Yunus Emre Aruz Şâiridir

Son Güncelleme: Cuma, Temmuz 21st, 2017 | Kategori: KLÂSÄ°K TÃœRK ŞİİRÄ°| Etiketler:  | Tags: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

        Yùnus Emre arùz şâiridir
 (( 19.05.2016 Eki:Bugünkü SÖZCÃœ gazetesi s.4’de “Arınç’tan zehir zemberek sözler” baÅŸlıklı yazının sonu: Arınç sözlerini Yunus Emre’den ÅŸu dizelerle bitirdi: “Yerden göğe küp dizseler/Birbrine bent etseler/Altından birin çekseler/Seyreyle sen gümbürtüyü..” Bu 4 mısralı ÅŸiirin vezni: Müstef’ilün müstef’ilün’ dür. Fakat 3. mısrasa vezin bozulmaktadır ve sebebini de Gölpınarlı, bizlere misalleriyle açıklamıştır. Ben de ÅŸunu bildireyim:3. mısra: Birin altından çekseler.olabilir. ÖZET: Aruz bilmek; metin tashihi, metin tamiri.. konularda da imkân verir.)) 

 

     ÖN-SÖZ :

              “Yùnus Emre arùz şâiridir.” baÅŸlığını gören hocalarımız, Yùnus Emre’nin ÅŸiirlerinden bazılarının arùz vezninde olduÄŸu çok sayıda yazar tarafından ve yıllarca önce belirtilmiÅŸtir.deyip tebessüm ederlerse acele etmiÅŸ olacaklardır. Kimseyi merakta bırakmamak için hemen belirteyim ki;  Yùnus Emre,  Ä°ran arùzu ile deÄŸil, ARAB ARÙZU ile ÅŸiir yazmıştır.

 

      Konuya Giriş : 

 

                   ” Ä°slâm Medeniyeti “ dergisi AÄŸustos 1973 Sayı 24’deki ” YUNUS EMRE’NÄ°N BÃœTÃœN ŞİİRLERÄ° ARUZLA YAZILMIÅžTIR ” baÅŸlıklı yazımın giriÅŸ bölümünü aynen ve tamâmen aktarıyorum :

      [[ YUNUS Emre, ÅŸiirimizin klâsik çağı evvelinde yaÅŸa- mış, kendisinden sonra gelen divan ÅŸairlerini ve halk edebiyatını az veya çok etkilemiÅŸ bir ÅŸairimizdir. Hakkındaki neÅŸriyâtın, ne gaye ile olursa olsun son yıllarda artışı sevindiricidir. 1971 yılında Cahit Öztelli 273, Muzaffer Civelek 77; 1972’de Burhan Toprak 115, Naci Kasım 340, Faruk K. TimurtaÅŸ 192, Sabahattin EyüboÄŸlu 154, Hayri Selçuk 332, Ahmet Kabaklı 113; 1973’de: Abdülbâki Gölpınarlı 299 ÅŸiirle YUNUS EMRE isimli kitaplar neÅŸretmiÅŸler dir. Bu edebiyat bilginleri ve yazarlarımız, Yunus Emre’nin büyük ölçüde hece veznini ve pek az da olsa arûzu kullandığını (Kasım’a göre 71, TimurtaÅŸ’a göre 60 kadar, Gölpınarlı’ya göre40, Öztelli’ye göre 21 ÅŸiir arûzla ölçülüdür; Kabaklı’ya, Selçuk’a göre ÅŸiirlerin çoÄŸu hece vezniyle yazılmıştır; Toprak, Civelek ve ‘yapıt’ında Yûnus Emre’yi kitapsız, tapınmasız, törensiz, kıblesiz diyerek alkışlayan EyüboÄŸlu vezin mevzûunu iÅŸlememiÅŸlerdir) belirtmiÅŸlerdir. Bu 9 müdekkikden Kasım ve Gölpınarlı (Öztelli, 9 arûz ÅŸiirini belirtmiÅŸ) arûz vezninde teÅŸhîs ettikleri ÅŸiirleri birer birer gösterdiklerinden, eserleri, bu mevzûdaki araÅŸtırmalarda fayda saÄŸlayacak mâhiyetdedir.

