ÖN-SÖZ :
“Yùnus Emre arùz şâiridir.” başlığını gören hocalarımız, “Yùnus Emre’nin şiirlerinden bazılarının arùz vezninde olduğu çok sayıda yazar tarafından ve yıllarca önce belirtilmiştir.” deyip tebessüm ederlerse acele etmiş olacaklardır. Kimseyi merakta bırakmamak için hemen belirteyim ki; Yùnus Emre, İran arùzu ile değil, ARAB ARÙZU ile şiir yazmıştır.
Konuya Giriş :
” İslâm Medeniyeti “ dergisi Ağustos 1973 Sayı 24’deki ” YUNUS EMRE’NİN BÜTÜN ŞİİRLERİ ARUZLA YAZILMIŞTIR ” başlıklı yazımın giriş bölümünü aynen ve tamâmen aktarıyorum :
[[ YUNUS Emre, şiirimizin klâsik çağı evvelinde yaşa- mış, kendisinden sonra gelen divan şairlerini ve halk edebiyatını az veya çok etkilemiş bir şairimizdir. Hakkındaki neşriyâtın, ne gaye ile olursa olsun son yıllarda artışı sevindiricidir. 1971 yılında Cahit Öztelli 273, Muzaffer Civelek 77; 1972’de Burhan Toprak 115, Naci Kasım 340, Faruk K. Timurtaş 192, Sabahattin Eyüboğlu 154, Hayri Selçuk 332, Ahmet Kabaklı 113; 1973’de: Abdülbâki Gölpınarlı 299 şiirle YUNUS EMRE isimli kitaplar neşretmişler dir. Bu edebiyat bilginleri ve yazarlarımız, Yunus Emre’nin büyük ölçüde hece veznini ve pek az da olsa arûzu kullandığını (Kasım’a göre 71, Timurtaş’a göre 60 kadar, Gölpınarlı’ya göre40, Öztelli’ye göre 21 şiir arûzla ölçülüdür; Kabaklı’ya, Selçuk’a göre şiirlerin çoğu hece vezniyle yazılmıştır; Toprak, Civelek ve ‘yapıt’ında Yûnus Emre’yi kitapsız, tapınmasız, törensiz, kıblesiz diyerek alkışlayan Eyüboğlu vezin mevzûunu işlememişlerdir) belirtmişlerdir. Bu 9 müdekkikden Kasım ve Gölpınarlı (Öztelli, 9 arûz şiirini belirtmiş) arûz vezninde teşhîs ettikleri şiirleri birer birer gösterdiklerinden, eserleri, bu mevzûdaki araştırmalarda fayda sağlayacak mâhiyetdedir.
Eserinin baskı târihi en yakın bulunan edebiyat âlimimizin neşrettiği 299 şiiri teker teker inceledik; istisnâsız arûzla yazılmış oldukları netîcesine vardık. Hepsi arûzla yazılmış bu şiirlerin büyük kısmının hece vezninde addedilmesinin şüphesiz mantıkî, samîmî sebepleri de vardır. Tafsîlâtı ileriye bırakarak kısaca be- lirtelim ki, dikkate alınmayan çeşitli zihaf unsurları bu intibâı uyandırmaktadır (Öztelli ve Timurtaş imâlelerden bahsetmişler, zihafları meskût geçmişlerdir). ( ….. ) ]]
O târihde Arab Arûzu’nu bilmediğimden, yukarıdaki alıntının son cümlesinde sözü edilen “zihaf unsurları”nı; L, R, T, M, Ç, Z, Ş, H, F, K, Y harflerinin bâzan okunmadıklarını ve veznin bu şekilde korunduğunu tesbitle yetinebilmiştim.
