TDK BaÅŸkanı Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN'in bilgilerine saygılarımla arz ederim. 26.09.2013 (Sayfanın nihayetindedir)
Sayfa 1.b
YENİ ANAYASAMIZIN DİLİ
1924 "Birinci Cumhuriyet"(1) anayasası dili 1945'de arılaÅŸtırıldıktan sonra "lâfız deÄŸiÅŸince mânâ da deÄŸiÅŸir!" hikmetli sözü gereÄŸi: Kavramların mânâları deÄŸiÅŸmiÅŸtir (Millet > Ulus gibi); TDK, Arapça kökenli kelimeleri yok ederken, aynı köke baÄŸlı kelimelerin tamâmına dokunulamaması filolojik çirkinlik ve yetersizlik oluÅŸturmuÅŸtur (müddeî > savcı , iddiâ makàmı > ?? gibi); TDK, arı dil saplantısı uÄŸruna her dille ilgili tasfiyecilik (Dil kırım!) yaparken, uydurukçuluÄŸa hız vermiÅŸ ve "Kurùmî Dil" ortaya çıkmıştır (ültrason > yansılanım gibi); TDK, tasfiyecilikte, "uzatılmış a harfi bulunan Arapça kökenli kelimeleri bilhassa yok ederek dilimizin âhengini bozmuÅŸtur ve kelime uydururken de buna riâyet etmiÅŸtir (istifâ gibi); tahsildeki çocukla anası-babası-dedeleri-nineleri anlaÅŸamaz duruma gelmiÅŸtir; kavramlarla oynanarak milletin deÄŸer hükümleri deÄŸiÅŸtirilmiÅŸtir (fâhiÅŸe>hayat kadını gibi); 1945'de Anayasa dilinin arılaÅŸtırılması ve TDK'nun "Tilcik üretim faâliyeti" ile güçlenen ve basın endüstürisi teÅŸvîkiyle zamanla adedleri yüzbinleri bulan "Garip Åžâirler" soylu ÅŸiirimizi baltalamıştır; TDK, "kelimelerin doÄŸru telâffuzu" için kullanılması ÅŸart olan ve hepsi de klavyede mevcùd telâffuz iÅŸâretlerini imlâ kılavuzuna dâhil ederek talepde bulunmamıştır(Bunun netîcesi olarak (vakaaa diyenler, Daaavut diyemeyen spikerler büyük çoÄŸunluktadır.)
TRT; bütün menfî faâliyet ve ihmâllerinde TDK'nun baÅŸ-yardımcısı olmuÅŸtur (Hiç olmazsa yalnızca haber spikerinin Daaaavut dememesi, diyememesi deÄŸil de temerrüden dememesi gibi.) 1950'den bugüne, "saÄŸ iktidar baÅŸbakanları" muhâliflere lâf yetiÅŸtirmekle kıymetli zaman firesi vermiÅŸ, bu görevi yardımcılarına bırakmamış; seçmenlerinin yazdıklarına göz atmak yerine muhâliflerinin sataÅŸmalarına kulak vermiÅŸ ve Maârif Vekilleri = Millî EÄŸitim Bakanları da; okul kitapları sipâris tekliflerinde, ÅŸartnâmelere "yasa, yasal, ulus, ulusal, özgürlük, baÄŸnazlık.. gibi uyduruk kelimelerin ders kitaplarında yer alamayacağını" kaydetmemekle TDK ve TRT iÅŸbirliÄŸinin millî kültürümüzü, halkın dilini tahrif ve tagyîrine seyirci kalmıştır.
akit gazetesi, 26.04.2012'de D.Mehmet DOÄžAN'ın "Anayasanın dilini konuÅŸmak" baÅŸlıklı köÅŸe-yazısından:
(…..) İlk defa, münhasıran "anayasanın dili" üzerine bir toplantı yapılıyordu. İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem, dile önem veren, devrimizde örneÄŸi pek görülmeyen siyasetçilerden. Onun siyasetçi kimliÄŸi yanında, belki de önünde, Türkiye Dil ve Edebiyat DerneÄŸi'nin baÅŸkanlığı var.