      Eserinin baskı târihi en yakın bulunan edebiyat âlimimizin neÅŸrettiÄŸi 299 ÅŸiiri teker teker inceledik; istisnâsız arûzla yazılmış oldukları netîcesine vardık.   Hepsi arûzla yazılmış bu ÅŸiirlerin büyük kısmının hece vezninde addedilmesinin şüphesiz mantıkî, samîmî sebepleri de vardır. Tafsîlâtı ileriye bırakarak kısaca be- lirtelim ki, dikkate alınmayan çeÅŸitli zihaf unsurları bu intibâı uyandırmaktadır (Öztelli ve TimurtaÅŸ imâlelerden bahsetmiÅŸler, zihafları meskût geçmiÅŸlerdir).   ( ….. ) ]]

         O târihde Arab Arûzu’nu bilmediÄŸimden, yukarıdaki alıntının son cümlesinde sözü edilen “zihaf unsurları”nı; L, R, T, M, Ç, Z, Åž, H, F, K, Y harflerinin bâzan okunmadıklarını ve veznin bu ÅŸekilde korunduÄŸunu tesbitle yetinebilmiÅŸtim.  

   Ertesi yıl; Ken’an Rifâî merhûmun, sıkca okunan ve ilk mısraı :

“Mevlâye salli ve sellim dâimen ebeden” Rast ilâhîsi dikkatimi çekdi: 3, 4. mısra’lar Ä°mâm Buseyrî’nin Kasîde-i Bürde’sindendi ve baÅŸdaki Müstef’ilün’ün ilk hecesinde zihaf yapılıyor ve Mütef’ilün gibi okutuluyordu; bu ise, bütün zihaflar gibi “çirkin” sayılırdı; Ä°mâm Buseyrî’den böyle bir tasarruf beklenemezdi. Bu Kasîdeyi bütünüyle veren bir kitabı inceledim; vezin husûsunda bilgi vermiyordu. Sahaflarda Muzaffer Ozak merhûma gittim; bana aynı kitabı teklîf edince, beni tatmîn etmediÄŸini, ilmî bir eser aradığımı söyledim. Osmanlı alfabesini bildiÄŸimi sorup öğrendikfen sonra Mekkî Efendi merhûmun TEVESSÃœL baÅŸlıklı eserini satmaÄŸa râzı oldu. Tevessül’ü inceledikden sonra Arab Arûzu hakkında fikir edindim. Ä°slâm Medeniyeti de kapanmış olduÄŸundan bir yazı yazamadım.    15 yıl sonra;   Aralık 1989 târih, 427 sayılı Musiki Mecmuası’ında “M. Konyalı” müsteâr ismimle yazdığım “Güftenin Veznini Bulmada Hatalar” baÅŸlıklı incelememin, konumuzla ilgili bölümünü aynen buraya aktarıyorum:

       [[ BÄ°LMEDİĞİMÄ°Z  ARAP ARUZU    Rast/Sofyan Ä°lâhî     Beste: Ken’an Rifâî (1867-1950)    Güfte (Kasîde-i Bürde’den) Ä°mam Buseyrî (13.yy)