Ertesi yıl; Ken’an Rifâî merhûmun, sıkca okunan ve ilk mısraı :
“Mevlâye salli ve sellim dâimen ebeden” Rast ilâhîsi dikkatimi çekdi: 3, 4. mısra’lar İmâm Buseyrî’nin Kasîde-i Bürde’sindendi ve başdaki Müstef’ilün’ün ilk hecesinde zihaf yapılıyor ve Mütef’ilün gibi okutuluyordu; bu ise, bütün zihaflar gibi “çirkin” sayılırdı; İmâm Buseyrî’den böyle bir tasarruf beklenemezdi. Bu Kasîdeyi bütünüyle veren bir kitabı inceledim; vezin husûsunda bilgi vermiyordu. Sahaflarda Muzaffer Ozak merhûma gittim; bana aynı kitabı teklîf edince, beni tatmîn etmediğini, ilmî bir eser aradığımı söyledim. Osmanlı alfabesini bildiğimi sorup öğrendikfen sonra Mekkî Efendi merhûmun TEVESSÜL başlıklı eserini satmağa râzı oldu. Tevessül’ü inceledikden sonra Arab Arûzu hakkında fikir edindim. İslâm Medeniyeti de kapanmış olduğundan bir yazı yazamadım. 15 yıl sonra; Aralık 1989 târih, 427 sayılı Musiki Mecmuası’ında “M. Konyalı” müsteâr ismimle yazdığım “Güftenin Veznini Bulmada Hatalar” başlıklı incelememin, konumuzla ilgili bölümünü aynen buraya aktarıyorum:
[[ BİLMEDİĞİMİZ ARAP ARUZU Rast/Sofyan İlâhî Beste: Ken’an Rifâî (1867-1950) Güfte (Kasîde-i Bürde’den) İmam Buseyrî (13.yy)
Mevlâye salli ve sellim dâimen ebeden
Alâ Habîbike hayri’l-Hakkı küllihimi
Emin tezekküri ciyrânin bizî selemi
Mezecte dem’an cerâ min mukletin bidemi
Vezni, Bahr-i Basit’dendir: Müstef’ilün fâilün müstef’ilün fâilün a) Arap arûzuna mahsus “haben illeti” ile Müstef’ilün’ ün”s” harfi kaldırılınca Mütef’ilün kalır ki bu Mefâilün’dür. Haben illetine uğramışsa “mahbun”, uğramamışsa “sâlim” denir. b) Fâilün’ün mahbun şekli Feilün’dür. Esas vezin Müstef’ilün fâilün müstef’ilün fâilün olup, şâir, bu 4 parçacıktan istedikleri yerine mahbun şekillerini koyarak 1 vezni 16 vezin hâline getirip aynı şiirde kullanır. Bu sayede şiir âhengi yeknesaklıkdan kurtulur ve zihafa, imâleye gerek kalmaz. Sâlim parçacıkları (A), (B) ve mahbun şekillerini (a), (b) ile gösterirsek 16 kalıbı şöyle gösterebiliriz: ABAB, ABAb, ABaB, ABab, AbAB, AbAb, AbaB, Abab, aBAB, aBAb, aBaB, aBab, abAB, abaB, abAb, abab. (( YENİ NOTUM: Harflerle gös- terilen vezinparçacıklarını(efâil ü tefâil’i);”mütef’ilün”ün mefâilün demek olduğunu hatırlatarak konbinasyonlarını açıkca ifâde edelim: 1.Müstef’ilün fâilün müstef’ilün fâilün 2.Müstef’ilün fâilün müstef’ilün feilün 3.Müstef’ilün fâilün mütef’ilün fâilün 4.Müstef’- ilün fâilün mütef’ilün feilün 5.Müstef’ilün feilün müs’tef’ilün fâilün 6.Müstef’ilün feilün müstef’ilün feilün 7.Müstef’ilün feilün mütef’- ilün fâilün 8.Müstef’ilün feilün mütef’ilün feilün 9.Mütef’ilün fâilün müstef’ilün fâilün10.Mütef’ilün fâilün müstef’ilün feilün 12.Mütef’- ilün fâilün mütef’ilün fâilün 13.Mütef’ilün fâilün mütef’ilün feilün 14.Mütef’ilün feilün müstef’ilün fâilün 15.Mütef’ilün feilün müstef’ ilün feilün 16.Mütef’ilün feilün mütef’ilün feilün -DÜZELTME: Bir evvelki yazımdaki hatâ düzeltilmiştir- ))
Kasîde-i Bürde’nin ilk beyiti :
Emin tezek : Mefâilün (Mahbun)
küri ciy : feilün (Mahbun)
