Etiket: IV. Henri

• Cuma, Temmuz 21st, 2017
 
     TDK, BENİM ANA-DİLİMİ TAHRÎB EDİYOR!..
    Annem RAHÄ°ME  NÂŞİDE ÖNEY (Ä°stanbul 1900 – İstanbul 1978), Ä°stanbul Dârülmuallimât mezunu ilkokul öğretmeni idi. Ä°lkokul öğretmeni annemden  “giysi(*), anı, tanı, kanı, anıt, yazıt, kanıt, yanıt, yontu, örneÄŸin, baÄŸnaz, gereksinim, olanak, içeren, gizem, onursal, görsel, onadı, bu baÄŸlamda, aymazlık” misâli uyduruk lâkırdılar iÅŸitmedim. Atatürk‘ün vefâtından îtibâren, ana-dilimden onbinlerce kelimeyi  atıp, yerlerine uydurdukları sözcükleri yerleÅŸtirdikleri için iftihâr edenler, devlet bütçesinden maaÅŸ alanlar…   Günümüzde; Türk dili mevzùunda tertîb edilen toplantılarda; uydurukça îmâlâthânesi(**) çalışanları, 1937 deÄŸil de 1932’den örnekler aktarırlar. Bu devlet teÅŸekkülünün 1932’de “Türk Dili TEDKÄ°K Cemiyeti” olduÄŸunu; 4-5 yıllık deneme sonunda, Atatürk tarafından “tasfiyecilik ve uydurukçuluÄŸun reddedildiÄŸini” belirtmek ilmî cesâret ve dürüstlüğünü gösteremezler!..
 
       Yurdumuzun muhtelif yerlerde kesâfet gösteren vatandaşlarımız arasında Kürtçe, Arapça, Lâzca, Ermenice, Rumca, İbrânîce.. Romanca konuşanların anadillerine karışan yok.. onlar mutlu vatandaşlarımız.. benim anadilim Türkçe ise Kurùmîdile, Uydurukçaya döndürüldü.. anadiline devamlı tecâvüz edilen bir Türk olarak bu gayretkeşlikleri ZULÜM olarak tavsîf ediyorum.
 
       DoÄŸuda bir üniversitede “Kürt dili ve edebiyâtı” araÅŸtırmaları yapılacakmış.. Kuzey-doÄŸudaki Kürt, Güney-doÄŸudaki Kürd’ün konuÅŸtuÄŸunu anlamadığını görenler; bu 2 lehceyi birleÅŸtirmeÄži ele alabilirler mi? Hayır!.   “Kürd dilinde kelime sayısı azdır” deyip de ona her gün onlarca yeni kelime uydurmaÄža cür’et eden çıkar mı?  Hayır!.. Fakat benim ana-dilime yapılan tecâvüz sürüp gider..
 
     Muhterem Prof. Dr. Osman Fikri SERTKAYA‘nın “ATATÃœRK ve TÃœRK DÄ°LÄ°” baÅŸlıklı konferansını dikkatle okuyup anlayanların, beni, üzüntü ve endîşelerimde haklı bulacaklarına inanıyorum.(01.01.2011)
(*)
       Kim yaptı.. neden.. kasdı ne “elbîse”mi “giysi” ?..
       Dersem yeri mùcid beyin_idrârına: “siysi” !..
             VEZİN: Mef,ùlü mefâîlü mefâîlü feùlün
 
(**)
             [[TDK Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu”ndan: amblem: belirtke, aspiratör:
emmeç, raket: vuraç, voleybol: uçantop, tribün: sekilik, duayen: aksakal, kapora: güvenmelik, ipotek: tutu, ultrason: yansılanım, afiÅŸ: ası, fabrika: üretimevi, atölye: iÅŸlik, ajanda: andaç, eküri: ahırdaÅŸ, light: yeÄŸni, navigasyon: yolbul, panik: ürkü, sürpriz: ÅŸaşırtı, terör: yıldırı, idealist: ülkücü, zapping: geçgeç … ]] Kılavuz‘a göre Ä°DEALÄ°ST’in Öztürkçesi ÃœLKÃœCÃœ imiÅŸ?  Kılavuza uyarak, ÅŸu cümleyi Öztürkçeye çevirelim: “SOLCULAR Ä°DEALÄ°STTÄ°R!” > “SOLCULAR ÃœLKÃœCÃœDÃœR!” Bu tercemeye cümle âlem îtirâz etmekle kalmaz, öfkelenir.
       Ord.Prof.Dr. Ali Fuad BAÅžGÄ°L’in (1893 – 1967) söyledikleri:
       [[ Dünya tarihinde dilci ve gramercilerin gayretiyle bir millet dili icad edilmediÄŸini söyleyen Ord. Prof. Dr. Ali Fuad BaÅŸgil, “Fransız Akademisi üçyüz Küsur senelik muvaffakıyetli hayatında üç kelime icad etmemiÅŸtir” dedikten sonra “Ruhiyatçı ruh, tarÅŸhçi tarih icad eder mi..  Hayır dostlarımÅŸ hesapçı adet, hendeseci ÅŸekil yaratamadığı gibi dilci de dil, kelime icad edemez. Sadece konuÅŸulan dilin kendi bünyesindeki kanunları meydana çıkarır, formülleÅŸtirir ve tesbit eder. Dile kelime sokmak, dilden kelime söküp çıkarmak bir dilcinin ve dil heyetinin hatta bir dil akademisinin bile iÅŸi deÄŸildir.” diye devam eder. ÇoÄŸumuz biliriz, “sosyalizm” ve “sosyoloji” gibi kelimeler Fransızca’ya girebilmek, kabul edilebilmek için Fransız Akademisi’nin kapısında aylarca beklemiÅŸlerdir.
       Semai dediÄŸimiz bir esasa baÄŸlı olmayan ve iÅŸitmekle öğrenilip gelen kaideye binaen yapılmış “göz”den “gözel, güzel” gibi ve buna benzer kelimelere bakarak her kelimeden bu yolla kelimeler yapılacağını düşünüp “öz”den “özel”, “avanak”taki gibi “olanak”, “gelenek” ÅŸeklinde kelimeler yapmaya kalkışan uydurma dilin uydurma ve avanak inkılapçı ve yenici deÄŸil, bilakis 500 kelimeden fazla kullanıp konuÅŸamayan Afrika yerlileri, mürteci gericilerdir. Çünki sadece bir tek, isimden fiil, fiilden isim yapma eki yoktur ki, bir eke bakarak bundan birçok kelime yapmaÄŸa kalkışılabilsin. Sözünü ettiÄŸimiz, yığın yığın ekler var ve her kelime, semai kaideye binaen de kendine has ekini alarak kalıplaÅŸmıştır. Hem kelimeler de manaca canlıdırlar. Bazıları ölür veya dumura uÄŸrarlar. Bunlar artık tedavülden kalkmış ölü kelimelerdir. Orta Asya topraklarına gömmüş olduÄŸumuz bu gibi kelimeleri diriltmeÄŸe çalışmak, onları birer “hayali hortlak” yapmaktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.
       Merak ediyor ve bazan birbirimize soruyoruz: Acaba öğrenmeğe çalişıp konuşmak istediğimiz, Arapça, İngilizce, Fransızca vs. gibi dillere de Türkçemize yapılan suıkastler yapılsaydı ne yapardık? Her halde bu dilleri öğrenmiş sayılmaz ve konuşamazdık. Bu, Türkçeyi öğrenmeğe çalışan yabancılar için de aynı değil midir?
       Öztürkçecilerin(!) Türkçe’mize yapmakta oldukları bu  suikastleri küçümsememek gerekir. Onlar, bizi ve neslimizi Ä°slâm âlemi ve kültüründen koparmak, nesillerin birbiriyle olan irtibatlarını kesmek, oÄŸulla baba ve dedeyi anlaÅŸamaz halde bırakmak, bir Bediüzzaman Said Nursi, Mehmed Akif ve Yahya Kemali anlaşılmaz kılmak istiyorlar. ]]
        Ord. Prof. Dr. Ali Fuad BaÅŸgil’in, yukarıda, bütünüyle verilen sözleri; Maksut BELEN’in, KÖPRÃœ Cild:4 Haziran 1980 Sayı:39 Sahîfa 5’deki MAHZUN TÃœRKÇE baÅŸlıklı yazısından alınmıştır. Maksut BELEN’den de birkaç cümle naklediyorum: [[ “Ayrıca kültür birliÄŸine sahip daha bir çok milletler kelime alış-veriÅŸlerinde bulunmuÅŸlar. Sadece 75000 kelime Fransızca ve Ä°ngilizce’de müşterektir. Aynı Ä°slam kültürüyle yoÄŸrulmuÅŸ Arapça ve Türkçe’de de 10.000 küsur ortak kelime vardır. Ancak manâlar ve telaffuzlar umumiyetle farklıdır. Biz “üniversite”ye “külliye” demiÅŸiz ama, Araplar “Câmia” kullanmışlar. Türkçe’deki manâsını hepimizin bildiÄŸi “Misafir” aslen Arapça’dır, fakat Araplar “yolcu”ya “Misafir” derler. ]]  [[Dilde zevk aranır, ahenk aranır. Kim ne derse desin Asya Türkçesi, Türkiye Türkçesi’nin yanında ahenksiz, cılız ve kupkuru kalır. ]]  [[ Türk Dil Kurumu, televizyon ve radyolardan müslüman Türk milletinin beynini yıkarcasına yeni kelimeleri (!) kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bu beyin yıkama faaliyetleri de ancak komünist ve faÅŸist rejimlerde görülen bir metoddur. Anayasanın da 11. 12. 21 ve 121 nci maddelerine açık olarak zıddır. ]] NOT: 1961 Anayasası’nın zikredildiÄŸi âşikârdır.     
                          