               Mevlâye salli ve sellim dâimen ebeden 

               Alâ Habîbike hayri’l-Hakkı küllihimi

               Emin tezekküri ciyrânin bizî selemi 

               Mezecte dem’an cerâ min mukletin bidemi

    Vezni, Bahr-i Basit’dendir: Müstef’ilün fâilün müstef’ilün fâilün a) Arap arûzuna mahsus “haben illeti” ile Müstef’ilün’ ün”s” harfi kaldırılınca Mütef’ilün kalır ki bu Mefâilün’dür. Haben illetine uÄŸramışsa “mahbun”, uÄŸramamışsa “sâlim” denir. b) Fâilün’ün mahbun ÅŸekli Feilün’dür. Esas vezin Müstef’ilün fâilün müstef’ilün fâilün olup, şâir, bu 4 parçacıktan istedikleri yerine mahbun ÅŸekillerini koyarak 1 vezni 16 vezin hâline getirip aynı ÅŸiirde kullanır. Bu sayede ÅŸiir âhengi yeknesaklıkdan kurtulur ve zihafa, imâleye gerek kalmaz. Sâlim parçacıkları (A), (B) ve mahbun ÅŸekillerini (a), (b) ile gösterirsek 16 kalıbı şöyle gösterebiliriz: ABAB, ABAb, ABaB, ABab, AbAB, AbAb, AbaB, Abab, aBAB, aBAb, aBaB, aBab, abAB, abaB, abAb, abab.  (( YENÄ° NOTUM:  Harflerle gös- terilen vezinparçacıklarını(efâil ü tefâil’i);”mütef’ilün”ün mefâilün demek olduÄŸunu hatırlatarak konbinasyonlarını açıkca ifâde edelim: 1.Müstef’ilün fâilün müstef’ilün fâilün  2.Müstef’ilün fâilün müstef’ilün feilün  3.Müstef’ilün fâilün mütef’ilün fâilün 4.Müstef’- ilün fâilün mütef’ilün feilün 5.Müstef’ilün feilün müs’tef’ilün fâilün 6.Müstef’ilün feilün müstef’ilün feilün  7.Müstef’ilün feilün mütef’- ilün fâilün 8.Müstef’ilün feilün mütef’ilün feilün 9.Mütef’ilün fâilün müstef’ilün fâilün10.Mütef’ilün fâilün müstef’ilün feilün 12.Mütef’- ilün fâilün mütef’ilün fâilün 13.Mütef’ilün fâilün mütef’ilün feilün 14.Mütef’ilün feilün müstef’ilün fâilün 15.Mütef’ilün feilün müstef’ ilün feilün  16.Mütef’ilün feilün mütef’ilün feilün  -DÃœZELTME: Bir evvelki yazımdaki hatâ düzeltilmiÅŸtir-  ))

     Kasîde-i Bürde’nin ilk beyiti :  

      Emin tezek      :  Mefâilün     (Mahbun)

      küri ciy            :  feilün          (Mahbun)  

      rânin biziy       :  müstef’ilün  (Sâlim)

      selemin            :  feilün           (Mahbun)

      Mezecte dem   : Mefâilün      (Mahbun)

      an cerâ            : fâilün            (Sâlim)

      min mukletin   : müstef’ilün   (Sâlim)

      bidemin           : feilün            (Mahbun)

           (( YENÄ° NOTUM: Ä°lk mısra’da 15 ve ikinci mısra’da 10 numarada gösterilen kalıplar kullanılmıştır. )) ]]

      XIII.yy.da; Hz.Mevlânâ, Ä°ran’dan getirdiÄŸi arûzu kullanmıştır, çünkü ÅŸiirleri Türkçe deÄŸil Farsçadır. Yûnus Emre ise, pek çok çeÅŸidi olan -ve hatâ sayılmayan!- zihaflarla karakterize Arab arûzu ile Türkçe ÅŸiir yazmıştır. San’at dili Farsca kabûl edildiÄŸinden Osmanlı Türkçesinde Farsça kelimeler çoÄŸalmış, şâirlerimizce Ä°ran arûzu (Acem arûzu) kullanılmış ve Arab arûzu unutulmuÅŸtur. Ä°ran’dan, küçük deÄŸiÅŸikliklerle alınan Türk arûzunu, bilenlerin pek az kaldığı ve zevkine varabilenlerin hemen hiç kalmadığı; Prof. Dr. Ä°. Ãœ.’in, TÃœRK DÄ°LÄ° dergisi AÄŸustos 1993 tarihli 500. sayısında çıkan ÅŸu sözleriyle belgelenmektedir:                              [ Burada kendimi soyutlamadan konuyla ilgili bütün üniversite öğretim üyelerine sormak istiyorum: Aruzla yazılmış bir ÅŸiirin veznini ilk mısraından yahut ilk beytinden duyabiliyor muyuz? Yoksa açık kapalı iÅŸaretleriyle vezin bulmaya mı çalışıyoruz? Bir de mezun ettiÄŸimiz Türk dili ve edebiyatı öğretmeni adayı olan öğrencilerimize bakalım: (…..) ]