rânin biziy : müstef’ilün (Sâlim)
selemin : feilün (Mahbun)
Mezecte dem : Mefâilün (Mahbun)
an cerâ : fâilün (Sâlim)
min mukletin : müstef’ilün (Sâlim)
bidemin : feilün (Mahbun)
(( YENİ NOTUM: İlk mısra’da 15 ve ikinci mısra’da 10 numarada gösterilen kalıplar kullanılmıştır. )) ]]
XIII.yy.da; Hz.Mevlânâ, İran’dan getirdiği arûzu kullanmıştır, çünkü şiirleri Türkçe değil Farsçadır. Yûnus Emre ise, pek çok çeşidi olan -ve hatâ sayılmayan!- zihaflarla karakterize Arab arûzu ile Türkçe şiir yazmıştır. San’at dili Farsca kabûl edildiğinden Osmanlı Türkçesinde Farsça kelimeler çoğalmış, şâirlerimizce İran arûzu (Acem arûzu) kullanılmış ve Arab arûzu unutulmuştur. İran’dan, küçük değişikliklerle alınan Türk arûzunu, bilenlerin pek az kaldığı ve zevkine varabilenlerin hemen hiç kalmadığı; Prof. Dr. İ. Ü.’in, TÜRK DİLİ dergisi Ağustos 1993 tarihli 500. sayısında çıkan şu sözleriyle belgelenmektedir: [ Burada kendimi soyutlamadan konuyla ilgili bütün üniversite öğretim üyelerine sormak istiyorum: Aruzla yazılmış bir şiirin veznini ilk mısraından yahut ilk beytinden duyabiliyor muyuz? Yoksa açık kapalı işaretleriyle vezin bulmaya mı çalışıyoruz? Bir de mezun ettiğimiz Türk dili ve edebiyatı öğretmeni adayı olan öğrencilerimize bakalım: (…..) ]
Günümüzdeki durumu belirtmek için ben de şunları ilâve edeyim: Bugün, arûzla yazan şâirlerimizin -ki çoğunlukla ‘güfte’lerini görebilmekteyiz- hiçbiri edebiyat fakültelerimizde okumamışlardır!.. Çok sayıda Yûnus ve şiirleri vardır; bunların Yûnus Emre’ye âidiyetini araştırırken, “Arab arûzu faktörü”nün de dikkate alınması gerekir. Bu araştırmalarda, Abdülbâkî Gölpınarlı’nın hazırladığı dîvânın tercîh edilmesi kanâatindeyim. 06.07.2005
Abdülbâkî Gölpınarlı merhûmun eseri: YUNUS EMRE Hayatı ve Bütün Şiirleri “Altın Kitaplar Yayınevi” Üçüncü Baskı : Şubat 1973 508 sahîfe ÖNSÖZ: 7-16; YUNUS EMRE: 17-46; [ Yûnus Emre’nin şiirleri, Romen rakamlarıyle I – CCXCIX diye sıralanmış ve 299 şiir konularına göre bölümlere ayrılmış : ]
I. Ölüm – Ölümsüzlük: I. XXIX; II. Zâhitlik: XXX – XLIV;
III. Mecâzî aşk – Gerçek aşk: XLV – CIII; IV. Gerçek
Yolculuğu (Sülûk):CIV – CXIV; V. Kendinden Geçiş – Türlü boyayla boyanış (Cezbe – Telvin): CXV – CLXII; VI. İnanca
ait kıssalar: CLXIII – CLXIX; VII. Gurbet: CLXX – CLXXIII;
VIII. İlim – İrfan: CLXXIV – CLXXXIV; IX. Doğru yola
çağrı (İrşad): CLXXXV – CCXLIII; X. Kendini arayış
(Melâmet): CCXLIV – CCLV; XI. Dünya Görüşü: CCLVI – CCXCIX(sahîfe 416) AÇIKLAMA: s.4i7 – 472
SÖZLÜK: 473 – 508 ] Merhum Gölpınarlı, şu bilgiyi veriyor: “Yunus Emre’nin bütün şiirlerini ihtiva eden bu esere İstanbul Süleymaniye Kütüphanesine mülhak Fatih Kitapları arasında 2889 No.da kayıtlı Divan esas ittihaz edilmiştir. s.45″(1)