08 MAYIS 2011 PAZAR EK’Ä°:
08.05.2011 “akit” s.8’de, sayın Yavuz BAHADIROÄžLU‘nun “Sorular – Cevaplar” baÅŸlıklı köşe-yazısından:
     [[ Pervin Yüce / Ankara;
     Türkçe öğretmeniyim. Çocuklarımız 100 kelime ile konuşuyor. Türkçe git gide kısırlaşıyor. Bu konuda düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum. Osmanlılarda lisan diye bir sorun var mıydı?
       . Osmanlılarda lisan meselesi yoktur, çünkü lisanı uydurukçaya boğan eski Türk Dil Kurumu gibi bir kurum yoktur.
       Ama bu konu zaman zaman dünya devletlerine de musallat olmuştur.
       Hatta Fransa Kralı IV. Henriye, şair nedimi Malherbe şöyle bir tekliftte bulunmuş:
       “Kelimeleri yanlış kullananların idam edileceÄŸi yolunda bir emir yayınlayınız. Bu suretle Fransızca’nın bozulması önlenebilir.”
       Bu teklife karşı Kral, eski Roma Ä°mparatoru Tiber‘in ÅŸu sözünü nakletmiÅŸ:
       “Bir imparator istediÄŸi insanı memleketine kabul edip vatandaÅŸ yapabilir, fakat dilde bulunmayan hiçbir kelimeyi lisanına kabul edemez.”
       Türkiye’de sel’li, sal’lı bir sürü kelime uyduruldu. Yöneticiler buna çanak tuttu, öncülük etti. Bunlar Türkçeye uymadığı için de çocuklarımız kelimesiz kaldı.
       Yetişkinler 200-250 kelime ile, çocuklar da 100 kelime ile konuşmaya başladı. bunu telafi etmek için çocuklarımıza (ve yetişkinlerimize) iyi Tükçe ile yazılmış bol kitap okutmak gerekiyor.
       Hatta haftanın bazı akÅŸamları “Kitap Gecesi” yapılmalı.
       Zaman zaman bunların arasına Kanuni‘nin, Fuzuli‘nin, Baki‘nin, Nabi‘nin, Namık Kemal‘in, Yahya Kemal‘in ÅŸiirleri gibi ağır metinler de konmalı ve anlamaya çalışmalı..
       Bu, hem kelime hazinemizi geliştirecek hem de aile içi iletişimizi kolaylaştıracaktır. ]]
EK> 9 Mayıs 2011 akit s.2’de Asım YENÄ°HABER‘in, “Akıllı projeler eÄŸitim ve kültüre mi” baÅŸlıklı köşe yazısından ÅŸu cümleler üzerinde durmak lâzım: [[ (Ä°ktidar partisinin 40 küsur sahifelik beyannamesinde eÄŸitim ve kültür deÄŸil ana baÅŸlıklarda, alt baÅŸlıklarda bile yer almıyor.) ….. (Beyannamede “turizm” bile bir alt baÅŸlık olarak yer alırken, kültür ve eÄŸitimden bu esirgenmiÅŸ.) ….. (Türkiye artık iktisaden geri bir ülke sayılamaz, fakat eÄŸitim ve kültür yönünden geri ve köhne bir ülke.) ]]
 
Bu Yazıya ilâvem: Geçen yıl, bu web-site’min “TÃœRK MUSÄ°KÄ°SÄ°” ana-bölümü’nün “TRT ve Musikimizde Ä°lim-dışı Resmî Uygulamalar” bölümünden bir paragraf aktarıyorum:
 
BAÅžBAKANIMIZ R.T.ERDOÄžAN‘IN BÄ°LGÄ°LERÄ°NE ARZ
OLUNUR: (……)
 
Gerçek demokrasilerde (güdümlü demokrasilerde deÄŸil, gerçek demokrasilerde) devletin – deÄŸiÅŸmeyen – kültür politikası olmaz. Devletin kültür politikası, tek tip insan yetiÅŸtirmeÄŸi stratejik esas alan faÅŸist ve marksist idârelerde (azınlıkçı demokrasilerde!) olur. ÇoÄŸulcu demokrasilerde devletin deÄŸil, partilerin (tabiidir ki birbirinden farklı) kültür ve san’at politikaları olur; seçim propagandası sırasında partiler, kültür ve san’at görüşlerini, stratejelirini de açıklarlar; seçmenler, tercîhlerinde bu sözleri de dikkate alır.
20 Hazîrân 2011 eki:
   
