RUBÂÎ (Hadîs-i şerîf meâlidir.)
Bir misli sevab sünneti ihyâ edene,
Her kim ki o sünnetle amel etse gene..
Bir misli günah, bid’ati îcâd edenin;
Her kim ki o bid’atle günâh işlerse!..
AĞRI: 27.12.1966
VEZİN: 1., 2., 3. mısra’lar: Mef’ûlü mefâîlü mefâîlü feûl,
4. mısra’ : Mef’ûlü mefâîlü mefâîlün fa’
RUBÂÎ (Hadîs-i şerîf meâlidir.)
Hâtun kişi bend etmeye mâliyle seni;
İşveyle, edâsıyla, cemâliyle seni!..
Yârin; dilerim kendine hayrân etsin,
İslâma riâyetdeki hâliyle seni!..
VEZİN: 1., 2., 4. mısra’lar: Mef’ûlü mefâîlü mefâîlü feûl,
3. mısra’ : Mef’ûlü mefâîlü mefâîlün fa’
RUBÂÎ (Hadîs-i şerîf meâlidir.)
Bil, say da şu beş hâli, ganîmet, fırsat :
Ukbâya göçüp gitmeden evvelki hayat;
Boş meşgaleden önceki âsùde devir;
Üstündeki varlıkla şebâbet, sıhhat!..
RUBÂÎ (Hadîs- şerîf meâlidir.)
Terk etme sakın şehrini, çıkmışsa vebâ;
Dünyâyı boyarsın bulaşık hastalığa!..
Gelmişse: “Filân yerde vebâ var!” haberi;
Gitmekte büyük tehlike vardır oraya!..
VEZİN: Mef’ûlü mefâîlü mefâîlü feûl
NOT: Hadîs-i şerîflerin mehazları, “Arûzun Söylettikleri”
başlıklı şiir kitabımda bildirilmiştir. Bu rubâîler,
Ağrı’da “Mes’uliyet” gazetesinde 30.12.1966 – 07.01.1967
târihli nüshalarında neşredilmiştir.
RUBÂÎ
Külfetlidir_ammâ, (olabilmek!), ne güzel..
İhlâsla mülemmâ olabilmek, ne güzel!..
Mürted de seçer kendine “şemsüddîn”i;
İsmiyle müsemmâ olabilmek, ne güzel!..
RUBÂÎ
Sabret!.. Sana kuvvet verecek, Mevlâ’dır;
Zannetme sakın mihneti, lâyu’lâdır!..
Ezber bilirim ben nice bin darb-ı mesel;
Hikmetlisi: “Lâ râhate fiddünyâ”dır!..
RUBÂÎ
Derler ki bilinmez para, îman kimde;
Kimdir vatanın hâdimi, ünvan kimde?!..
Yokmuş ne çıkar zirvede bir nebze beyaz;
Alçaklara kar yağdı ya dört mevsimde!..
RUBÂÎ
Zillet ve riyâ, sahtecilik buldu zafer!..
Şeytâna uyup bâtıla meyl_etti beşer!.
Bir yol göremem ehven-i şerden başka,
Allàhım, aceb hangisidir ehven-i şer?!..
RUBÂÎ ( Hak!.. ) (*)
Ey bizlere bir hayli uzaklarda gülen..
Ey bir daha kıymet bulamazmış görülen..
Ey sen ki Cenâb-ı Hakk’a en fazla yakın;
(Ey mahkemelerden mütemâdî sürülen)!..
NOT: 3. mısra’da vezin: Mef’ûlü mefâilün mefâîlü feûl
(*) Tevfik Fikret: Ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak
RUBÂÎ
Zerdûûz palanmış bize me’mûriyyet!..
Baldırda çıbanmış bize me’mûriyyet!..
Bin kayd_ile zencîre vurulmuş gibiyiz;
El-hak, ne yamanmış bize me’mûriyyet!..
VEZİN: 1., 2., 4.mısra’lar: Mef’ûlü mefâîlü mefâîlün fa’
3.mısra’: Mef’ûlü mefâîlü mefâîlü feûl
RUBÂÎ
Balçıkda gider kağnı.. zebun düştü öküz..