( ……. ) BaÅŸbakan "millet"in baÅŸbakanı, "millet" ona yüzde elliye yakın rey verdi. Partisi Büyük "Millet" Meclisi'nde iktidar partisi olarak yerini aldı kendisi de baÅŸbakan oldu. Onun "Ulusa sesleniÅŸ" konuÅŸmalarını dinleyenler bu millet-ulus kararsızlığını fark edemiyorlar mı acaba?
BaÅŸbakanın bu programını kimler hazırlıyorsa, müthiÅŸ bir muhayyile kısırlığı içindeler. Bu isimden muhtevaya kadar programın tamamında hissediliyor. AK Parti'nin kültürel alandaki kuÅŸatılmışlığını, dil konusunda da hissetmemek mümkün deÄŸil.
Meclis, bugüne kadar bir tek "yasa" çıkarmadı. Resmi Gazete'yi açıp bakın, Meclis "kanun" çıkarıyor, fakat haberlerde, dillerde "yasa" kelimesi dolaşıyor. Anayasa'nın metninde "ulus", "uluslar arası" yokken, bu kelimeler AK Parti döneminde yapılan deÄŸiÅŸikliklerle Anayasa'ya girdi. 1980 Anayasa'sının birçok tutarsızlığına böylece bir tutarsızlık daha eklendi!
Anayasa'da "mahalli idareler" yazılsa da, bütün siyasiler "yerel yönetimler"den söz ediyor. Anayasa "hürriyet" dese de, "özgürlük" kelimesi revaç buluyor.
Velhasıl, Anayasanın dilini bugünlerde daha çok tartışacaÄŸa benzeriz!
Beyân-ı îtizâr ( = Özür dileme ): Muhterem D.Mehmet DOÄžAN'dan, iki cümlesini renklendirmekten kendimi alamadığım için özür diliyorum. C.ÖNEY Bu çok yerinde tesbit ve tenkidleri muhterem TRT genel müdürümüzün dikkate alacağına inanıyorm. NOT: KuÅŸatmacı BAÅžKÂTİPLER bahsi, Sahîfa 3'dedir.
___________________
(1) 11.07.1960 Devlet BaÅŸkanı ve BaÅŸbakan Org. Cemal GÜRSEL; "Aziz arkadaÅŸlar" diye okumaÄŸa baÅŸladığı Bakanlar kurulunun programının devâmını Devlet Vekili Âmil ARTÜS'e okutmuÅŸtur. Programın 3 yerinde "İkinci Cumhuriyet" tâbîri meccuttur.
***********************
Türkiye Cumhuriyeti CumhurbaÅŸkanlığı
Basın Açıklaması (10.04.2012)
Sayın CumhurbaÅŸkanımız, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ÜyeliÄŸine, 664 sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu TeÅŸkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 6.ncı maddesi gereÄŸince, Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi ÖÄŸretim Üyesi Doç.Dr. Erhan AFYONCU'yu seçmiÅŸlerdir.
[ “ÇaÄŸdaÅŸ kültür!” yerine “Soylu kültür!” ] müdâfii olarak muhterem Doç.Dr. Erhan AFYONCU'yu tebrîk ederim. (Dr. Cahit ÖNEY)
Türk Dil Kurumu Genel MüdürlüÄŸü resmî web sitesinden:
[[ Yaklaşık 11 yıldır Türk Dil Kurumu BaÅŸkanlığı görevini yürütmekte olan Prof. Dr. Åžükrü Halûk Akalın, 12 ocak günü kendi isteÄŸi ile bu görevinden ayrıldı. ( ….. ) ]]
[[ Marmara Üniversitesi Atatürk EÄŸitim Fakültesi ÖÄŸretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN, 6 Mart 2012 tarihli Resmî Gazete ile yayımlanan üçlü kararname ile Türk Dil Kurumu BaÅŸkanlığı görevine getirilmiÅŸtir.
Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN bu tarih itibarıyla yeni görevine baÅŸlamıştır. ]] TDK BaÅŸkanı Mustafa S. KAÇALİN'in, Dumlupınar Üniversitesi'ndeki konuÅŸmasından: "Esas olan, konuÅŸulan dildeki kelimelerin bizim zihnimizde izah edilmiÅŸ olması, berrak olması ve münasebetlerinin problemsiz olmasıdır. Bu da kelime atarak deÄŸil, kelime kazanarak olur." > 11.04.2012
Haber spikerlerinin DAAAAAVUTOÄžLU diyemediÄŸi TRT'nin Genel Müdürü sayın İbrahim ÅžAHİN'e baÅŸarılar dilerim. (14 Kasım 2011)
AÇIKLAMAM: 17.04.2012
Yukarıdaki cümlemin/dileÄŸimin yanlış anlaşıldığını, KONUK DEFTERİM'i inceleyerek öÄŸrendim.
AÅŸağıdaki açıklamamın, tereddüdleri gidereceÄŸi muhakkakdır:
1- Özel TV'ler bir yana TRT'nin, bütün spikerleri deÄŸil de hiç olmazsa HABER spikerlerinin, "DâvutoÄŸlu" kelimesindeki "a" harfini uzun okuyamamaları beni üzmektedir. Benim "Câhit" olan ismimdeki "a" harfini kısa okumak hatâsına düÅŸene 80 yıldır rastlamadım.
2- Cümlenin sonundaki 14 Kasım 2011 târîhi, TRT Genel Müdürü sayın İbrâhim Åžâhin'in tâyîn edildiÄŸi (veyâ göreve baÅŸladığı) târihdir.
3- Bu cümleyi kaydetmekle, yeni göreve baÅŸlayan Genel müdürümüzden, kendisinden evvelki yılLARdan kalan telâffuz hatâsının düzeltilmesini istirhâm etmiÅŸ idim.
Konuya ilgi duyanlara ek bilgi sunuyorum: Bu web site'min TÜRK MUSİKİSİ ana bölümü TRT sahîfasında; " TRT spikerlerinin, Daaavut diyebilmelerini te'mîn husùsunda himmet buyurmaları için" sayın Bülent ARINÇ'a da baÅŸ vurmuÅŸ idim.
4- Bu yanlış telâffuz meselesinin asıl sorumlusu/muhâtabı TRT Genel müdürlüÄŸü deÄŸil, Türk Dil Kurumu'dur; nitekim, bu sahîfa, en yukarıda kayıtlı olduÄŸu gibi, Türk Dil Kurumu sahîfasıdır. Türk dilindeki (sâha, vak'a, Kàbil – Kâbil) gibi kelimelerin doÄŸru telâffùz edilmesini belirtmek/öÄŸretmek için, klâvyelerde bulunan ve Fransızların kullandıkları ÅŸapka, kesme, aksan tegü, aksan grav.. iÅŸâretlerini kullanmayı imlâ kuralları arasına almak gerektiÄŸini bu Türk Dili sahîfalarında defâlarca ve örnekler vererek anlatmış bulunuyorum.
Bana, açıklama fırsatını veren okuyucularıma teÅŸekkür ederim.
NOT (20.04.2012)
Yakınlarım ve özellikle akrabalarım, bu meseleyi neden bu kadar önemsediÄŸimi sorup durdular. Onlara ÅŸifâhen verdiÄŸim cevâbı, bir kısım ziyâretçiler de bilmek isterler, düÅŸüncesiyle kaydediyorum:
Beni ziyâdesiyle üzen, sayın Åžener METE'nin Konuk Defterim'deki mektubun sondan 2nci cümlesi olup aynen ÅŸöyledir: [ Yalnız benim ÅŸaşırdığım husus, Cahit Öney gibi bir ÅŸahsiyetin, DavutoÄŸlu adının kısa okunması gerektiÄŸini söylemiÅŸ olmasıdır. ] Aynı mektubun baÅŸtan 3üncü cümlesi de aynen ÅŸöyledir: [ Burada Sayın Genel Müdürümüzü Daaavut diye okuyamayan Spikerler ile ilgili olarak tebrik etmiÅŸsiniz. ]
Yukarıda ne diyor, aşağıda ne diyor?