14 Haziran 2011 akit gazetesi, Asım Yenihaber’in “Üçüncü seçimde yüzde elli!” baÅŸlıklı köşe-yazısı son cümleleri:
       [ Maneviyat, kültür, eÄŸitim… Alarm veriyor. Maddemiz büyüyor, maneviyatımız buharlaşıyor.
       Çözüm bina sayısını artırmak deÄŸil, tiyatro salonlarını çoÄŸaltmak deÄŸil… Kemiyetten keyfiyete gelmenin zamanı.
       Millet oy verirken iyi ki kültür bakanını, milli eğitim bakanını gözünün önüne getirmedi!
       EÄŸer bunlara bakılarak rey verilse idi, bu sonuç hayal bile edilemezdi! ]  11 Temmuz 2011 Ek’i >
     Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü görev-destek listesi ibtâl edilmeli, soylu sanatlarımıza öncelik tanınıp yeniden düzenlenmelidir.
      Kahretmede “idhâl malı kültür” bizi, usta!!
     Tedbîrini anlat!.. Ne diyorsun bu hususta?.. 
     ……. 10 Temmuz 2011 …..VEZNÄ°:  Mef,ùlü mefâîlü mefâîlü feùlün  …………………….…….                                                                                     …………………………………………………
      İktidar, kavga-gürültüyle edilmiş meşgul;
     Solcular yön veriyor milletimin kültürüne!..
            VEZNÄ°: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilâtün feilün(fa’lün)
                                     ***
1949’da tesbît edilmiÅŸ DEVLET KÃœLTÃœR POLÄ°TÄ°KASI uygulanmaktadır. ( Bu inceleme devâm edecekdir. )
21 Nisan 2012 Cumartesi akit sahîfa 10’da Ali Ä°hsan KARAHASANOÄžLU’nun Köşe yazısından:
[[ Darbeci kafa tiyatroda hortladı!
(…..) Üç tane general hükümeti fiilen istifaya zorlarsa, postmodern darbe oluyor da üç tane seçkinci sanatçı(!), tiyatro alanında kendisini “tek belirleyici” gösterirse bunun adı darbe olmaz mı?
       Evet, işin adını koyalım..
       BahsettiÄŸimiz konu, Ä°stanbul Åžehir Tiyatroları‘ndaki darbe kafasının yapmak istediÄŸi. (…)
       GeçtiÄŸimiz hafta, Kültür Sanat sayfamızda çıkan haberle gündeme geldi ki, davul belediyenin elinde imiÅŸ, tokmak ise üç tane darbeci kafanın.. (…)
Sadece oyunları değil, oyunların içeriğini de kendileri belirleyeceklermiş!
       Mesela, Kadir TopbaÅŸ Beyefendi’nin atadığı Genel Sanat Yönetmeni AyÅŸenil Hanım‘a soruyorlar: “Hayalin ne?
       AyÅŸenil Hanım’ın cevabı ÅŸu:
       “Nietzsche, Dürrenmati yapmak istiyorum ama, bugün itibarıyle Nazım Hikmet’in Kadınların Savaşı eseri, kafamda öncelik kazanmış proje olarak duruyor.” (……..)  ]]    
03 Mayıs 2012 PerÅŸembe akit sahîfa 8’den:
[[ Arınç: Tiyatroların özelleşmesi için yol haritası hazırlanacak
HABER MERKEZÄ°- Yaklaşık 6 saat süren Bakanlar Kurulu Toplantısının ardından açıklamalarda bulunan BaÅŸbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, BaÅŸbakan Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın tiyatroların özelleÅŸtirilmesine iliÅŸkin sözlerini hatırlatarak, konunun Bakanlar Kurulu’nda gündeme geldiÄŸini ve üzerinde görüşmeler yapıldığını söyledi. Konunun bütün teknik ayrıntılarıyla ,ncelendiÄŸini belirten Arınç, bir taslak hazırlanması için ilgili bakanlara görev verildiÄŸini bildirdi.
       “TÄ°YATRONUN KALÄ°TESÄ° YETERSÄ°Z, ÖZGÃœN MODEL GELÄ°ÅžTÄ°RECEĞİZ”
       Arınç, Türkiye’ye özgü bir modelin de meydana getirileceÄŸini belirterek, “Devlet tiyatrosunda veya Åžehir Tiyatroları’nda, ama daha çok tartışılan konu Åžehir Tiyatrolaı’nda belediyelerin iÅŸveren olduÄŸu, maaÅŸlarını ve tüm  imkanlarını tiyatro ve çalışanlarının ödenmekte olduÄŸu yerlerde biz gerekli kalitenin artmadığını, izleyici sayısının fevkalade dikkat çekecek kadar yükselmediÄŸini ve özgürlük anlayışının yeterince yer bulamadığını görüyoruz. Dolayısıyla sanat gibi bir alanda özgürlüğün daha geniÅŸ anlamda saÄŸlanması lazım. Dolayısıyla ilgili Bakanlıklar, Maliye Bakanımız da, Kültür ve Turizm Bakanımız da, diÄŸer bakanlıklarımız da Türkiye’de nasıl  özgür bir sanat ortamının meydana geleceÄŸi, mevcut Devlet Tiyatroları ve Åžehir Tiyatroları’nın, belediyelere ait tiyatrolarının nasıl özelleÅŸmesi halinde daha iyi bir kalite gelebileceÄŸi konusunda bir ön inceleme yapacaklar, Bakanlar Kurulu’muza sunacaklar ve ondan sonra kesin kararımızı vermiÅŸ olacağız” dedi. ]]
             01.12.2012 > Ä°stanbul Åžehir tiyatrolarında: “Eski hamam eski tas”
28.11.2012 yeniakit gazetesi s.3’de MEHMET DOÄžAN’ın, “Kültüre aslan payı mı, maymun payı mı?” baÅŸlıklı köşe-yazısından: [ …. Muhteva meselesi?
     Beş altı ay önce
İstanbul Belediyesi şehir tiyatrolarından başlıyarak bu konular çok tartışıldı. Sayın Başbakan bu konularda etkileyici sözler söyledi.
     Tiyatrocular da adeta kazan kaldırdı.
     Sonra baktık ki, tiyatro mevsimi açıldığında, Ä°stanbul Åžehir Tiyatrolarında hiçbir ÅŸey deÄŸiÅŸmemiÅŸ! Eski hamam eski tas!  …. ]
,  
02 Mayıs 2012 ÇarÅŸamba STAR‘da, Ahmet KEKEÇ’in köşe yazısından:
[[ (…) Dizi furyasıyla hasbelkader üne kavuÅŸmuÅŸ ve ÅŸu sıra “tiyatrocular direniÅŸi”nin önderliÄŸini yapan “Balıkçı” namıyla maruf Ömer Akkaya (…) (…) Refik Erduran’ı sahnele, Aziz Nesin’i sahnele, tiyatro yazarı bile olmayan Nazım Hilmet’i sahnele… Ama ilaç olsun için bir tane de Mustafa Necati SepetçioÄŸlu koy. Bir tane de Necip Fazıl Kısakürek koy (…..) ]]    
                                                                    *    
       Bir yıl sonraki genel seçimde iktidârı kaybedebileceÄŸini düşünen siyâsetçiler; 6 Ok umdelerine göre tesbit edilmiş DEVLET KÃœLTÃœR POLÄ°TÄ°KASI’nın temelini, 1949’da, ııı.Düstur 5441 sayılı Devlet Tiyatrosu KuruluÅŸu Hakkında Kanun’u çıkararak atmış( * ) ve bu müesseseyi Tüzel kiÅŸilikle güçlendirmiÅŸtir.  1957 yılında, millî kültürün önemini kavrayamayan, muhâlefet partisinin saldırılarına misliyle mukàbele çâreleri aramakla meÅŸgul iktidar partisinin gafleti sonucu, “Tüzel kiÅŸilik zırhı veren 6940 sayılı CumhurbaÅŸkanlığı Senfoni Orkestrası Kanunu kabul edilmiÅŸtir. 1970’de 1309 sayılı Kanunla, gene “Tüzel kiÅŸiliÄŸi hâiz” zırhıyla nücehhez Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, çaÄŸdaÅŸ/çakma kültür” cephesini güçlendirmiÅŸtir  ( ** ). 16.4.2003 kabul tarihli, 4848 numaralı Kültür Bakanlığı TeÅŸkilat ve Görevleri Hakkında Kanun 27. madesiyle bu Tüzel kiÅŸiliÄŸi hâiz ve özel kanunlu Genelmüdürlükler “Bakanlığın baÄŸlı kuruluÅŸları” sayılmış; 31. maddede de (…) “Bakanlık baÄŸlı kuruluÅŸlarının kuruluÅŸ kanunlarındaki atamaya iliÅŸkin hükümler saklıdır.” denilmiÅŸtir; Bakan ise, “Bakanın görevleri bölümünde” bu özel kanunları uygulamakla görevlendirilmiÅŸtir. Millî sanat kuruluÅŸlarımızdan hiç biri (Ä°.T.Ãœ TMDK, Ä°zmir TMDK; Ä°st. ve Ä°zmir Türk Musikisi Devlet Korosu..) Kanunla kurulmamıştır; Tüzel kiÅŸiliÄŸi hâiz deÄŸildir; 1-2 yıl önce, bu MÄ°LLÃŽ SANAT KURULUÅžLARInın, belediyelere devredilecekleri ÅŸuyù bulmuÅŸtur ve bu ususta ayrntılı bilgi, bu web-site’min bir köşesindedir. ( 1 )
       Kültür Bakanlığı; özel kuruluş kànunlu ve tüzel kişiliği hâiz müesseselerin isteklerini yerine getirmek ve daha mühimi; milletimizi,  geçmişini inkâr derecesinde çağdaşlaştırma gàyelileri tek vücùd hâline getirmek için kurulmuştur. KÜLTÜR BAKANLIĞI BÜNYESİNDE BULUNAN BU 2 GENEL MÜDÜRLÜĞÜN TÜZEL KİŞİLİĞİNE SON VERİLMEDİKÇE MİLLÎ/SOYLU KÜLTÜRÜMÜZ ÜVEY EVLÂT OLMAKTAN KURTULAMAZ.(2) > târihçesi )
( * )  Aslında; Türk kültürüne en büyük darbe, 1924 Atatürk anayasasının dilini 1945’de ARIDÄ°L hâline getirmeleridir. Bu menfî harekete paralel olarak, “Garipler” ÅŸiir ve edebiyâtımızı kökünden koparmışlar, yönünü deÄŸiÅŸtirmiÅŸlerdir. (25.04.2012)
( ** ) Ä°stanbul BüyükÅŸehir Belediyesi Åžehir Tiyatrolarında sahnelenen KARGAÅžA isimli eserin “müstehcen” olduÄŸu ileri sürülerek, BüyükÅŸehir belediyesince “Eser seçimi ile ilgili yönetmelikdeki deÄŸiÅŸiklik yapılmasına tepki gösteren Ä°stanbul Åžehir Tiyatrosu Sanatçıları DerneÄŸi (Ä°STÄ°ÅžAN), 25.04.2012 tarihli akit‘in 14. sahîfasında, “Provokatif tiyatro eylemlerinde hep aynı isimler var” baÅŸlıklı yazıda belirtildiÄŸine göre, yaptıkları açıklamada: [ Hedefimiz, çaÄŸdışı yönetmelik dayatmaları yerine çaÄŸdaÅŸ ve özerk bir Ä°stanbul Åžehir Tiyatrosu yasasıdır ( ….. ) ] 
03.07.2012  tarihli EK‘im:  ntvmsnbc 15:37 TSÄ° 03 Temmuz 2012 Salı   ANKARA – Kültür ve Turizm Bakanı ErtuÄŸrul Günay, ntv canlı yayında Miray AkdaÄŸ Uluç’un sorularını yanıtladı. (…..) [[ Ä°stanbul’da ben göreve baÅŸladığımda devlet tayatrosu daha Anadolu Yakası’na geçmemiÅŸti. (…) Çorum, Malatya, Elazığ, Denizli, Ordu ve Samsun’da yeni sahneler açıldı. (…..) ÖzelleÅŸtirme derseniz yanlış olur. ÖzerkleÅŸtirme, özgürleÅŸtirme. (…..) Konu herhalde yeni yasama döneminde gündeme gelecek. (…..) ]]
OKUYUCULARIMA EK BÄ°LGÄ°: Sayın ErtuÄŸrul Günay’ın, selefi sayın Atilla Koç zamânında,AÄŸustos 2005 (59. Hükûmet..) Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin’in görevden alınıp yerine Mine Acar tayin edilmesini, (1949 tarihli 5441 sayılı Devlet Tiyatroları KuruluÅŸ Kanunu’nun getirdiÄŸi özerkliÄŸe dayanarak) Tiyatrocular kabullenmemiÅŸler; aynı özerkliÄŸe sâhip Opera ve Bale de, “Tiyatro ve Opera Sanatçıları Vakfı” yoluyla desteklerini bildirmiÅŸlerdir. Sayın Koç karşıtı kampanyaya iktidar muhalifi partililer, basın katılmıştır. Devlet Tiyatroları görevlileri Devlet memurları Prof. Dr. Özdemir Nutku, Tuncer CücenoÄŸlu, kendi Bakanlarını istifâya dâvet etmiÅŸlerdir!!??
Halefi sayın Günay; “Devlet tiyatrolarını Anadolu yakasına geçirdiÄŸini, Belediye tiyatrolarının da özerkliÄŸe kavuÅŸması gerektiÄŸini” söylemekle çaÄŸdaÅŸları sevindirmiÅŸtir.  
11.07.2012 ilâvem:
    Tiyatro sanatçılarının “Belediye özerk ÅŸehir tiyatrosu kanunu” istemelerinin; sayın ErtuÄŸrul Günay’ın kendilerini, tatil sonunda çalışmaÄŸa baÅŸlayacak TBMM’de desteklemeyi îmâ etmesi karşısında; böyle bir kanundan ne gibi faydalar elde edeceklerini anlamak için, Devlet Tiyatroları KuruluÅŸ Kanunu 5441 sayılı, ilk kabul târîhi 1949 olan bu kanunun hâlen yürürlükteki 19, 13, 12nci maddelerinden “alıntı”lar yapıyorum:
      