Merhum Gölpınarlı, günümüzdeki okuyucularını düşünerek, eskimiş olan kelimeleri değiştirdiğini ifâde etmiştir(2) s.44’den: Canlı bir yapı olan dil, çağlara göre değişiyor. Evvelce “oldı, buldı”, lehçeye göre “kangı, hansı” gibi sözler, bugün, hem zamânın akışı, hem söyleyen toplumun lehçesi bakımından “oldu, buldu”, “hangi” olmuş.(3) ( … ) Şimdi bu eserle, Yunus’un şiirlerini, mümkün olduğu kadar bu günün diliyle, dil özellikleriyle sunmaya gayret ettik. Sözgelimi, Yunus, zamanın konuşmasına göre “olup, olarak, gelip, gelerek, gelince, olunca, koyun, deyiniz, o, şu, onlar, bunlar” yerine “oluban – olubanı, geliben – gelibeni, gelincek, geliceğiz, olıcak, kon, deniz, ol, şol, onlar, bunlar”, “çekeyim, olayım” yerine çok defa “çekeyin, olayın”, “benim, fârığım” yerine “benvenin – benvenim, fârığven” diyor.(4)
“Nerde, nerdeki”, Yunus’ta “kanda, kandagı” oluyor. Dâimîlik anlamını da veren istkbâl sîgası, “kalısar, olusar”, gereklilik bildiren, istikbâl sigasıyla da kullanılabilen “olmalı, olması gerek” gibi iltizâmî sigalar, “geliserem, olası” tarzında ifâde ediliyor. Hattâ “olsaydı, yoksa” yerine “olurmısa, yogımıssa” sözlerini görüyoruz.(5) “K” harfleri, “bahaduram”da olduğu gibi “H” harfiyle söyleniyor. Bir de Yunus, bilhassa aruzla yazdığı zaman,
imâleler müstesnâ, vezin yüzünden bâzı sözlerde tasarruflarda bulunuyor. “Aşağı, aşağılık, aşağılıkla yerine “aşak”, “aşaklıkla”, “gaafil” yerine “gafil”, “tâatın, fâide, kaide, doğruluk, bâki, ışık, âşık, sâate” sözleri, vezin zoruyla “tâatın, fayda, yahut fayide, doğruluk, bakıy, ışık, saâte”, “kime” sözü yerine ve vezne göre “kimsene kimesne”, değer anlamına “bahâ”, “bâha”, hattâ “nesne”, “nese” oluveriyor.
Gölpınarlı’nın bu konudaki son cümlesini temel harflerle aktarıyorum: BİZ BU ÖZELLİKLERDE, VEZNE, ANLAMA DOKUNMAMAK ŞARTIYLE BU GÜNÜN KONUŞMA TARZINA UYMAYI GEREKLİ BULDUK; FAKAT DOKUNAMADIKLARIMIZI DA OLDUĞU GİBİ BIRAKTIK.
“Yûnus Emre şiirleri(*)”nde “arûz araştırması” öncesinde, elimizdeki metinde yapılmış tasarrufları belirttikse de bu kâfî değildir ve “Arab arûzu” hakkında da, -muhterem Prof.Dr.Kemal Eraslan’ın dilimize kazandırdığı MÎZÂNU’L-EVZÂN!dan, -sahîfe numaraları da vererek- özetler sunacağım.(6)
8 ana cüz (efâîl ü tefâîl) şunlardır: 1.Feûlün 2.Fâilün 3.Mefâilün 4.Müstef’ilün 5.Fâilâtün 6.Mef’ûlâtü 7.Müfâaletün 8.Mütefâilün (s.177)(7) Arûz kalıplarında kullanılan diğer parçacıklar (Feilün, Feilâtün, Mef’ûlü, Mefâilün….) bu ana kalıplardan, “illet” vayâ “zihaf” denen faktörlerin kullanılmasıyle meydana gelmiştir.(8)
(1)Esas ittihaz olunan Divan -konularına göre bölümler hâlinde bulunmadığı muhakkaktır- nazım şekillerine göre bölümleri var mıdır? münâcâtla başlamış mıdır? alfabetik midir?.. Bunlar bildirilmemiştir.
(2) Bu husus; vezin araştırmasını güçleştirecek, araştırmacıyı, eski kelimeyi “tahmin ederek” çalışmak zorunda bırakacaktır. Keşke dipnotlarla belirtse idi..
(3) Bildirilen değişikliklerin vezin araştırmasında mahzûru yok; çünkü hepsi aynı vezinde.. Fakat diğer değişiklikler?.. Yunus mu? Yûnus mu? ve benzeri transkripsiyon konuları da var..
(4) “benim” ve “fârığım”ın Yûnus Emre’deki -aslolan- karşılıkları,
vezinleri bakımından birbirlerinden farklı ve dolayısıyla araştırma yapanı yanıltıcı..
(5) Dipnot:4’deki sözlerimizi tekrarlayabiliriz.
