……. VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün ………………………………………….

“Hastayım!” dersin, gidersin doktora;

Müşterî görmekde doktor hastayı!..

….. VEZİN: Fâilâtün fâilâtün fâilün …………………………….

Şaka.. aldanma ıstırâbına sen;

Hekimin müşterîsi.. hasta değil!..

 ……. Feilâtün(Fâilâtün) mefâilün feilün(fa’lün) …………..

“Müşterî kılma!” deyip dee hekime;

Her nefes yalvarırım Allàh’a!..

               …………VEZİN: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa’lün) ……..
 
         Dersin; edilen zulmü okursan, gurebâdan :
        “Hastâneye gitmem.. ölürüm kendi evimde!..”
             …….SÖZÜMDE DURUYORUM ve DURACAĞIM. HASTA DEĞİL DE MÜŞYERİ OLARAK GÖRÜLDÜĞÜMDEN ………
             …..  VEZİN; Mef,ùlü mefâîlü mefâîlü feùlün ….
            Bir beyitim:
                   Körler diyârı hâkimi şehlâ imiş meğer;
                   Şâir değil, garip-gurebâdan görür bizi!..
                                                     VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün
        
         Arşı ta’cîz edecek âh u şikâyet birgün..
         Olma nevmîd.. okuyanlar çıkar_elbet birgün
          ….. VEZİN: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilâtün feilün(fa’lün) ………………… 

       Son_50 yılda baraj, santral ve fabrikalar..

Esirgenenle yapılmış emekli, memurdan! (24.07.1997)

 ….. VEZİN: Mefâilün feilâtün mefâilün feilün(fa’lün) ………………………………..

Menderes îdâmı beklerken prostat yokluyor!.. 

Kim bu âdem?.. Ordinaryüs bir hekim.. Dr. Tavat!..

          ….. VEZİN: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün ………………………………………………..
 
   
 (x) Bir sağlık bakanı: Beni, yalnızca çalışmakta olan sağlık personeli ilgilendirir…
         Emekli hekimler ve diğer emekli sağlık personeli ; emekli maaşlarının azlığından şikâyetçi iseler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na, Maliye Bakanlığı’na baş vursunlar! diyebilir mi?..
Dermandı Muş, İkizdere, Gündoğmuş, Ağrı’da;
Cüz’î maâş emeklisidir şimdi Sağlık’ın!..
     VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün  

­­­­­­­­­­­­­­­­­­­______________________________________ 

( 1 )  1960’a kadar yürürlükde olan 1924 Atatürk Anayasası’na göre: Maaş tesbîtinde tek kriter memurun tahsil süresi idi ve memurlar için tek/aynı ortak katsayı uygulanırdı; çocuk zammından başka yan-ödeme olmadığından, emekli, memur zammından aynı oranda yararlanırdı. Memuriyete başlangıç maaşı en yüksek olanlar hekimler ve yüksek mühendisler idi; çünkü 6 yıl yüksek tahsilli idiler.  Sağlık Bakanı olmayı hekimler; Bayındırlık Bakanı olmayı yüksek mühendisler kabùl etmemelidirler!..

( 2 )  05.07.2002 SABAH s.16’da Uzman Dr.Ahmet AKYÜZ: Doğu’da Uzman-çavuşlar  uzman doktorlardan fazla para alıyor.

( 3 )  Mart 2006 memur maaşına makul zam yerine “denge zammı” gibi yan ödemeler  verildi ve memur emeklisine  yan ödeme aksettirilmedi; mütakip  yıllar bütçe kanunlarında da memur emeklisini mahrum ve mağdur bırakmak için yan ödeme çeşitleri, sayıları arttırıldı.  

( 4 ) Hekimleri, bu hâle düşüren, Dipnot 1 ve Dipnot 2’de açıklanan politikadır.