Hammallık_edip geçti ömür.. şimdi, yüküz!..
Bakdıksa çocuklarla çocuklaşmamağa;
Aldanma.. büyüklerle, hakıykat, büyüküz!..
VEZİN: Mef’ûlü mefâîlü mefâîlü feûl
RUBÂÎ
Berhâne ışıksız ve de bolmuş piresi;
Suçlandı bütün cumbası, panjur, kafesi..
Her derde devâ.. pencere açtık batıya;
Baktım; kapısından da büyük penceresi!..
RUBÂÎ
Ey doost!.. Bu meydanda bükülmez bileğim!..
Dîn uğruna, pîr_aşkına hasbî emeğim!..
Hiçbir garazım, gizli hesâbım yoktur;
İsmimle müsemmâ olabilmek dileğim!..
RUBÂÎ
Gàsıblara, fâsıklara vurmuştu şamar;
Olduysa da zâlimler_elinden bîzâr!..
Târih verecek Başgil’e birgün yerini;
Târih ki, bugün her şeyi bir başka yazar!..
10.3.1972
RUBÂÎ
Yer göçtü.. duman yükseliyor âfâka;
Şükr eyledi gàfil, mütevekkil; Hakk’a!..
Berhâneyi yıktıksa da yaptık yerine;
Yaldızlı tavan tahtalarından baraka!..
RUBÂÎ
Gàyeydi çalışmak.. topu attık taça biz;
Bilmem ne kazandık kapışıp saç-saça biz?..
Mü’min, kafatasçı, solcu, dinsiz, komünist..
Seyreyle ki Taksim’de bölündük kaça biz!..
21.3.1969
RUBÂÎ
Gelsin ne çıkar hâtıralar hep yâda;
Sen başlama, beyhûde, gönül, feryâda!..
Esrârını söylesen de bir, sussan da;
Bir gizli hakıykat mı kalır dünyâda?..
RUBÂÎ
Hiç secde-i Rahmân’a başın değmezken;
İslâma sataşman, be adam, söyle neden?..
(Yok Türkçe ezan.. Türkçe kılınsındı namâz..)
Zırvanla rahat görmedi kabrinde deden!..
RUBÂÎ
İlham hele başlatmaya feryâda Seni;
Yoktur geçecek duyguda, mânâda Seni!..
Sensin hocamız gerçi rubâîde bizim;
Eşsiz buluruz Kubbe-i Hadrâ’da Seni!..
RUBÂÎ
Etrâfını cellâtları sarmış.. gidiyor!..
Sırtında beyaz gömleği varmış.. gidiyor!..
Zincirli bilek.. sırtı dönük.. boynu bükük..
Türk milleti!.. Kısmet bu kadarmış.. gidiyor!..
RUBÂÎ
Kim kırdı ümit verdiğimiz son dalı da?..
Son hâtıra, boş kubbede bir hoşca sadâ!..
Gün, onyedi Eylül’dü; yıl_altmışbirdi;
Evlâd-ı vatan düştü şehîd_İmralı’da!..
RUBÂÎ
Milletçe nasîb_âh u enin, gözyaşı mı?..
Kim, söyle yolundan çeviren yoldaşımı?..
Kahretti cevâbındaki bîgâneliği :
“- Zencîri şıkırdatma, şişirdin başımı!..”
RUBÂÎ
On yıldır_uzaktım; yeni-baştan gördüm;
Zannetme ki birtek tanıdık can gördüm!..
Fâtih, Kadıköy, Şişli’de onbinlerce
Oğlan gibi kız, kız gibi oğlan gördüm!..
1962
RUBÂÎ
Millî ne, mefâhir ne unutmuş bu kuşak;
Olmuş Batı’nın kültürü uğrunda uşak!..
Çıkmış göğe, binmiş de kirâlık füzeye;
Hüsran dolu bir sâhaya inmiş yumuşak!..