(6) Alî-şîr Nevâyî MÎZÂNU’L-EVZÂN (Vezinlerin terazisi) Hazırlayan: Prof. Dr. Kemal ERASLAN Ankara, 1993 Türk Dil Kurumu Yayınları: 568
(7) 8 ana cüz(efâil ü tefâil) de, uzun ve kısa hecelerin birbirlerini takip etmelerinden meydana gelir. Uzun hece: sessiz harfle veya uzatılmış sesli harfle biten hecedir. Kısa hece: uzatılmamış sesli harfle biten hecedir. “işâret” kelimesini ele alalım: i-şâ-ret kısa-uzun-uzun. “Uzun”, 1 birim ve “kısa” ise 1/2 birimdir. Uzun hece TEN veyâ NEN ile (başta ise Ten, sonda ise Nen ile); kısa hece ise TE veyâ NE veyâ Nİ ile belirtilir. Kısa, uzun hece kombinasyonları ve isimleri şöyledir:(s.2)
TEN(sebeb-i hafif), TENE(sebeb-i sakîl);TENEN(vefed-i mecmu’), TENNİ(veted-i mefruk); TENENEN(fâsıla-i sügrâ), TENENENEN
(fâsıla-i kübra). [ fâsıla-i sügrâ=sebeb-i sakil+sebeb-i hafif; fâsıla-i kübrâ=sebeb-i sakil+veted-i mecmu’ ] [ Kısa hece yarım birimdir ve bu sebeple, tek başına uzun hece(Ten ..) vardır, tek başına kısa hece(Te ..) yoktur. ] 8 ana cüzün sebeb,veted ve fâsıla’dan nasıl meydana geldikleri s.177’de açıklanmıştır; fikir edinilmesi için ikisini aktarıyorum: (Fâilâtün: sebeb-i hafif+veted-i mecmû’+ sebeb-i hafif ; Mütefâilün: fâsıla-i sügrâ+veted-i mecmû’ veyâ sebeb-i sakîl+sebeb-i hafîf+veted-i mecmû’).
TEN TENE TENEN TENNİ TENENEN TENENENEN ‘ in hatırlanması için ben şu tekerlememi kullanıyorum: SEN NİYE BİZİM ŞANLI KAPIDAN GİREMEDİN
(8) s.179 ve s.198’den:
FEÛLÜN’ün zihafları, furûu: kabz(makbûz) feûlü, kasr(maksûr) feûl, mahzûf(hazf) feal, selm(eslem), serm(esrem) fa’lü, beter(ebter) Fa’;
FÂİLÜN’ün zihafları, fürûu: habn(mahbûn) feilün, kat'(maktû’) fa’lün, mahbûn-ı maktû’ feal;
MEFÂÎLÜN’ün zihâfları, fürûu: kabz(makbûz) mefâilün, keff(meklûf) mefâîlü, harm(ahrem) mef’ûlün, harb(ahreb) mef’ûlü, şeter(eşter)fâiün, hazf(mahzûf) feûlün, kasr(maksûr), hetm(ehtem), cebb(mecbûb), zelel(ezell) fâ’, beter(ebter); MÜSTEF’İLÜN’ün zihâfları, fürûu: habn(mahbûn) mefâilün, tayy(matvî) müfteilün, kat'(maktû’) mef’ûlün, tahlî'(muhalla’) feûlün, hazz(ehazz)fa’lün, ref'(merfû’) fâilün, habl(mahbûl) feiletün, izâle(müzâl) müstef’ilân, terfîl(müreffel) müstef’ilâtün, mahbûn-ı müreffel mefâilâtün, matvî-i müreffel müfteilâtün, şekl(meşkûl) mefâilü …..
Yûnus Emre nâdiren kullandığından kitapda anlatılan diğer 4 ana cüzden (=sâlim cüzden) alıntılar yapılmamıştır.
Şu enterasan husus da dikkate alınmalıdır: (Aslî, Sâlim) dediğimiz cüzler, diğer bir aslî cüzün fer’î şekli de olabilir!!. 1 – 2 örnek : Feûlün; Mefâîlün’ün mahzûf fer’i, veyâ Müstef’ilün’ün mahalla’ fer’i veyâ Mef’ûlâtü’nün mahbûn-ı mekşûf fer’i olabilir.
Fâilün; Mefâîlün’ün eşter fer’i veyâ Müstef’ilün’ün merfû’ fer’i veyâ Fâilâtün’ün mahzûf fer’i veyâ Mef’ûlâtü’nün matvî-i mekşûf fer’i olabilir.