( 5 TV’da  görüp  dinlediğiniz  Prof. hekimin fakültesine tlf. ediyorsunuz:  – Döner sermayeye ücret yatırmak için Prof. falan beyden randevu rica ediyorum.  Santral  memuresinden cevap :  Prof.  fakültede hasta muayene etmiyor; talebesine ders veriyor. 14.00’den sonra muayenehanesinde hasta kabul ediyor; isterseniz muayenehane tlf. numarasını vereyim  veya doçent  muayenesi için dönersermayeye para yatırmanızı, gün almanızı sağlamak üzere sizi ilgili sekretere bağlayayım!.  (Talebesine dersi, muâyenehânesinden yolladığı hastalar üzerinde yapıyor!.)

2009 DOMUZ GRİPİ SALGINI İLE SAVAŞ :

 HADİSE :15 Mayıs 2009 Cuma günü, İst. Atatürk Havaalanı’na inen uçaktan çıkmış olanların terminal kameralarla kontrolu sırasında, yolculardan birisinin ateşli olduğu görülerek, berâberindeki 4 akrabâsı ile birlikte Haseki Hastanesi’nde karantinaya alındı ve eşinde (veya eşi değil de annesinde) de aynı hastalık teşhis edildi. Uçakta 166 yolcu vardı ve bunlardan 96’sı İstanbul’da kaldı, diğerleri yurt içinde dağıldı.

TENKİD ve TAVSİYELERİM:  Sağlık Bakanlığı’nda 15 yıl bulaşıcı hastalıklarla savaşmış bir hekim olarak (Hatıralarımda kısaca anlatılmıştır) hâdiseyi tesbitden sonra tenkid ve tavsiyelerimi sunuyorum: I- Tesbit: İlk gün erkek’de ve ertesi gün eşinde (veya eşi değil de annesinde) bulaşıçı hastalık ortaya çıkıyor.  II- Tenkid: İkisinin yan yana seyahat ettikleri açık.. Erkek hasta tek başına yolculuk yapmış olsaydı, yanındaki yabancı, kimbilir kaç kişiye bulaştırmış olacaktı.. III- Ne yapılması gerekirdi ve gerekiyor (Tavsiye):  Uçak pilotuna, havaalanına yaklaştığında şu tâlîmât verilir: [ 1- Uçak piste inince personel ve yolcu kimse yerinden kıpırdamayacak. 2- Havaalanımızda görevli 2 sağlık memuru ile 2 polis uçağa girecekler; kendilerine, uçaktaki koltukları, koltuk numaralarını ve yolcunun kimliğini gösteren kroki/çizelge verilecek. 3- Sağlık memuru ve polis memurunun işaretiyle, kapıya yakın koltuklardan başlanılarak (İlköğretim öğrencilerinin bahçeden sınıflarına yöneldikleri gibi) (hasta oldukları açıkça belli olanlar öncelikle) piste inecekler.] Sağlık memurlarından biri, ilk inenlerden olacak ve kroki/çizelgeyi Alandaki hekime verecek. 4- Ateşli hasta tesbit edilirse, (yanındaki, önündeki, arkasındaki..  yolcu da karantinaya alınacak.Uçak persıneli de incelenecek.(16.05.2009)