RUBÂÎ (19.08.1970)
Rahm etti, görüp hâlimi pervâne bana;
Dünyâ dediğin, sâdece gam-hâne bana!..
Mecnun gibiyim.. oynadı bir hoşca oyun;
Etvârı güzel, gözleri mestâne bana!..
RUBÂÎ (08.07.1970 Ankara)
Bir yalnız_adam var.. bize küskün gibidir;
Sîmâsı gülerken bile üzgün gibidir!..
Hassas ve zekîdir, uludur rùhu O’nun;
Kalplerde, doğan, (belki batan) gün gibidir!..
SSK Ankara misâfirhânesinde tanıştığım şâir Zeki Uluruh 08.07.1970 Ankara
RUBÂÎ
Ruh dâveti şeytanla mülâkat sayılır;
Tebliğlere uymaksa hamâkat sayılır!..
Buhran geçiren hasta koşar celselere,
İdrâki şaşar, buldu ifâkat sayılır!..
RUBÂÎ
Ruh tende iken, verdi elem Yassıada;
Rûh_uçtu, cesed kaldı esîr_İmralı’da!..
Takdîr-i İlâhî bu imiş.. boş ne desek;
Allàh’a bırak, son vererek feryâda!..
RUBÂÎ (10.08.1970)
10.08.1970 Kırklareli
RUBÂÎ
Sarsılmadı aslà şerefii, ünvânı;
Her çağda O baş-tâcı, gönül sultânı!..
Üzdüyse de bir hayli kader Çamlıbel’i;
Kurtuldu şükür hem şerefii, hem cânı!..
14.09.1961 Mardin
RUBÂÎ
Sen hak yolu göster bize Yâ Rab.. âmin’..
Kıl neslimi benzer bize Yâ Rab.. âmin!..
Cennetde cemâlinle cemîl_eyle bizi;
Sıhhat, bereket ver bize Yâ Rab.. âmin’..
RUBÂÎ
Sövdürdüğünüz yetti be artık dedeme;
Aldırdığınız düzmece târih kaleme!..
İç borca ve dış yardıma mühtac yaşanır;
Lâyık görülür şanlı devirler zemme!..
RUBÂÎ
Söz sâhibi insanları etraflı tanı;
Aldandığın_an, satmağa kalkar vatanı!..
Hem; yârini, ağyârını bir bir öğren;
Düşman sayarız düşmana sâhip çıkanı!.. 04.04.1974
RUBÂÎ
Tâkîb_edemem ben senin artık yolunu;
Tâvizle uyutmak diliyorsun solunu!..
Yârânı fedâ eyleme.. erkekce savaş;
Zor kurda yaranmak, kesip_atsan kolunu!..
RUBÂÎ
Yâ Rabbi, yücelsin bu güzel dîn.. Âmin!..
İ’lâsını emreyle hilâlin.. Âmin!..
Âmin’le biter her sözü mü’min kulunun;
Yâ Rab; koru îmânımı.. Âmin!.. Âmin!..
RUBÂÎ
Mâzîde kalan.. heybetimiz, safvetimiz;
Hem maddesi, hem rùhu bütün milletimiz!..
Ağyârın_edilmez ki fedâ tekniğine;
Bir an’anemiz kaldı bizim servetimiz!.. 08.07.1960 Bingöl
RUBÂÎ
Mâzîde kalan.. an’anemiz, kültürümüz..
Garbın bir_esîridir bugün, en hürümüz!
Köksüz medeniyyet mi olur, ey gàfil?
Türküz; gene bir Türkün_izinden yürürüz! 08.07.1960 Bingöl
RUBÂÎ (13.12.1968)
Türk bayrağı üç (ay)lı ve yıldızsızken;
Yıldız takarak süsledi vaktiyle deden!..
Uçmuş nasıl_olmuşsa üç_(ay)dan ikisi;
Artık yok_edilmez bu son_ay kat’iyyen!..