Kocaman harflerle yazdığım cümlemi mânâlandırmakta güçlük çekmiÅŸse, aynı sahîfada yazdığım ÅŸu beyitleri dikkate alması gerekmez mi idi?.. :
Niye ısrarla "Davut?" der hâlâ;
Dili zenbùra emânet spiker?
VEZNİ: Feilâtün feilâtün feilün(fa'lün)
Korkarım ben, bolca açtım "SOYLU KÜLTÜR" bahsini;
Tıfl-ı ebcedhân okur, anlar murâdım aksini!..
( VEZNİ: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün )
Yanlışlığın müsebbibidir Dilkırımcılar :
Dâvut "Davut"sa Nâsır'a elbet "Nasır" denir!..
Åžunu da tekrarlayayım: Sayın Genel Müdürümüze bir dilekte bulunmuÅŸtum.
(*) Bu sahîfada görülebileceÄŸi gibi, Sayın Prof.Dr. O.F. SERTKAYA; benzeri hatâları yapan spikerlere: "Dilinizi eÅŸek arısı soksun!" diye seslenmiÅŸ idi.
Spikerlerin ve bu arada TRT haber spikerlerinin yaptıkları telâffuz hatâları ile doÄŸruları, alfabetik sıra gözetilerek, kendilerine bir yardım düÅŸüncesiyle 7 yıldan beri Sahîfa 9'dadır. Sahîfa 7'de de "telâffuz hatâları ve önleme yolları" örnekleriyle bildirildiÄŸi hâlde, [ web-site'min "Etnomüzikoloji" etiketinde kaynak lûgatta geçen "kütüb-i dîniyye-i nasraniye deyimini, konu ile alâkası olmadığına göre zeklenmek için kaydeden kiÅŸinin ] görmemiÅŸ olduÄŸu düÅŸünülebilir mi?
22 Eylül 2013 Ek'i
Sayın Åžener METE bey'in; "Konuk Defteri"ne gönderdiÄŸi yazıyı, "kopyala yapıştır"la ziyaretçilerimin bilgilerine sunarken, yalnızca ÅŸu hususu belirteyim: Yazıda defalarca, "DavutoÄŸlu' kelimesini "isim" olarak zikrediyor; isim deÄŸil, soyadıdır. Ve DışiÅŸleri Bakanımızın soyadı olduÄŸu için; tekerrür eden telâffuz hatası beni üzdüÄŸü için üzerinde durmuÅŸ idim.
[[ (1) Åžener Mete
Sun, 22 September 2013 07:53:33 +0000
SaygıdeÄŸer üstadım, Sizi 1970'li yıllarda Milli Kültür ve Milli Sanat dergilerinden hatırlarım. Bir ÅŸiir kitabınızı da okuduÄŸumu hatırlıyorum. Burada Sayın Genel Müdürümüzü Daaavut diye okuyamayan Spikerler ile ilgili olarak tebrik etmiÅŸsiniz. Bu tebrik midir yoksa baÅŸka bir manâmıdır bilmiyorum. Evet ÅŸimdi DavutoÄŸlu adını kısa zikrediyor arkadaÅŸlarımız. Ancak Davut kelimesinin David olmadığını siz benden daha iyi bilirsiniz. Davudi veya yüksek ses'ten isimlendirilen bu kelime Peygamber adı olması dolayısıyla bir çok dilde mevcut bir isim durumundadır. Benim iki sözlüÄŸümde de a sesinin uzun okunması gerektiÄŸini belirttim. Çünkü ortada bir elif bulunmaktadır. Kütüb-i diniyyey-i Nasraniyye'de de ihtimal ki vardır. Sizinle aynı hamurdan yoÄŸrulduÄŸumuz için yazıyorum. Osman Fikri Hocam da benimle aynı düÅŸüncededir ki DavutoÄŸlu uzun yani vokalli yani med harfiyle okunmalıdır. Åžimdi ortalarda melez dil uzmanları dolaÅŸtığı için bu adı nedense kısa olması gerektiÄŸi konusunda dillerine doladılar. Yakında İbrahim adı da Abraham gibi kısa okunursa saÅŸmayın. Yalnız benim ÅŸaşırdığım husus, Cahit Öney gibi bir ÅŸahsiyetin, DavutoÄŸlu adının kısa okunması gerektiÄŸini söylemiÅŸ olmasıdır. Belki çok önemli deÄŸildir ama bütün önemli ÅŸeyler de önemsizlerin toplamına eÅŸittir. Hürmetle arz ederim. Åžener METE TRT ]]