                                                 * * * * *

Ziyâretçilerim merâk etmişlerdir.. Edebiyat, mùsıkî;  başta tasavvùf olmak üzere bâzı dînî(İslâmî) konularda, mütehassıslarının bile orijinal olduklarını kabûl edecekleri bilgiler sunabilmiş iken; esas mesleğim olan tıbda bir yeniliğe imzâ atamamış olmamın sebebi nedir?. Bu sorunun cevâbı devleti yönetenlerin kusùrunu, kifâyetsizliğini ve dolayısıyla geri kalmışlığın sebebini ortaya çıkaracağından, kişisel olmasına rağmen, soruya cevap veriyorum.    Devlet, beni 150 dolar aylıkla çalıştırmağa başladı. Devlet; “kalkınma önderleri” olacak bizleri (sağlık, ziraat, hayvancılık, bayındırlık.. alanlarında çalışan yüksek ve orta tahsilli memurlarını) yarı aç-yarı tok çalışmağa mecbur bırakırken; köy muhtarından, “5-1o keçisi var” diye ilmühaber getiren köylüye, ziraat kooperatifleri aracılığıyla kredi dağıtıyordu. Devletin başlıca 2 gelir kaynağı vardı. Birincisi ABD’ye yapılan dış-borçlanma.. İkincisi ise SSK kaynağından iç borçlanma(Henuz emekli aylığı alan olmadığından, yalnızca prim toplanıyordu.) Anadolu’ya dağılmış 150 dolar aylıklı memurlar, yıllık izin sıramız geldiğinde anamızın-babamızın bulunduğu illere gidemiyorduk. Müşahhas bir misâl olmak üzere bir Gündoğmuş hâtırası nakledeyim: Bir pazar günü.. Şükrü efendinin dükkânı üzerindeki memurlar klübü.. Adlî-mülkî memurlar (hepsi de vatanperver kişiler) sohbet ediliyor. Bir ara: “İyi ki dedelerimiz Fas’ı-Cezâyir’i kaybetmişler!” deyince, kaşlar çatıldı. Ben devâm ettim: “Yıllık izine İstanbul’a gidemiyorum. Ailece gidiş geliş yolparası.. Gidebilsem bile vâlide, hemşîre birer manto isterler. Dayımın, amcamın ve yedeksubayken izin alamadığım için babamın cenâzelerine gidemedim. Kore’de görevli bir zencî asker, Amerika’da ölen yakınının cenâzesine, sık sık gidip-gelen uçaklardan biri ile gönderiliyordu!.. Eğer, şimdi Fas veyâ Cezâir’de memur olsa idik cenâzemiz orada kalırdı” dedim. Tıp fakültesinden arkadaşlarımın bir kısmı Amerika’da çalışıyorlardı ve izinle Türkiye’ye gelebiliyorlardı. Fakültede iken başta biyokimya kitabıma notlar düşmüş, “hekim olunca araştıracağım” diye yazmıştım. Hekim oldum; bir mikroskop bile satın alamadım. Bugünden bir örnek: Okullar açılırken, öğretmenlere, kitap alsınlar diye harçlık verilir. Hekimin kitap masrafı öğretmenin kitap masrafının 100 katıdır. Günümüzden bir örnek daha: Amerika’da çalışmakta olan Türk hekimler, tıpda yeniliklere imzâ atıyorlar, işitip iftihâr ediyorum. Yurtdaki meslekdaşlarımın (pek azı da olsa) ahlâk dışı işlerini okuyup üzülüyoruz.  DENGE TAZMİNATI: Memurların maaşlarına zam yerine, denge gibi isimler îcâd edilerek tazminât verilir ve emekli memurlara “sıkılmış limon kabuğu gözüyle bakıldığının delîli olarak” yansıması önlenir. Netîcede; memur emeklisi, Devlete, kırgın ve muğberdir; atanmışlar seçilmişlere karşı ıse, Yürütme, bunun sebebini, sebeplerini araştırmış mıdır?; danışmanlarının kifâyet derecelerini biliyor mu? Kellim kellim lâyenfa.. İşte geldik gidiyoruz.. şen olasın Halep şehri!

SAYIN BAŞBAKANIM,

Söze başlarken, vatanımız ve vatandaşlar için faydalı işler yapmak isteğinize inanarak hürmetlerimi sunar, başarınız için duâ ederim.

Çizmeden yukarıya çıkmamak için SAĞLIKDA AÇILIMLAR’a temas etmekle yetineceğim:

Ambulans helilopter hizmeti gerçekten önemli bir hizmet.. Bu helikopterler ambulans değil, cankurtaran!..