            Madde: 19   ….. izin, yaz tatili aylarında kendi hesabına çalışma ….
Yaz tatili aylık iznine ilâveten bir izin, olsa olsa (idârî) izindir; bu idârî izni, Belediye baÅŸkanlığı deÄŸil, özerklik gereÄŸi  bir üst derecede kabul edecekleri tiyatro sanatçısı verecektir. Böyle, önü açık bir yararlanmayı Belediye saÄŸlık çalışanları da neden istemesin?  5441 sayılı, bir sınıf devlet memuruna menfaat saÄŸlayan kanun bütünüyle kaldırılmalı veyâ “izin” kelimesi çıkarılmalı, cümle: “….. yıllık izinlerini kullandıklarında…” ÅŸeklinde düzeltilmelidir.
            Madde: 13  Devlete ait binalardan Devlet Tiyatrosuna lüzumlu görülenler Kültür ve Turizm Bakanlığının teklifi üzerine Maliye Bakanlığınca eşya ve tesisleriyle beraber bu müesseseye parasız olarak tahsis edilebilir.
       “Belediye tiyatroları” kanun teklifinde bu avataj söz konusu olacak!..
             Madde:12   a) Genel bütçenin Kültür ve Turizm Bakanlığı kısmının “EÄŸitim kurumları giderleri tertibinden ayrılan ödenek b)  c)  d)  e)  f)
       “Belediye tiyatroları” kanun teklifinde “Genel bütçe” yerine “Belediye bütçesi” söz konusu olup olmaması TBMM’nde muhakkak tartışılacaktır.
Muhterem millet vekillerimizin, “TANZÄ°MAT uzantısı sanatlar” için özel kanunlar çıkarılmasını ve “ballı maddeleri” nasıl karşılayacağını, tatil sonu tartışmalarında izleyeceÄŸiz.
NOT – 1: Sünnîlerin mâbetleri ve hizmetkârlarına devletin yardımlarına, bu mezhep dışında kalanlardan alınan vergilerden de sarf edildiÄŸi” sözü, bilgisizleri kandırabilir. Şöyle ki: Sünnî ecdâdımız yaptıkları bütün ibâdet müessesesi giderleri ve hizmetkârlarının maaÅŸlarını karşılamak üzere gelir getirecek vakıflar bağışlamışlardır. Bir tek misâl kâfî cevap olacaktır. Yeni Câmi’ ve çalışanlarının masralarını Devlet karşılamasın, fakat Mısır Çarşısı vakfını ona iâde etsin!..
27.xı.2012 EK’i > 1-2 hafta önce, bir TV açık oturumunda, bir Alevî dedesi’nin aynı fikri ileri sürüp; lâik devletin, gayrı müslimlere ve her tarikat veya inanışa yardımda eÅŸit davranması gerektiÄŸi ÅŸeklinde özetlediÄŸim tenkid ve târizini Sayın Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’ın meskût geçmesi/cevapsız bırakması; Sünnî dinleyicileri üzmüştür. Daha sonrası günlerden birinde, bir gazetede “Bulgaristan’da bir muhterem müftünün “Bulgaristandaki, vaktiyle el-konulmuÅŸ dînî bir vakıf mülkünün verilmesi mürâcaâtında bulunduÄŸu” haberi ise, Sünnî vatandaÅŸların müzmin yarasına “rîze-i elmâs” ekmiÅŸtir.  
NOT – 2 :   TANZÃŽMÂT; Batı’dan teknolojiyi almakla yetineceÄŸi verde müslüman vatandaÅŸlarını batılılaÅŸtırmaÄŸa; onların musiki, ÅŸiir zevkini, ahlâkını deÄŸiÅŸtirmeÄŸe çalışmııştır. 2 misâlle yetineyim: Mehter’i kaldırmış, Batı’dan bandoyu ve Donizetti PaÅŸayı getirmiÅŸ; Soylu Türk musikisini saraydan kovmuÅŸtur. (Halk; Donizetti PaÅŸa’yı, Donu Ä°zzetli PaÅŸa diye alaya almıştır. Osmanlı, Pantolon’a don ve külot’a iç-don demekte idi.
Mithat PaÅŸa (1822 – 1884)  Osmanlı bayrağına hem hilâl hem haç koymayı teklif etmiÅŸtir(DÄ°NLER ARASI DÄ°YALOG FÄ°TNESİ  2. Baskı Åžubat 2012 s.42 Tel-Faks: 0212 506 94 26)
01.12.2012 Ek’i > yeniakit gazetesi 28.11.2012 s.3’de MEHMET DOÄžAN’ın köşe-yazısından: (…..) Muhteva meselesi?
       Beş altı ay önce İstanbul Belediyesi şehir tiyatrolarından başlıyarak bu konular çok tartışıldı. Sayın Başbakan bu konularda etkileyici sözler söyledi.
       Tiyatrocular da adeta kazan kaldırdı.
       Sonra baktık ki tiyatro mevsimi açıldığında, İstanbul Şehir Tiyatrolarında hiçbir şey değişmemiş! Eski hamam eski tas!
       Peki bu kadar söz neden sarf edildi? 
Sayın Bakanımız GÃœNAY’a:(03.07.2012)
      