Kâmildir_o insan ki yaÅŸar hâtıralarla
Yahyâ Kemâl BEYATLI
Sayın Prof.Dr. Åžükrü Halûk AKALIN; 12/13 Kasım 2010 gecesi HABERTÜRK "Teke tek" programına TDK BaÅŸkanı olarak katılmış ve sayın F.ALTAYLI ile sayın M.BARDAKÇI'nın yönelttikleri çok düÅŸündürücü sorulara ânında verdiÄŸi, fakat izlemede olan yüzbinleri yanıltıcı cevaplarla beni hayretlere düÅŸürmüÅŸ idi. Bu hâdiseyi, Sahifa 7'de "13 KASIM 2010 tarihli ilâvem" baÅŸlığı altında ziyâretçilerimin takdîrlerine arz etmiÅŸ idim. (23.04.2012)
*************************************
TÜRK DİL KURUMU
Güncelleme: 14 KASIM 2011
Muhterem CumhurbaÅŸkanımız, BaÅŸbakanımız, Millî EÄŸitim Bakanımız, KÜLTÜR ve Turizm Bakanımız, GENÇLİK ve Spor Bakanımız… İşte lise mezunlarımızın öÄŸrenmeÄŸe mecbur bırakıldıkları "ilim dili!" :
[["Metnin dilsel yoÄŸrumudur söylem. Seslerin, sözcüklerin tümceye dönüÅŸtürülme sürecinde aralarında yaratılan düÅŸünsel, çaÄŸrışımsal baÄŸlantılar toplamıdır. Bir metnin hamuru, yaratıcısının dilsel tesiriyle karılmamışsa o metin ölü doÄŸmuÅŸtur. Benim gevÅŸek dokulu, yığma ve yığışımsal metinler diye nitelendirdiklerim genellikle bu türdendir."
Türkçenin nefis bir örneÄŸi ve ifade ile zevkin harikulade misali olan cümleleri geçen cumartesi günü yapılan LYS yani üniversiteye giriÅŸ sınavının soru kitapçığından aldım. (…..)
BUNA ZULÜM DERLER:
Aklı başında bir insan 'dilsel yoÄŸrum' , 'çaÄŸrışımsal baÄŸlantılar toplamı' , 'metnin hamuru' , 'dilsel tesirle karılmamış' , 'gevÅŸek dokulu' ve 'yığışımsal' gibisinden nasibini almamış, zevksiz, üstelik takır tukur lâflarla dolu sözleri acaba niçin eder? (…..) Ama, geleceÄŸini belirleyebikmek için ÖSYM'nin bir sınavdan ötekine koÅŸuÅŸturan gençlerin önüne "soru" diye böyle bir kakofoni yumağını fırlatıp atmanın tek bir izahı vardır: Buna, "zulüm" derler. (…..) ]]
Yukarıdaki acı, fakat gerçeÄŸin ifâdesi olan tenkidler, sayın Murat BARDAKÇI'nın, 27 Haziran 2011 Habertürk'deki "Hay sizin dilinizi!.." baÅŸlıklı köÅŸe-yazısından alınmıştır.
Bu dil; "kurùmî dil" , "uydurukça" diye birçok yetkili tarafından ve özellikle telâffuz hatâları yönüyle anılmıştır.
(Devam edecektir.)
"KÜLTÜR ve TURİZM BAKANI YARDIMCISI" TEKLÎFİM :5.8.2011
Prof. Dr. İskender PALA
Yılmaz ÖZTUNA (x)
Murat BARDAKÇI
Prof. Dr. Osman Fikri SERTKAYA
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇIPAN
Not: "Bir turizm âlemi baÅŸarılısı"nın adı, "Kültür ve Turizm Bakanı yardımcısı" olarak İnternet'de yer alınca, ben de, millî/SOYLU san'atlarımızın 5 uzmanının adını andım.