RUBÂÎ (10.02.1969)
RUBÂÎ NAZIM ŞEKLİ
B- Şâir; rubâîsinin her mısraında bu kalıplardan istediklerini kullanabilir. Misâlleri, rubâîlerimde de görülmektedir. (Kalıpların hece sayıları farklı olabileceğinden, mısra’ların hece sayıları da eşit olmayabilir. Meselâ; 19 numaralı kalıp 10 heceli, 11 numaralı kalıp 11 heceli, 3 numaralı kalıp 12 heceli, 5 numaralı kalıp 13 hecelidir.)
C- “Mef‘ùlü” ile başlayan kalıplara “Ahreb”, “Mef‘ùlün” ile başlayan kalıplara ise “Ahrem” denir. Şâirlerimiz; ahrem kalıpları nâdiren kullanmışlardır.
AHREB RUBÂÎ VEZİNLERİ :
5- Mef’ùlü mefâîlün mefâîlü feul //. ././ .//. ./ x
6- Mef’ùlü mefâilün mefâîlü feÙl //. ././ .//. ./.
7- Mef’ùlü mefâilün mefâîlün fa’ //. ././ ./// /
8- Mef’ùlü mefâilün mefâîlün fA’ //. ././ ./// /.
9- Mef’ùlü mefâilün mef’ùlü feul //. ././ //. ./
10- Mef’ùlü mefâilün mef’ùlü feÙl //. ././ //. ./.
11- Mef’ùlü mefâîlün mef’ùlün fa’ //. ./// /// / x
12- Mef’ùlü mefâîlün mef’ùlün fÂ’ //. ./// /// /.
AHREM RUBÂÎ VEZİNLERİ
13- Mef’ùlün mef’ùlü mefâîlü feul /// //. .//. ./
14- Mef’ùlün mef’ùlü mefâîlü feÙl /// //. .//. ./.
15- Mef’ùlün mef’ùlü mefâîlün fa’ /// //. ./// /
16- Mef’ùlün mef’ùlü mefâîlün fÂ’ /// //. ./// /.
17- Mef’ùlün mef’ùlün mef’ùlü feul /// /// //. ./
18- Mef’ùlün mef’ùlün mef’ùlü feÙl /// /// //. ./.
19- Mef’ùlün mef’ùlün mef’ùlün fa’ /// /// /// /
20- Mef’ùlün mef’ùlün mef’ùlün fÂ’ /// /// /// /.
21- Mef’ùlün fâilün mefâîlü feul /// /./ .//. ./
22- Mef’ùlün fâilün mefâîlü feÙl /// /./ .//. ./.
23- Mef’ùlün fâilün mefâîlün fa’ /// /./ ./// /
24- Mef’ùlün fâilün mefâîlün fÂ’ /// /./ ./// /.
ÂRİF NİHAT ASYA (07.02.1904 Çatalca/İnceyiz köyü – 05.01.1975 Ankara)
1959 Ekim – 1961 Aralık târihleri arasında, Ankara merkezli Sağlık Bakanlığı müfettişi olarak görevli olduğum halde kendisini ziyâret edemeyişimin iki sebebi vardı. Birincisi yaradılışıma ve İstanbul terbiyesi görüşüme bağlı mahcùbiyetim; ikincisi ise devamlı seyahat hâlinde oluşum… İkibuçuk yılı bulmayan bu me’mùriyetim zarfında Uşak, Çankırı, Bingöl, Elazığ bütün ilçelerindeki sağlık kurumlarını teftîş etmiş; tahkîkàt(soruşturma) sebebiyle Isparta, Mardin, Diyarbakır, İstanbul… seyahat ve ikàmetinde bulunmuştum.