       Siz Bakan olmadan önce Devlet Merkezi’nde “TÃœRK Musikisi Devlet Konservatuarı yoktu, bugün de yok?..
       Yurdumuzda 19 adet (Batı müziği) Devlet Konservatuarı ve 3 TÜRK MUSİKİSİ Devlet Konservatuarı mevcut?..
       Batı müziği (çok-sesli) çocuk koroları mevcut; Türk sanat musikisi çocuk korolarını Devlet açmıyor; Belediyelerinkilere de destek vermiyor?.. TRT de ona uyuyor!..
       “Kültür, ecdattan devralınan maddî ve mânevî mîrâsın tümüdür.”
                      T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan
                       İstanbul Kandilli Geleneksel El sanatları Merkezi açılışı 29.05.2012
                                                                          *
Bu olay ve haberle ilgili 2 husus dikkat çekicidir:
       a) Yukarıda açıklanan “ÇaÄŸdaÅŸ/çakma kültür” cephesine yeni bir, “ Kànunla korumalı  üye!” ilâvesi isteÄŸi..
       b) KARGAÅžA isimli oyunun 16 sahîfalık tanıtıcı broşürü kapağında, ” dekolte 5 kadın ile bir dâire içinde ( 16 + ) işâreti/uyarısı mevcuttur. TV ekranlarında ( 13 + ) dan da çok yüksek olan bu işâret, porno‘yu bildirmedik dense bile, görenlerin hatırına getirmektedir. KARGAÅžA’da, bir kadının hayâtından 5 kesit sergilenmektedir: Broşürdeki açıklamaya göre:  ilkinde “küçükken tecavüze uÄŸramış bir kızın hikâyesi“, nihâyet “aÅŸkı arayan kadınlar” anlatılmaktadır ki; 16 + uyarısı ışığında “ilkinde dehÅŸet ve porno” ve “diÄŸerinde porno” söz konusu edilebilir.    
      14 AÄŸustos 2011 EK’i:
 Yukarıda ideologlarını açıkladığım [“çaÄŸdaÅŸ/çakma kültür” cephesi]nin gàyesi; “ulusalcılığı=kavmiyetçiliÄŸi” öne çıkarıp; “Batı’nın kültürü, san’atı, ahlâkı, din-dışı yaÅŸayışı..’nı” kabùl eden bir nüfus çoÄŸunluÄŸu meydana getirmek için; bütün bakanlıklarda, Genel müdür yardımcılarının altında, her devirde etkin ve yerlerine gelecekleri de yetiÅŸtiren, “BatılılaÅŸtırmaÄŸa Çalışma Grupu” yardımcıları “BaÅŸ-kâtipler” yetiÅŸtirip “Anadolu aydınlanması” faâliyetini devâm ettirmek; Yürütme-Yasama organını oyalamaÄŸa önem vermektedir. Darvinizm + Marksizm demek olan Aydınlanma‘nın, teorisyeni,  BaÅŸyazarı Ä°lhan Selçuk olmuÅŸtur. Sayın A. N. Sezer de, konuÅŸmalarında Anadolu Aydınlanması’ndan bahsetmiÅŸtir. Nitekim; resmî görevinin sonlarına doÄŸru bir kış günü 16 Mart Çanakkale törenine katılmayarak Samsun ve Ä°zmir’e gitmiÅŸ, üniversitelerinde Anadolu aydınlanmasınından söz etmiÅŸtir.   İktidâr; muktedîr olabilmek için, bu “BaÅŸ-kâtipler organizasyonu”nu, BaÅŸbakanlık TeftiÅŸ Kurulu’nca ve MÄ°T’in de yardımını alarak inceletmelidir. Devlet teÅŸkilâtının bugün dahî hemen her köşesinde mevcùd olup, ileride yerine gelecek halefini de yetiÅŸtiren, orta tahsilli veya kariyer yapmamış yüksek tahsilli, tek partili devir metodlarıyla Tanzîmât uzantısı olacak ÅŸekilde “Milletimizi BatılılaÅŸtırma, Anadolu aydınlanması” çabalarına katkıda bulunmak isteyen bu zekî ve kurnaz kiÅŸileri, BAÅžKÂTÄ°PLERİ birkaç kıssa/HÄ°KÂYE yazarak tanıtmak ısterim:
HİKÂYE bu ya !
      Genel müdür; yardımcısına pür-telâş anlatmaÄŸa baÅŸladı: Batı’nın çaÄŸdaÅŸ devletleri gayrı sâfî millî hâsılanın yüzde birini Ä°LMÃŽ ARAÅžTIRMAlara ayırırken, bu oranın bizde 0nbinde bir oluÅŸuna çare bulunmasını sayın baÅŸbakanımız emir buyurmuÅŸlar; sen düşün de fikrini bana bildir!.. O da; çok kurnaz ve zekî olarak -bittecrùbe- bildiÄŸi BaÅŸkâtip’e iÅŸi havâle etti. Bir hafta sonra, “Asistan”lara “ARAÅžTIRMA Görevlisi” kadroları verilmiÅŸ; aldıkları maaÅŸ toplamının gayrı sâfî millî hâsılaya nisbeti, yüzümüzü kızartan seviyeden aÄŸartacak seviyeye yükselmiÅŸti.
         Bu, zekâ eseri buluÅŸu gören diÄŸer bir bakan da; aynı derecedeki bir memuru olan BaÅŸkâtibi sâyesinde, Batılılarla yarış bâbında büyük bir baÅŸarıya imzâ atmıştı: Memurların, işçilerin, emeklilerin maaÅŸları Falan Bank’dan alınıp FeÅŸmekân Bank’a verilince, Dünyâ çapında, ilk 50’ye ulaşılmiÅŸtı..
         KaÅŸlar çatılmış.. Lâik bir devlette, başında “Ä°slâm” bulunan bir devlet müessesinin bulunamayacağı dile getiriliryor; “Kapatalım!” fakat geniÅŸ bir halk kitlesini karşımıza almadan bu iÅŸi kurnazlıkla hâlletmek için birkaç gün düşünelim” deniyor. Gene bir BaÅŸkâtip seviyesindeki kiÅŸinin plânı uygun görülüp tatbîk ediliyor: Yüksek Ä°SLÂM Enstitüleri kaldırılıp, Ä°lâhiyat fakülteleri kurulunca; “Ä°lâhiyât”, “Teoloji” demek olduÄŸundan “lâikliÄŸe aykırı durum gideriliyor ve “Doç. , Prof.” kadroları verildiÄŸinden Hoca efendilerin de sesleri çıkmıyor!.. Ne ÅŸiÅŸ yanıyor ne kebap…
         Emekli doktor maaÅŸlarının yükseltileceÄŸini duyan BaÅŸkâtip, Genel müdürüne giderek: “Aman.. Sakın hâ.. Binlerce hekim emekli olur; hükûmet sarsılır” uyarısında bulunarak bir teÅŸekkür daha almış… 
25 Haziran 2012 ilâvesi : Arif Nihat ASYA’nın “BAYRAK” ÅŸiirinin, “KuÅŸ yuvalarını bozmaÄŸa teÅŸvik suçu iÅŸlediÄŸi yorumuyla ! “ okul kitaplarından ihrâcı ile cezâlandırılmasında bir BAÅžKÂTÄ°P rolü mevcùd olup olmadığının araÅŸtırılması gerektiÄŸi kanâatindeyim. (C.ÖNEY)
“Yar üstüne yar seveni kurÅŸunlamalı! diyen türkücülere yasak getirmiyorlar ya.. ona da şükredelim..
28 Haziran 2012 ilâvesi :
    Millî eğtim bakanımızın îtimâdını kötüye kullanan Başkâtip ve hâmîsi istîfâ etmelidirler (C.Öney)
       Yavuz Bülent Bakiler’in 24 Haziran 2012 Pazar TÃœRKÄ°YE’de çıkan ” MEB Ömer Dinçer’in yanlış kararı : -2- baÅŸlıklı köşe-yazısından cümleler:
H. de Balzac’ın çok kısa çok doÄŸru bir millet tarifi var. Diyor ki: “Millet, edebiyatı olan topluluktur...” Necip Fazıl Kısakürek de benzer bir iddiadadır: “Bir milletin edebiyatı yoksa , o millet yok demektir!..”  Edebiyatın temel malzemesi dildir. Dil olmazsa edebiyat olmaz. (…..)  1964-68 yılları arasında Ankara Radyosu’nda çalıştım. (…) …ilgililere arz ettim ki: “Arif Nıhat Asya, Cumhuriyet devrimizin en önemli ÅŸair ve yazarlarındandır. Arif Nihat Asya bugün var; yarın yoktur. Yarınki, nesiller için onun sesini ve görüntülerini alıp Radyo arÅŸivinde saklayalım…” Arif Nihat gibi baÅŸka isimleri de saydım. Teklifimi kat’iyyen kabul etmediler. Bugün bizim radyolarımızda ve televizyonlarımızda tek görüntü ve ses kaydı yoktur. Neden? Arif Nihat solcu olmadığı için. (…) Arif Nihat’ın BAYRAK ÅŸiirine de Türkiyeli solcular ambargo koymuÅŸlardır. Bugün de onu, MEB Ömer Dinçer yasaklıyor! Siz de dizinize vurarak hayıflanmaz mısınız?
                                                                    *
        27 Haziran 2012 YENÄ° MESAJ’da Prof. Dr. Nurullah Çetin’in “Sana benim gözümle bakmayanın …” baÅŸlıklı köşe yazısından cümleler:
        Arif Nihat Asya’nın bu “Bayrak” ÅŸiirinden bölüm çıkarma iÅŸi yeni deÄŸildir. Daha önceki yıllarda da ÅŸiirin son kıt’ası, emperyalist mesaj içerdiÄŸi gerekçesiyle bazı seçkilerden, ders kitaplarından çıkarılarak yayınlanmıştır. Arif Nihat Asya bu kısımları çıkaranlar için, “elleri kırılsın, elleri kırılsın” diye betdua etmiÅŸ. Yine ÅŸair, bununla ilgili olarak sorulan bir soruya karşılık şöyle bir deÄŸerlendirmede bulunmuÅŸ: “Her halde lokma büyük geliyor. Gırtlaklarına tıkanıyor. Onun için küçültüyorlar. O kısım çıkarılınca bayrağın direÄŸi kalıyor. Onu ne yapacaklarını kendileri bilirler.” (Kendisiyle yapılan bir söyleÅŸiden. Töre dergisi, Ekim 1972).
26.08.2012 ilâvesi: “Telgrafın tellerini arşınlamalı / Yar üstüne yar seveni kurÅŸunlamalıTürküsünü de, Kadın cinâyetlerine teÅŸvik ile suçlayıp yasaklayabilir miyiz??
                       Çağdaşların, açıklanamaz cehli sehl ile;
                    Tahmîn odur ki, hâcesi BaÅŸkâtip’in biri !..
                    … VEZNÄ°: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün       NOT: sehl=yanlışlık …
                                                                  *                                                                     
      
     Sayın Bakanımız. Atatürk’ü de, “GüneÅŸ-dil” teorisini kabul ve ilân etmesi için şöyle aldatmışlardı: Binlerce yıl önce, Türkler. Asya’nın kuzey doÄŸusundaki boÄŸazdan Kuzey amerika’nın Kuzey batısına geçmiÅŸler.. Gineye doÄŸru gidip de bir ÅŸelâlenin gürültüsü karşısında “Ne yaygara!” demiÅŸler. Sonraları “Niyagara” denmiÅŸ. Güney amerika’da da çok uzun bir nehirle karşılaşınca da “Amma uzun!” demiÅŸler de çok sonraları adı “Amazon” olmuÅŸ!.
Sayın Bakanımız. Yavuz Bülent Bakiler; 1964-68 yılları arasında Ankara Radyosu’nda olanları anlattı. Ben de, aynı yıllarda Ankara Radyosu’nun, Yönetmelikler çıkararak “ÇaÄŸdaÅŸ Türk MüziÄŸi” diye kurùmî müzik icâd ettiÄŸini, TRT’de onlara makamlar,ünvanlar ve eser sipâriÅŸleri verdiÄŸini bu web site’min TÃœRK MUSÄ°KÄ°SÄ° bölümünde tafsîlâtıyla anlattım. Tanzimatta baÅŸlayan BatılılaÅŸtırma hareketi “Kültür bakanlığı, TRT, MEB” içindeki BAÅžKÂTÄ°Plerce ve bütün hızıyla, iÅŸgüdümle(!) yürütülmektedir. Bir misâl vereyim: Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür çalışmaları konusu müzik bölümünde millî musikimiz için Klasik Türk Musikisi ve Türk Kalk Musikisi’nde baÅŸka ilgilendikleri yoktur. “Türk musikisi” demek yerine “Klasik Türk Musikisi” demekle; özellikle “Türk musikisi çocuk koroları” , bir BaÅŸkâtip zekâsıyla bertaraf edilmiÅŸtir. TRT de iÅŸgüdüm gereÄŸi Türk musikisi Çocuk Korolarına aslà yer vermemektedir; 2008’den bu yana TRT 1 , 2 , 4 +de Türk San’at müziÄŸine, Klasik Türk musikisi korosu’na, Tasavvuf Türk Musikisi korosuna, Ä°llerden gelen misâfir korolara ve uzu yıllardan beri de Türk musikisi çocuk korolarına yer vermemektedir. Site’min muhtelif bölümlerinde bunları defâlarca, misâlleriyle, delilleriyle yazdım ise de hiçbir faydası olamadı. Bir misâlimi tekrarlayayım: 19 Bafı müziÄŸi konservatuarına karşılık; Ä°stanbul, Ä°zmir, Gaziantep’de birer Türk musikisi konservatuarı mevcuttur ve dördüncü Türk musiki devlet konservaruarı ANKARA’da açılAmamaktadır?!?!
 