30 EKİM 2011 târîhinde Kültür ve Turizm Bakanı yardımcısı olarak atanan Rad. Dr. Abdurrahman ARICI'ya baÅŸarılar dilerim.
Not(22 ARALIK 2011): Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu üyeliÄŸine atanan Prof. Dr. İskender PALA'ya baÅŸarılar dilerim.
(x) Târih ve mùsıkî, edebiyyât… Eser veren
Gerçek deÄŸerdi.. etti vefat Yılmaz Öztuna!..
…… 1930 – 09.02.2012 ….. VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün ………..
20 Eylül 2011 EK'i :
14 EYLÜL 2011 ÇarÅŸamba tarih, 28054 Sayılı Resmî Gazete ile yayınlanmış MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIÄžININ TEÅžKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME (KHK 652) ve iki not'um:
1. KuruluÅŸ ÅŸeması mühim olmakla berâber, görevlilerin, görevlendirileceklerin formasyonları çok daha mühimdir.(*)
2. Madde 2.b'de: (… ulusal politika ve stratejileri…) ve Madde 2.l'deki (millîeÄŸitim politikası…) deyimlerindeki "ulusal" ve "millî" sıfatları, çeliÅŸik mânâlarda kullanılır olmuÅŸtur.(**)
(*) Millî eÄŸitim, her ÅŸeyden önce millî kültürün eÄŸitimini stratejik hedef kabul etmelidir. Bunun gereÄŸi olarak da KuruluÅŸ ÅŸemasındaki Genelmüdürlük ve BaÅŸkanlıklara, müÅŸâvirliklerden bâzılarına: "eski Türk edebiyatı(x)", "İstanbul, İzmir Türk musikisi Devlet konservatuarları", "İlâhiyat fakülteleri san'at ve kültür dalları"nda doktora yapmış ilim adamları atanmalıdır.
(x) İran'dan küçük deÄŸiÅŸikliklerle alınan Türk arùzunu bilenlerin pek az kaldığı ve zevkine varabilenlerin hemen hiç kalmadığı; Prof.Dr.İ.Ü.in, TÜRK DİLİ dergisi AÄŸustos 1993 târîhli 500.sayısında çıkan ÅŸu sözleriyle belgelenmektedir:
Burada kendimi soyutlamadan konuyla ilgili bütün üniversite üyelerine sormak istiyorum: Aruzla yazılmış bir ÅŸiiri veznini ilk mısraından yahut ilk beytinden duyabiliyor muyuz? Yoksa açık kapalı iÅŸaretleriyle vezin bulmaya mı çalışıyoruz? Bir de mezun ettiÄŸimiz Türk dili ve edebiyatı öÄŸretmeni adayı olan öÄŸrencilerimize bakalım (….)
Günümüzdeki durumu belirtmek için ben de ÅŸunları ilâve edeyim: Bugün; aruzla yazan ÅŸâirlerimizin -ki çoÄŸunlukla güftelerini görebiliyoruz- hiçbiri Edebiyat fakültelereimizde okumamışlardır!..
( ** ) Bir kısım ideolog filolojistler; "millî" terimi yerine "ulusal" terimini diriltmiÅŸlerdir. Halbuki; bu iki terim, farklı kullanılmaktadır:
a) Prof. Dr. Osman Fikri SERTKAYA'nın, özeti aÅŸağıdaki konferansında belirtildiÄŸi gibi ATATÜRK, 1937'den îtibâren "ulus, ulusal" gibi uyduruk kelimeleri terk ile, "millet, millî" ve benzeri kelimeleri kullanmış, dilde tasfiyeciliÄŸe son vermiÅŸtir.
b) Günümüzde "ulusal" kelimesi, etnik ayrılığı, kavmiyetçiliÄŸi ifâde etmekte ve millî bütünlüÄŸümüzü baltalamaktadır. Günümüzde, ulusalcılar ve milliyetçiler ayrı cephededirler. "ÇaÄŸdaÅŸ" kelimesinin de maksatlı kullanıldığını, ayrıca, arz ederim.