Muş Sağlık müdürü iken, 1963 Ocak ayı ilk haftasında geçici görevle Ankara’ya gitmiştim. Arif Nihat Asya’nın, bir konferans vereceğini gazeteden öğrenince, 12.01.1963 günü Türk Ocağına gittim. A.N.Asya, konuşması bitince, binânın balkonuna çıktı; hayranlarıyla birlikte ben de kendisini tâ’kîb_ettim; burada fotoğraf çekildi. Fotoğraftan önce, hayranları, el öpme, imzâ isteme yarışında iken, ben, “Rubâîlerinizin hayrânıyım!” diye seslenince hemen beni çağırdı ve “hangi rubâîmi beğendiniz?” sorusunu yöneltti. Anlaşılan, böyle klişe medihleri çok işitmiş bir kimse olarak sorguluyor, kendisini anlayabilecek bir kişi arıyordu. Bu düşüncelerle ve müsâadesini alarak, beğendiğimi belirtip şu rubâîsini okudum: “İçtim o sudan.. çevremi bomboş gördüm / Yüz döndürüp ‘ayyaş!’ dediler.. hoş gördüm.. / Yıldızlara baktım, Ay’a baktım; gökte / Yıldızları mahmùr, Ay’ı sarhoş gördüm!..” Bu rubâîyi neden seçtiğimi sordu. “Bu rubâîde yalnız fikir ve tahkiye gücü değil, üstün tahayyül gücü de mevcùd. Bendeniz de, nâçizâne rubâî yazmağa başlayınca benzerlerini başarmağa çalıştım ise de muvaffak olamadım” deyince, emri üzerine 2 rubâîmi dinledi. Ve: “Rubâîlerinizi beğendim.. Rubâî yazmağa ne zaman başladınız?” sorusuna verdiğim cevâba karşılık: “Benim rubâîlerimi örnek aldığınızı söylüyorsunuz.. Fakat, benden 1-2 yıl önce rubâî yazmağa başlamışsınız?” sözüne: “Onlar iptidâî denemelerdi. Sizin rubâîlerinizi gördükten sonra örnek aldım?” karşılığım üzerine beni, ertesi günü yatsıdan sonra için evine dâvet etti. Ertesi 13.01.1963 yatsıdan sonra evinde ziyâretinde salondaki bir büyük masanın baş köşesinde, kareli büyük defterini açarak rubâîlerini okudu. Benden de 1-2 rubâî, gazelimi dinledi. Saat 02 civârında müsâade istedim. Ayrılırken verdiği “RUBÂİYYÂT-I ÂRİF ÂRİF NİHAT ASYA 1956” başlıklı kitabının ilk sahîfasına: “Zevk, ülkü ve sanat arkadaşım Cahit Öney’e” diye yazarak lütufda bulundu. Ziyâretlerimden birisinde kaç rubâîsi olduğunu sordumsa da cevap alamadım. Diğer bir ziyâretimde sorumu tekrarlayınca “Sorunuzu cevaplarsam Hz.Mevlânâ’ya saygısızlıkda bulunmuş olurum!” cevâbını almıştım. Merhùm, bir “Mevlevî muhibbi” idi ve “KUBBE-i HADR” bu hürmetin eseri ve delîlidir. Acaba; 1700’den fazla rubâîsinin kayıtlı olduğu bu defter ne olmuştur?.. Muş ve Ağrı sağlık müdürlüklerimde ve İstanbul’da ihtisâsı bitirip bitirmez tâyîn için Ankara’ya gidişlerimde ziyâretinde bulundum. Ayrıca; sanat arkadaşım, ülküdaşım hocam merhùm Ârif Nihat Asya, bana; değerli kitaplarından göndererek lûtfetti. 1969!da, 70 adet bastırdığım “ARÛZUN SÖYLETTİKLERİ” başlıklı şiir kitabımın 92nci sahîfasındaki rubâîmi takdîm ediyorum:
KUBBE-i HADRÂ
İlham, hele başlatmaya feryâda Seni;
Yoktur geçecek duyguda, mânâda Seni!
Sensin hocamız gerçi rubâîde bizim;
Eşsiz buluruz Kubbe-i Hadrâ’da Seni!..
12.09.1968 İstanbul
Son söz, Ârif Nihat Asya merhùmun olsun:
D U Â
Aşağıdaki, 18 Ekim 1969 tarihli iltifâtını, Haziran 1969
baskı târihli Arùzun Söylettikleri başlıklı kitabıma karşılık
lûtfetmiş idi.