                                                                       *
akit 02.06.2012 s.16’da F.Burak KAREN’in köşe-yazısından :
       (…..) TRT çalışanlarının aldığı 6 ikramiye (…) “TRT çiftliÄŸi” ülkedeki “beyaz Türklerin” oturma alanı (…) “yakınımdır” kartıyla/telefonuyla  (…) . Özel televizyonlar elli kiÅŸiyle iÅŸlerini yürütürken TRT binlerce çalışıp görünüp yatanıyla (…) . İzleme oranlarıyla da dipleri zorluyor.
Benim, üzerinde özellikle ve önemle durduÄŸum husus ÅŸu: TRT‘de; genel müdürlerin altının altı derecesi mevkîlerde mevzîlenmiÅŸ; haleflerini de yetiÅŸtirmekte olan BAÅžKÂTÄ°P diye tanıttığım TAKMA KÃœLTÃœR yaÅŸatıcılarının, SOYLU KÃœLTÃœRümüze, şimdiye kadar verdikleri zararları fark edip genel müdürlerine rapor edecek kalifiye personel olmadığı acı gerçeÄŸi.. Bu konu, Millî eÄŸitim, Türk dili GÄ°BÄ° hassas bakanlıklar ve müesseseler için de geçerli…         
15.08.2011 AKÄ°T Gazetesi 2.ci sahîfasında, Asım YENÄ°HABER’in “Ä°lâhî Türkçe Sözlük” baÅŸlıklı köşe-yazısını aynen ve tamâmen naklediyorum:
       [[[ Sözlüklere “Kemalizm (veya atatürkçülük) Türkün dinidir” yazıldığı günler geride kaldı.
       Hey gidi “Türkçe Sözlük”!
       Dil Kurumu’nun ilk defa 1945’te yayınladığı, son olarak 11. baskısı yapılan “Türkçe Sözlük” Türkiye’deki deÄŸiÅŸimi okumak için de iÅŸe yarar bir kaynak.
“Devlet  sözlüğü”!
“Sözlük” devletin olunca, devletin fikriyatı, ideolojisi ondan okunuyor. (15.8.2011 makàlenin devâmı>) 1945’teki ilk baskısı o sakat laiklik anlayışının en iyi göründüğü kaynaklardan biri. Mesela bayram “ulusça kutlu sayılan” gündür bu sözlüğe göre.
“Bayram” kelimesi din alanından ödünç alınmıştır ama hemen uluslaÅŸtırılmış ve esas anlamı da yok sayılmıştır!
Dinin sahasına giren, dinden kaynaklanan, kültürü yansıtan kelimeler keskin bir ideolojik tarif/tahrifin konusu olmuştur.
Buyurun 1945 sözlüğüne göre bakalım “hâfız” ne demek. Birinci anlam olarak “Kur’an’ı ezberlemiÅŸ olan kimse” denildikten sonra, ikinci mâna olarak “aptal” karşılığına yer veriliyor. (Sonraki baskılarda “aptal” yeterli bulunmamış, “ahmak, bön” de eklenmiÅŸ!)
Mesaj açık: Kur’an’ı aptal olanlar ezberler!. Kur’an ezberi insanı aptallaÅŸtırır!
“Hoca” 1945 baskısına göre “medresede yetiÅŸip sarık saran, cüppe giyen din adamı”. Ama “eskiden”! Çünkü artık onlar yok sayılıyorlar!
“Hâfız”daki ikinci adam dokuzuncu baskıya kadar böyle gitti!
Son baskıda baktık ki, bu tahrifkâr tarif kaldırılmış. Elbette doğru yapıkmış!
Peki, Türkçe Sözlük’ün dinî-dinden kaynaklanan kavramları anlamlandırma ve tarif etme meselesi tamamiyle halloldu mu?
İfrat ve tefrit arasında mıyız yoksa?
Bu konuda tam hüküm vermek için metnin bütününü incelemek lâzım. Biz tesadüfî bazı kelimeler baktık.
Bunlardan biri “ilâhî”.
Kelime kök alarak aynı olmakla beraber, bu kelime ile ilgili tanımlamalar ve bilgiler 3 başlık altında verilmiş, nir de büyük harfle yazılarak 4. başlık eklenmiş.
Bir sözlükte dört “ilâhî”!  ilâhî Türkçe Sözlük!
Esasen 1945 baskısında bir tek ilâhî var. 9. baskıda ise iki. Ãœnlem olarak kullanılan, hayret ve ÅŸaÅŸkınlık belirten anlamı ayrı bir baÅŸlık yapılmış. Böylece kelimenin aslından tamamen farklı olduÄŸu var sayılmış. 3. baskıda kelime 3. madde başı olmuÅŸ. Bu sefer de, ÅŸiir ve mûsıkîdeki “ilâhî” farklı bir baÅŸlık altında alınmış.
Ya numarasız olan dördüncüsü?
Bu büsbütün anlaşılmaz bir tefrik! “Ey Rabbim, Allahım, hey Rabbimiz” anlamı için neden böyle bir farklılaÅŸtırmaya gidildiÄŸini biz bir türlü fehmedemedik. Devletimizin “chief lexicographer”i elbette bir sebeple bunu yapmıştır.
Peki,  ilâhî kelimesinin kullanımdaki bütün anlamları böylece Sözlük’te yerini almış mıdır?
Dört başlık altında beş anlamlandırma var.
Mesela, bu Sözlüğün “ilahi”lerine bakarak Yahya Kemal’in ÅŸu cümlesini anlamak mümkün deÄŸildir: Genç Fatih, fethin ertesi günü eski an’aneyi yaÅŸatan ilâhîleri buldurdu; uzun uzadıya konuÅŸtular.
Burada “ilâhî” rahip, ruhanî anlamına geliyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Bursa’da Zaman ÅŸiirinde yer alan ÅŸu mısralar da bu tanımlamalarla tam olarak anlaşılamaz: Ovanın yeÅŸili, göğün mavisi / Ve minarelerin en ilâhîsi..
Burada Tanpınar’ın sadece “çok güzel, mükemmel” demek istemediÄŸini dikkatli bir göz seçebilir. Aynı zamanda “maneviyatlı, ruhaniyetli” denilmek istendiÄŸi âşikâr.
Türkçe Sözlük’ün “ilahi”lerine ne diyebiliriz bu durumda?
İlâhî Türkçe Sözlük!
Gelelim “chief  lexicographer”a.
Biz “sözlükçü, lügatçi” veya “kamusçu” demekten yanayız ve öyle söylüyoruz. Bir vesile ile, bizim “Devlet Sözlük Yazar mı?” kitabımızla ilgili bir soru üzerine, Dil Kurumu’nun sayın baÅŸkanı, akademik ünvanı ile maÄŸrurlanarak sözlükçülüğün “lexicographer”lara mahsus bir iÅŸ olduÄŸunu beyan buyurmuÅŸtu. Tercih onun! O bir “lexicographer” hatta “chief  lexicographer”! Bakarsınız, önümüzdeki baskıda deÄŸil dört, ondört ilahiye yer verir! ]]]  
           
 ________________________________________________________________________________________________ 
(1) Bu web-site’de TÃœRK MÙSIKÃŽSÄ° ana bölümü “TRT ve mùsıkîmizde ilim-dışı resmî uygulamalar” baÅŸlıklı bölümden bir paragraf: [[[ BAÅžBAKANIMIZ R. T. ERDOÄžAN’IN BÄ°LGÄ°LERÄ°NE ARZ OLUNUR:
24 Åžubat 2008  04.00’de Habertürk TV’da Kültür ve Turizm Bakanı ErtuÄŸrul Günay‘a araÅŸtırmacı-yazar Murat Bardakçı şöyle hitâb etti:
       (meâlen>) Kültür ve sanat topluluklarını bakanlığınız teÅŸkilâtından çıkarıp mahallî idârelere devretmek gibi bir projeniz veya düşünceniz olduÄŸu iÅŸitilmektedir. Batı’daki uygulama böyle ise de, sizin, bu projeyi, Türk klâsik ve sanat müziÄŸi toplulukları için düşündüğünüz; baleleler, senfoni orkestralarına dokunmayacağınız konuÅŸulmaktadır. Bu haberler doÄŸru ise, böyle bir ayrıcalık uygun mudur? Bakan, bu haberi yalanlamadı; haberin nasıl duyulduÄŸuna hayretini ifâde etti. Cevâbını reklâmlardan sonra verecekti. Reklâmlardan sonra bir cevâb alamadık. Åžimdi ÅŸahsî düşüncelerimi ifâde edeyim. (…..)  (…..)   (…..)
       3 Åžubat 2010 târihli ZAMAN gazetesinin KÃœLTÃœR-SANAT sahîfasında “Aynalıkavak Kasrı, Türk müziÄŸi merkezi oluyor” baÅŸlıklı uzun yazısındaki son paragrafda (….)   ]]]     
 