Günümüzdeki durumu belirtmek için ben de ÅŸunları ilâve edeyim: Bugün, arûzla yazan şâirlerimizin -ki çoÄŸunlukla ‘güfte’lerini görebilmekteyiz-  hiçbiri edebiyat fakültelerimizde okumamışlardır!..                                                                                                                                           Çok sayıda Yûnus ve ÅŸiirleri vardır; bunların Yûnus Emre’ye âidiyetini araÅŸtırırken, “Arab arûzu faktörü”nün de dikkate alınması gerekir.     Bu araÅŸtırmalarda, Abdülbâkî Gölpınarlı’nın hazırladığı dîvânın tercîh edilmesi kanâatindeyim. 06.07.2005

   Abdülbâkî Gölpınarlı merhûmun eseri: YUNUS EMRE  Hayatı ve Bütün Åžiirleri   “Altın Kitaplar Yayınevi”  Üçüncü Baskı   : Åžubat 1973    508 sahîfe  ÖNSÖZ: 7-16;  YUNUS EMRE:  17-46; [ Yûnus Emre’nin ÅŸiirleri, Romen rakamlarıyle I – CCXCIX diye sıralanmış ve 299 ÅŸiir  konularına göre bölümlere ayrılmış : ]

I. Ölüm – Ölümsüzlük:  I. XXIX;        II. Zâhitlik: XXX – XLIV;

III. Mecâzî aÅŸk – Gerçek aÅŸk: XLV – CIII;             IV. Gerçek

YolculuÄŸu (Sülûk):CIV – CXIV; V. Kendinden GeçiÅŸ – Türlü boyayla boyanış (Cezbe – Telvin): CXV – CLXII;         VI. Ä°nanca

ait kıssalar: CLXIII – CLXIX;      VII. Gurbet: CLXX – CLXXIII;

VIII. Ä°lim – Ä°rfan: CLXXIV – CLXXXIV;               IX. DoÄŸru yola

çaÄŸrı (Ä°rÅŸad): CLXXXV – CCXLIII;                   X. Kendini arayış

(Melâmet): CCXLIV – CCLV;                         XI. Dünya Görüşü: CCLVI – CCXCIX(sahîfe 416)                AÇIKLAMA: s.4i7 – 472

SÖZLÃœK: 473 – 508 ] Merhum Gölpınarlı, ÅŸu bilgiyi veriyor: “Yunus Emre’nin bütün ÅŸiirlerini ihtiva eden bu esere Ä°stanbul Süleymaniye Kütüphanesine mülhak Fatih Kitapları arasında 2889 No.da kayıtlı Divan esas ittihaz edilmiÅŸtir. s.45″(1)

          Merhum Gölpınarlı, günümüzdeki okuyucularını düşünerek, eskimiÅŸ olan kelimeleri deÄŸiÅŸtirdiÄŸini ifâde etmiÅŸtir(2) s.44’den:     Canlı bir yapı olan dil, çaÄŸlara göre deÄŸiÅŸiyor.  Evvelce “oldı, buldı”, lehçeye göre “kangı, hansı” gibi sözler, bugün, hem zamânın akışı, hem söyleyen toplumun lehçesi bakımından “oldu, buldu”, “hangi” olmuÅŸ.(3)      ( … )      Şimdi bu eserle, Yunus’un ÅŸiirlerini, mümkün olduÄŸu kadar bu günün diliyle, dil özellikleriyle sunmaya gayret ettik.  Sözgelimi, Yunus, zamanın konuÅŸmasına göre “olup, olarak, gelip, gelerek, gelince, olunca, koyun, deyiniz, o, ÅŸu, onlar, bunlar” yerine “oluban – olubanı, geliben – gelibeni, gelincek, geliceÄŸiz, olıcak, kon, deniz, ol, ÅŸol, onlar, bunlar”, “çekeyim, olayım” yerine çok defa “çekeyin, olayın”, “benim, fârığım” yerine “benvenin – benvenim, fârığven” diyor.(4) 