Diğer taraftan.. Bu hizmet, günde 5-10 hastayı ilgilendiriyor. Aylar ve hattâ yıllardır bu sitede dile getirdiğim aksaklıklar, aklımca çâreler olarak sunduğum teklifler, fikirler hiç dikkate alınmadığından vatandaşın hoşnutsuzluğu sürüp gidiyor. Bunları bir de size arz ediyorum:

1) Glokomlu hastalar için evvelce “sağlık kurulu raporu” istenirdi, şimdi tek hekim raporu yetiyor.. Glokomun tedâvîsinin imkânsız olduğu bilinmesine rağmen  ortalama 70 yaşındaki  emeklilerin ve eşlerinin her yıl hastaneye gitmeleri ıstırap veriyor. Diğer tedâvîsi mümkün olmayan hastalıklar/hastalar için de durum aynıdır.

2) Devlet hastanelerine ambulansla gelen âcil hastalara: ” Yoğun bakımda yer yok; boş yatak yok; boş sedye yok(?) ” gibi sözlerle “kapıcılar tarafından” kovulanlara  sağlık hizmeti verilmiyor. Bâzı(?) hastalar ise haftalarca, aylarca hastanelerde.. TV kameramanları, gazeteciler bu haberlerin peşinde.. Ben şu sorumu tekrarlıyorum:  Neden özel hastanelerden, hiç bir kimse, parasını peşin vermiş ise, yoğun bakımda yer yok, boş yatak yok, sedye yok.. diye kapıdan çevrilmiyor?.. Bu konu zecrî tedbirleri gerektirmektedir: A- Adalet bakanlığı; TV, gazete yayını veya mağdurun şikâyeti hâllerinde soruşturma açılması için savcılıklara yazmalıdır. B) Aynı olayı  Sağlık bakanlığı müfettişleri de etraflıca incelemelidir. C) Her bakanlıkda atanmışlar yer değiştirirler; sağlık personeli müstesna!.. Mahkeme kadıya mülk olmaz ise de hastane hekime mülk olur!..

3) Özel lâboratuarlar ile, “SSK ve BAĞKUR” emeklileri için anlaşma yapılmakda; Emekli Sandığı emeklileri ve eşleri bu yardımdan mahrum bırakılmaktadır. Bu haksızlığa; (memur emeklisi daha fazla  maaş alıyor!) düşüncesi sebeb ise, çok yanlıştır; çünkü: bir memurun birinci derecede 4üncü kademeye gelene kadar geçen ortalama 30 yıl zarfında maaşından kesilen emekli keseneği, SSK’lıdan kesilen emekli keseneğinin 2 katı ve BAĞKURlununkinin ise 5 katıdır. ÖZETLERSEK: Özel Laboratuarlarla SSK emeklileri için anlaşma yapılırken, Emekli Sandığı emeklileri dışlanmamalıdır.

4) Hekimler ve Yüksek mühendisler pek çok sâir atanmışlara oranla az maaş almaktadırlar.. hele emeklileri? Memurlara “denge tazminatı, yemek parası, giyim parası” diye ödemeler, maaş artışı olarak yapılmadığından bu zamlardan yararlanamayan emeklilerini üzmektedir. Bu şekilde, emekli, memurun maaşının ortalama %60’ını alırken, bu nisbet %50’ye düşmüştür. Atatürk’ün, İnönü’nün, Bayar’ın Cumhurbaşkanı oldukları devirde memurlara, emekliye aksetmeyen yan ödeme çocuk zammından ibâret idi. 2010 yılından itibaren, elektrik, doğalgaz faturaları altında ezilirken, bayramlarda el öpmeğe gelecek torunlarına bayram harçlığı veremeyeceğini düşünen memur emeklisi şimdiden üzüntüye gark olmuştur. (04.09.2009)

Saygılarımı sunarım.

(Visited 11 times, 1 visits today)

İlgiliMakaleler:

  • İlgili Makale bulunamadı!..


RSS 2.0 ile yeni eklenen yorumları takip edebilirsiniz. Both comments and pings are currently closed.

Comments are closed.