          (2) Kültür ve Turizm Bakanlığının kısa öz-geçmişi :
Millî EÄŸitim Bakanlığı bünyesinde “Kültür müsteÅŸarlığı” iken, 1971’de Kültür Bakanlığı;
1972’de, BaÅŸbakalık bünyesinde müsteÅŸarlık,
1974’de Kültür Bakanlığı,
1977’de Millî EÄŸitim ve Kültür Bakanlığı, aynı yıl: Kültür Bakanlığı,
1982’de Kültür ve Turizm Bakanlığı,
1989’da Kültür Bakanlığı,
28.04.2003  4848 numaralı Kanun ile Kültür ve Turizm Bakanlığı 
      
40 yılda bu kadar çok isim deÄŸiÅŸikliÄŸinin sebebini siyâsetçilerimizin incelemesi / inceletmesi gerekir. Benim nâçiz fikrim: En uygun isim “Millî EÄŸitim ve Kültür Bakanlığı” ise de; baÅŸ tarafdaki “Millî” sıfatı “Kültür” ile de iliÅŸkilendirilebilir endîşesi, “Anadolu aydınlanması” çalışanlarınca engel görülmektedir.
             
           03 AÄŸustos 2011 EK’i :
   Bu bakanlığın, “isim deÄŸiÅŸiklikleri” göstermesini, ben, şöyle mânâlandırıyorum:
   Yalnızca 1982! ve 2003! yıllarında, yâni saÄŸ iktidarlar zamânında “Kültür ve Turizm Bakanlığı” ismi kullanılmıştır.(SaÄŸ iktidar tehlikesi yoksa; “kültür ve turizm bakanlığı” terkîbi kullanılmamıştır!?!?)  
   Bu 2 târîhin iktidârı; yukarıda ortaklarını anlattığım “çaÄŸdaÅŸ / çakma kültür cephesi”ni telâşlandırdığından, henuz görevde olan yandaÅŸ bürokratlar harekete geçmiÅŸler; bir bakıma kendilerine yakın buldukları “turistik kültür“ü, henuz ustalık mertebesine ulaÅŸmamış iktidar sahiplerine kabûl ettirmiÅŸlerdir!!!???
    02 AÄŸustos 2011 SALI  STAR isimli gazete s.13’de Ä°BRAHÄ°M KÄ°RAS’ın köşe-yazısından:
     
      Yıllardır bu “yüzde iki”nin sesini duyuyoruz
     Tarhan Erdem dünkü Radikal’de Türkiye’de yaÅŸayan insanların “kendilerini dindarlık açısından nasıl tanımladıklarıyla ilgili” araÅŸtırmaların sonuçlarını yazdı.
      Buna göre, “dinin tüm gereklerini yerine getirenler” toplumun yüzde 10,5’ini oluÅŸturuyor.
       “Dinin gereklerini yerine getirmeye çalışanlar”ın oranı yüzde 56,7.
       Ve son olarak “inançlı olduÄŸu halde dinin gereklerini yerine getiremeyenler” ise yüzde 30,7 oranında.
       Demek ki Türk toplumunun yaklaşık yüzde 98’i -gereklerini yerine getir(e)mese bile- dinine baÄŸlı.
       Buna mukabil, Erdem’in verdiÄŸi bilgiye göre, kendilerini “dinin gereklerine pek inanmayan biri” olarak tanımlayanların oranı sadece yüzde 2,1. Demek ki sayıları bu kadar azmış!
       Oysa “sesi en fazla çıkan” kesim bunlar. Gazetelerde bunlar yazıyor, televizyonda bunlar konuÅŸuyor. Medyayı öteden beri bunlar yönetiyor. Edebiyat dünyasında, sanat piyasasında hep bunların sözü geçiyor. Türkiye’deki gazeteleri okuyanlar, televizyon kanallarını seyredenler bu ülkede “dinin gereklerine pek inanmayan biri”lerin oranının yüzde iki olduÄŸuna hayatta inanmaz!
04 AÄŸustos 2011 EK’i :
       Sayın Ä°brahim KÄ°RAS’ın söylediklerine katılıyorum.
       Yalnız; “Ä°slâmın, Ä°slâmiyetin” yerine, “dinin” kelimesinin kullanılması dikkatimi çekti. Sözünü ettiÄŸi “dindarlıkla ilgili” araÅŸtırmada “gayrı müslimlere de” mi sorular yöneltilmiÅŸtir?
70 yıl öncesi yazılmış kitaplarda “Ä°slâm”dan bahsetmek yasak idi.
Mùsıkî kitaplarında bile “Ä°slâmî Mùsıkî” veyâ “Ä°slâmda Mùsıkî” denemez, “Dînî Mùsıkî” baÅŸlığı atılır ve gayrı müslimlerin müziklerinden söz edilmez idi. Vahşî kapitalizm” olur da “Vahşî lâiklik” olmaz mı?(x).. Durum, tutum, ortam düzelmiÅŸ olsa bile; alışkanlıklardan hemen kurtulmak imkânsız. Şâir ne güzel söylemiÅŸ:
        Meclis-ii vaslında giryân olduÄŸum ma’zùùr tut;
        Bir tabîatdir ki kalmış gam zamânından bana!..
                                                            Recâîzâde Mahmùd Ekrem Bey
                                                         
                               ************************
                      10 AÄžUSTOS 2011EK’Ä° :
  KÃœLTÃœR ve TURÄ°ZM BAKANLIÄžI’NDA “MÄ°LLÃŽ KÃœLTÃœR”
 1- Bakanlığın ismi ve sebep olduğu aksaklıklar:
 Bakanlığa, bir “Bakan Yardımcısı” atanacak.. Bu “Bakan Yardımcısı” Turistik deneyimli mi olacak, Güzel Sanatlar uzmanı mı? Ä°nternet’e “bir turizm âlemi baÅŸarılısı”nın adı düşünce, ben de,  Millî san’atlarımız 5 uzmanının adını andım. “Turistik sanatlar, çaÄŸdaÅŸ sanatlar.. uzmanlarına imkân tanımamakla haksızlık etmiyor musun?” diyecek olanlara cevâbım: Özel Kanunlarla kurulmuÅŸ ve “Tüzel KiÅŸilik” zırhlarıyla Bakanlık içinde faal Genel Müdürlüklerin bulunduÄŸunu bilenler/öğrenenler, bu soruyu haksız ve yersiz bulurlar. (<10.08.2011)
 2- Yurdumuzda, 1940’lı yıllarda; “folklorik kültür baz alınarak lümpen proletarya kültürüne/kültürsüzlüğüne yöneliÅŸ hareketi” olup olmadığının; eÄŸer söz konusu ise ne gibi faâliyetler yapıldığının,  günümüzde hangi aÅŸamaya geldiÄŸinin inceleme konusu yapılması gerekir… (<04.95.2012)
       Köklü deÄŸiÅŸimler geçirildiÄŸini, web site’min TÃœRK MUSÄ°KÄ°SÄ° > Türk musikimizde ilim dışı resmî uygulamalar ve TÃœRK DÄ°L KURUMU sahîfalarında ayrıntılarıyla anlatmaÄŸa çalışmış olduÄŸuma işâretle yetiniyorum. Kültürümüzün bugün neleri benimseyip korumakta öncelik tanıdığını anlamak için, ilgili bakanlığın resmî web sitesine göz atacak; deÄŸerlendirmesini okuyucularımıza bırakacağım.
        T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı resmî web sitesinde; hizmet verilecek konular-müesseseler-kiÅŸiler.. 2 baÅŸlık altında anlatılmıştır: “Neredeyim: KÃœLTÃœR” ve “Neredeyim: TURÄ°ZM …
        Neredeyim: KÃœLTÃœR’de Türk kültürü hakkında bilgiler verildikten sonra, ayrıntılara geçilmekte ve 2 hizmet alanı kabul edilmektedir:
        HALK KÜLTÜRÜ , SANAT
HALK KÜLTÜRÜ ana-başlığı altındaki başlıklar. sırasıyla, şöyledir:
Gelenek-Görenek ve İnançlar, Halk Müziği, Çocuk Oyunları ve Oyuncakları, Geleneksel Türk Tiyatrosu (*), Geleneksel Giyim-Kuşam-Süslenme, Halk Mimarisi (Mimarsız Mimarlık)(**), Halk Edebiyatı, Bayramlar-Törenler-Kutlamalar. Halk Oyunları, Halk Sporları, Geleneksel El Sanatları, Halk Resmi, Geleneksel Türk Mutfağı.
        Görüşüm : HALK KÃœLTÃœRÃœ baÅŸlığı altında bildirilenlerin ilmî adı: TÃœRK FOLKLORU’dur. Bu hususda ilmî bilgi edinmek isteyenler, muhterem Kemal GÃœNGÖR’ün, TÃœRK YURDU isimli aylık derginin Haziran 1959 tarihli. 4-274 sayılı nüshasındaki “Folklorun Mânâ ve Mâhiyeti” baÅŸlıklı incelemedeki sınıflamayı dikkate almalılar(***)
        