“Nerde, nerdeki”, Yunus’ta “kanda, kandagı” oluyor.  Dâimîlik anlamını da veren istkbâl sîgası, “kalısar, olusar”,   gereklilik bildiren, istikbâl sigasıyla da kullanılabilen “olmalı, olması gerek” gibi iltizâmî sigalar, “geliserem, olası” tarzında ifâde ediliyor. Hattâ “olsaydı, yoksa” yerine “olurmısa, yogımıssa” sözlerini görüyoruz.(5)   “K” harfleri, “bahaduram”da olduÄŸu gibi “H” harfiyle söyleniyor. Bir de Yunus, bilhassa aruzla yazdığı zaman,

imâleler müstesnâ, vezin yüzünden bâzı sözlerde tasarruflarda bulunuyor. “AÅŸağı, aÅŸağılık, aÅŸağılıkla yerine “aÅŸak”, “aÅŸaklıkla”, “gaafil” yerine “gafil”, “tâatın, fâide, kaide, doÄŸruluk, bâki, ışık, âşık, sâate” sözleri, vezin zoruyla “tâatın, fayda, yahut fayide, doÄŸruluk, bakıy, ışık, saâte”, “kime” sözü yerine ve vezne göre “kimsene kimesne”, deÄŸer anlamına “bahâ”, “bâha”, hattâ “nesne”, “nese” oluveriyor.

               Gölpınarlı’nın bu konudaki son cümlesini temel harflerle aktarıyorum:        BÄ°Z BU ÖZELLÄ°KLERDE, VEZNE, ANLAMA DOKUNMAMAK ÅžARTIYLE BU GÃœNÃœN KONUÅžMA TARZINA UYMAYI GEREKLÄ° BULDUK; FAKAT DOKUNAMADIKLARIMIZI DA OLDUÄžU GÄ°BÄ° BIRAKTIK.

 

“Yûnus Emre ÅŸiirleri(*)”nde “arûz araÅŸtırması” öncesinde, elimizdeki metinde yapılmış tasarrufları belirttikse de bu kâfî deÄŸildir ve “Arab arûzu” hakkında da, -muhterem Prof.Dr.Kemal Eraslan’ın dilimize kazandırdığı MÃŽZÂNU’L-EVZÂN!dan, -sahîfe numaraları da vererek- özetler sunacağım.(6)

8 ana cüz (efâîl ü tefâîl) ÅŸunlardır: 1.Feûlün  2.Fâilün  3.Mefâilün  4.Müstef’ilün  5.Fâilâtün  6.Mef’ûlâtü  7.Müfâaletün  8.Mütefâilün (s.177)(7) Arûz kalıplarında kullanılan diÄŸer parçacıklar (Feilün, Feilâtün, Mef’ûlü, Mefâilün….) bu ana kalıplardan, “illet” vayâ “zihaf” denen faktörlerin kullanılmasıyle meydana gelmiÅŸtir.(8)

 

 

(1)Esas ittihaz olunan Divan -konularına göre bölümler hâlinde bulunmadığı muhakkaktır- nazım şekillerine göre bölümleri var mıdır? münâcâtla başlamış mıdır? alfabetik midir?.. Bunlar bildirilmemiştir.

(2) Bu husus; vezin araÅŸtırmasını güçleÅŸtirecek, araÅŸtırmacıyı, eski kelimeyi “tahmin ederek” çalışmak zorunda bırakacaktır. KeÅŸke dipnotlarla belirtse idi..

(3) Bildirilen  değişikliklerin  vezin  araştırmasında  mahzûru yok; çünkü hepsi aynı vezinde.. Fakat diğer değişiklikler?.. Yunus mu? Yûnus mu? ve benzeri transkripsiyon  konuları da var..

(4) “benim” ve “fârığım”ın Yûnus Emre’deki -aslolan- karşılıkları,

vezinleri bakımından birbirlerinden farklı ve dolayısıyla araştırma yapanı yanıltıcı..

(5) Dipnot:4’deki sözlerimizi tekrarlayabiliriz.

(6) Alî-şîr Nevâyî         MÃŽZÂNU’L-EVZÂN      (Vezinlerin terazisi) Hazırlayan: Prof. Dr. Kemal ERASLAN  Ankara, 1993  Türk Dil Kurumu Yayınları: 568

(7) 8 ana cüz(efâil ü tefâil) de, uzun ve kısa hecelerin birbirlerini takip etmelerinden meydana gelir. Uzun hece: sessiz harfle veya uzatılmış sesli harfle biten hecedir. Kısa hece: uzatılmamış sesli harfle biten hecedir.     “işâret” kelimesini ele alalım:   i-şâ-ret  kısa-uzun-uzun.  “Uzun”, 1 birim ve “kısa” ise 1/2 birimdir. Uzun hece TEN veyâ NEN ile (baÅŸta ise Ten, sonda ise Nen ile); kısa hece ise TE veyâ NE veyâ NÄ° ile belirtilir.  Kısa, uzun hece kombinasyonları ve isimleri şöyledir:(s.2)

TEN(sebeb-i hafif), TENE(sebeb-i sakîl);TENEN(vefed-i mecmu’), TENNÄ°(veted-i mefruk); TENENEN(fâsıla-i sügrâ), TENENENEN

(fâsıla-i kübra). [ fâsıla-i sügrâ=sebeb-i sakil+sebeb-i hafif;  fâsıla-i kübrâ=sebeb-i sakil+veted-i mecmu’ ] [ Kısa hece yarım birimdir ve bu sebeple, tek başına uzun hece(Ten ..) vardır, tek başına kısa hece(Te ..) yoktur. ]     8 ana cüzün sebeb,veted ve fâsıla’dan nasıl meydana geldikleri s.177’de açıklanmıştır;  fikir edinilmesi için ikisini aktarıyorum:     (Fâilâtün: sebeb-i hafif+veted-i mecmû’+ sebeb-i hafif ; Mütefâilün: fâsıla-i sügrâ+veted-i mecmû’  veyâ sebeb-i sakîl+sebeb-i hafîf+veted-i mecmû’).

        TEN TENE TENEN TENNÄ° TENENEN TENENENEN ‘ in hatırlanması için ben ÅŸu tekerlememi kullanıyorum:    SEN NÄ°YE BÄ°ZÄ°M ÅžANLI KAPIDAN GÄ°REMEDÄ°N

(8) s.179 ve s.198’den:

FEÛLÃœN’ün zihafları, furûu: kabz(makbûz) feûlü, kasr(maksûr) feûl,   mahzûf(hazf) feal,   selm(eslem),   serm(esrem) fa’lü, beter(ebter) Fa’;                                                                                                                                  

FÂİLÃœN’ün zihafları, fürûu: habn(mahbûn) feilün, kat'(maktû’) fa’lün, mahbûn-ı maktû’ feal;

MEFÂÎLÃœN’ün zihâfları, fürûu: kabz(makbûz) mefâilün, keff(meklûf) mefâîlü, harm(ahrem) mef’ûlün, harb(ahreb) mef’ûlü, ÅŸeter(eÅŸter)fâiün, hazf(mahzûf) feûlün, kasr(maksûr), hetm(ehtem),  cebb(mecbûb), zelel(ezell) fâ’, beter(ebter);          MÃœSTEF’Ä°LÃœN’ün zihâfları, fürûu: habn(mahbûn) mefâilün,   tayy(matvî) müfteilün, kat'(maktû’) mef’ûlün,  tahlî'(muhalla’) feûlün,   hazz(ehazz)fa’lün, ref'(merfû’) fâilün, habl(mahbûl) feiletün, izâle(müzâl) müstef’ilân, terfîl(müreffel) müstef’ilâtün,     mahbûn-ı müreffel mefâilâtün, matvî-i müreffel müfteilâtün, ÅŸekl(meÅŸkûl) mefâilü  …..

Yûnus Emre nâdiren kullandığından kitapda anlatılan diğer 4 ana cüzden (=sâlim cüzden) alıntılar yapılmamıştır.

Åžu enterasan husus da dikkate alınmalıdır: (Aslî, Sâlim) dediÄŸimiz cüzler, diÄŸer bir aslî cüzün fer’î ÅŸekli de olabilir!!.   1 – 2 örnek : Feûlün; Mefâîlün’ün mahzûf fer’i, veyâ Müstef’ilün’ün mahalla’ fer’i veyâ Mef’ûlâtü’nün mahbûn-ı mekşûf fer’i olabilir.

Fâilün; Mefâîlün’ün eÅŸter fer’i veyâ Müstef’ilün’ün merfû’ fer’i veyâ Fâilâtün’ün mahzûf fer’i veyâ Mef’ûlâtü’nün matvî-i mekşûf fer’i olabilir.

(Visited 418 times, 1 visits today)

Ä°lgiliMakaleler:

  • Ä°lgili Makale bulunamadı!..


RSS 2.0 ile yeni eklenen yorumları takip edebilirsiniz. Both comments and pings are currently closed.

Comments are closed.