        Türk kültürü, folklorundan mı ibârettir?
           DEVÂMI 11.07.2012
(19 Devlet -müziği?, Batı müziği?- Konservatuvarımızın tamâmının, Halk müziğimiz eğitimine ilgi duyma, önem(?) verme sebebi, aşağıda belirtilmiştir.<13.09.2012) 
        SANAT ana-başlığı altındaki alt-başlıklar, sırasıyla şöyledir:
Plastik Sanatlar, Sanatçılar (devlet sanatçısı ünvanını alanlar. …) , Opera ve Bale, Sinema, Müzik ve Sahne Sanatları, Türk Halk MüziÄŸi Koroları-Klasik Türk MüziÄŸi Koroları-Topluluklar, Tiyatro, Ä°stanbul Uluslararası Dans Yarışması(Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından, iki yılda bir … (****) .(<04.05.2012)  Åžu “bertaraf ediÅŸ kurnazlığı”na bakın: Soylu musikimiz, “Türk musikisi” bütünlüğü içinde konu edilmiyor da yalnızca “Klasik Türk MüziÄŸi Koroları” desteÄŸe lâyık görülüyor. Tırnak içindeki 4 kelimeden yalnızca “Türk” kelimesi bizden.. “Koro” bir sunuÅŸ ÅŸeklidir ve klasik musikimizle hiçbir alakası yoktur. “koroları” yerine yalnızca “toplulukları, dernekleri” demeyi onlar da bilirler, fakat ince fikirleri vardır. Türk halk musikisi bölgesel ve hattâ yöreseldir: Her ikisi de DoÄŸu Karadeniz Bölgesi’nde ise de Rize ile Artivin’in halk musikisi (çalgıları, raksları, kıyafetleri, sözleri yönünden) farklılıklar taşır. Fakat ÇAÄžDAÅžlarımız, sâdece, bir halk ezgisini gasb edip(Ä°NTÄ°HAL!)  çokseslendirmekle meÅŸgul olurlar. Bu, çokseslendirme, bir karakalem levhayı suluboya ile renklendirme gibidir buna Batılılar Barbarlık, Vandalizm derler. Türk halk ezgisini 12 sesli Batı notasıyla tesbit ve TAHRÄ°F ettikden sonra yaptıkları çok seslendirmeÄŸe ARANJMAN ve bu düzenlemeyi yapana da ARANJÖR denir ise de, ortaya çıkan melez(hibrid)  yapıtlarını “BESTE” diye tescil ettirip, kendilerini aranjör deÄŸil de KOMPOZÄ°TÖR-Bestekâr olarak tanıtırlar. Ä°ÅŸte, Kültür Bakanlığımızın Halk musikimize alâka göstermesi, intihâlci aranjörlerimizi maddî-mânevî tatmin sebeplidir.     
        Kültür mü?.. Bizde, soylusu ihmâle uğramış;
       İdhâl malıysa çaÄŸdaşı, Kànunla beslenir…
        …  1949>5441, 1957>6940, 1970>1309, 2003>(8,27.31. maddeleriyle) çaÄŸdaÅŸ 4848 … 
_________________
(*) Tanzimat’dan sonra benimsenen san’at ve âdetlere..  hiçbir ayrım yapmadan, istisnâ tanımadan, tiyatroya “geleneksel” denemez.
(**) “Mimarsız mimarlık” yanlış bir yakıştırma olmuÅŸtur.
(***) “FOLKLORUN MÂNÂ ve MÂHÄ°YETÄ°’nden: I-EDEBÃŽ FOLKLOR Halk Edebiyatı ve ÅŸifâhî mahsuller:  1.Ağıtlar 2.Atasözleri  3.Bilmeceler  4.Çocuk türküleri  5.Destanlar  6.Fıkralar  7.Hikâyeler  8.Masallar  9.Makàleler  10.Mâniler  11.Türküler (ÅŸiir formu olarak)  12.Tekerlemeler  13.Söz temsilleri ve tâbirler  14.Küfürler, bedduâlar ve hayırduâlar   II-HALK MÃœZİĞİ ve RAKSLAR: 1.Halk müziÄŸi (Türküler, KoÅŸmalar söyleyiÅŸ tarz ve icrâ ÅŸekli)  2.Rakslar (kadın, erkek, toplu veya ayrı müzikli veyâ müziksiz raks tarz ve ÅŸekilleri)   III-HALK TEMÂŞÂSI ve TÄ°YATRO  1.Köy temsilleri (oyun çıkartmalar)  2.Temsîlî veyâ taklîdî oyunlar 3.Karagöz, kukla ve ortaoyunu  4.Meddâhlık ve tulûât   IV- HALK ÂDET ve GELENEKLERİ  A-DoÄŸum ve çocukla ilgili âdet ve merâsimler  a.Hâmilelik ve aÅŸerme (aÅŸirme) b.çocuÄŸun cinsiyetine dâir inançlar  c.Ebe ve ebelikle ilgili âdet ve gelenekler d.Lohusalık ve lohusalıkla ilgili âdet ve inanışlar  e.DiÅŸ çıkması, ilk saç ve tırnak kesilmesiyle ilgili âdet ve merâsimler   B- Okula baÅŸlatma ile ilgili merasim ve âdetler   C-Sünnet merasimi   D-Evlenme ile ilgili âdet ve merâsimler a.Namzet seçimi  b.NiÅŸan  c.Nikâh  d.Düğün   E-Ölüm ve ölüye dâir inanışlar  a.Ölüm hakkında inanışlar, ruhla bedenin münâsebetleri  b.Ölüye karşı alâka  c.Cenâze töreni ve defin  d.Ölüyü anma ve arkasından yapılan merâsim    F-San’at, meslek ve umùmî meÅŸgaleler ile ilgili âdet ve merâsimler a.Çıraklık, kalfalık ve usta olma törenleri  b.San’at ve mesleklerin pîrlerine dâir inanışları  c.San’at ve meslekler hakkında telâkkîleri ve dereceleri  d.Usta ve kalfa münâsebetleri  e.Meslek ve san’atla ilgili töre ve yasalar    G-Takvimle ilgili merâsimler (yılın muayyen gün ve mevsimlerinde yapılan merâsimler, ÅŸenlik ve bayramlar)  a.Dünyâ ve tabîatla ilgili inanışlar  b.Ä°nsân, hayvân ve nebât gibi canlı yaratıklarla ilgili inanışlar  c.Zamânla (gün, ay, yıl ile) ilgili inanışlar  d.Evliyâlar ve peygamberler ile ilgili inanışlar    V- SOSYÂL ÖRF VE TEMÂYÃœLLER   1.Âile ve âile hukùku  2.Akrabâlık adları ve yakınlık dereceleri  3.Köy ve kasaba halkının birbirine ve yabancılara karşı durumları  4.Akrabalık ve sıhriyet dışında yaklaşımlar: (hemÅŸerilik, kan kardeÅŸliÄŸi, süt kardeÅŸliÄŸi ve kirvelik)   5.Dîn, mezheb ve tarîkat baÄŸlılığı   6.Husùsî hukùk telâkkîleri, kendi aralarında suç ve günâhın mâhiyeti  7.Kan gütme (kan dâvâı gütme)    VI-EKONOMÄ°K ÖRF VE TEMÂYÃœLLER  1.Pazarda ve pazar dışında alış-veriÅŸ temâyülleri  2.Ä°stihsâl faâliyetlerine dâir temâyüller ve gelenekler  3.Müşterek çalışmalar ve yardımlaÅŸma  4.Hayvancılık ve çobanlıkla ilgiliörf ve âdetler  5.Avcılık ve av hayvanlarıyla ilgili örf ve âdetler  6.Zirâat ve zirâat iÅŸciliÄŸi ile ilgili örf ve âdetler   VII- DÃŽNÃŽ VE SHRÃŽ Ä°NANIÅžLAR   1.Allah fikri, îtikad ve ibâdet tarzları  2.Eskiden kalma inanış ve din bakıyeleri  3.Sihrî inanış ve temâyüller (Büyü. fal, nazar=  4.C,n, peri hakkında inanışlar  5.BaÅŸka din ve mezhebe mensùb planlara karşı muâmeleleri   VIII- HALK TABÄ°BLİĞİ VE BAYTARLIÄžI  1.Hastalıklar ve sebepleri hakkındaki inanışlar  2.Tedâvî ÅŸekilleri  3.Tedâvî vâsıta ve çâreleri    IX- HALK TAKVÄ°MÄ° VE ASTRONOMİ  1.Gün, ay, yıl bilgileri  2.Kozmografik ve metoorolojik inanış ve düşünceler  3.UÄŸurlu ve uÄŸursuz günler .
                 
Devâm edecek 11.06.2012
____________________________________________                                                                   
(X)
     İngiliz normal, Fransız sert-lâiklikden yana;
   Bir devirdir uygular “vahşî lâiklik” Türkiye!..
                 ….. VEZÄ°N: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün …………………………………………………………………..     
         
         
                                                                                Devâm edecektir.
 
                                                  
                                     
              

Ä°lgiliMakaleler:

  • Ä°lgili Makale bulunamadı!..