Yukarıdaki hususlar, aÅŸağıda örnekleriyle belirtilmiÅŸtir.
*************************************
"ULUSAL EGEMENLİK" mi, "MİLLÎ HÂKİMİYET" mi?
"Ulusal EÄŸitim Bakanlığı" yok, "Millî EÄŸitim Bakanlığı" var..
"Ulusal Savunma Bakanlığı" yok, "Millî Savunma Bakanlığı" var..
"Ulusal futbol takımı" yok, "Millî futbol takımı" var..
Buna karşılık;
"Millî Hâkimiyet veyâ Millî Egemenlik" yok. "Ulusal Egemenlik" var !..
23 Nisan ULUSAL Egemenlik ve Çocuk Bayramı,
23 Nisan ULUSAL Egemenlik ve Çocuk Kütüphanesi,
ULUSAL Egemenlik İlköÄŸretim Okulu..
ULUSALCILAR da var, MİLLİYETÇİLER de!.. (23.04.2012)
Siyâsetçilerimize çok önemli not:
1960 Darbesinin sebep olduÄŸu, devletimizi orta çaÄŸ idare tarzına mahkûm eden illet, KAST SİSTEMİdir.
Atatürk, İnönü ve Bayar’ın cumhurbaÅŸkanlıkları yıllarındaki memurların âdil maaÅŸlandırma sistemi terk edilmiÅŸ ve KAST SİSTEMİ'ne geçilmiÅŸtir. ÂDİL REJİM ÅŸöyle idi: İlkokul mezunları 15, ortaokul mezunları 20, lise mezunları 25, 4 yıl süreli yüksek tahsilliler (subay, savcı-hâkim, maiyyet memurluÄŸu yapan stajyer kaymakamlar…) 30 ve 6 yıl süreli yüksek tahsilli hekim ve yüksek mühendisler 35 lira aslî maaÅŸla göreve baÅŸlardı; genel müdürler ve albaylardan yüksek seviyedekilere makam tazminatları verilirdi. Bu aslî maaÅŸlar, bütçe imkânına göre; “sınıf ayrımı yapılmadan!” aynı katsayı ile çarpılarak tesbît edilirdi. Yalnız hâkim ve savcılar 2 yılda bir terfî ederlerdi. DiÄŸer yüksek tahsilliler 3 yılda bir terfî ederlerdi. Bu tatbik sâyesinde “imtiyazsız sınıfsız kaynaÅŸmış bir kütleyiz!” marşını, inanarak söylerdik!. Orta tahsilliler 80 lira aslî maaÅŸa kadar yükselebilirlerdi. Bir albay çalışanı ve emeklisi ile bir 100 TL aslî maaÅŸlı sivil hekim veya yüksek mühendis çalışanı / emeklisinin ellerine geçen meblâÄŸ birbirine eÅŸit idi. 1960’dan sonra (Âmil Artüs’ün açılış konuÅŸması 3 yerinde belirttiÄŸi gibi İkinci Cumhuriyet kurulmuÅŸ; bir kısım müessese ve çalışanlarına ayrıcalıklar tanınmıştır. Zamam zaman iÅŸittiÄŸimiz “Cumhuriyetin kazanımları” sözünü sarf edenler, aslında, “İkinci cumhuriyetin kazanımları”nı kasdetmektedirler.
Atatürk’ün kurduÄŸu ve 1960’a kadar korunan; yalnızca memurlar-arası eÅŸitliÄŸi teminden ibâret olmayıp, millete de kayıtsız ÅŸartsız hâkimiyet imkânı bahÅŸeden Birinci Cumhùriyet’e son verilmiÅŸtir. Bunu gören atanmış yüksek hukukçularımızın “bizler Atatürkçüyüz!” ÅŸeklindeki beyanlarına milletimiz hayret ve üzüntüyle ÅŸâhit olmaktadır
Atatürk, İnönü ve Bayar'ın CumhurbaÅŸkanlıkları yıllarındaki memurların âdil maaÅŸlandırma sisteminin yerini Kast Sistemi almıştır:
AÅŸağıdaki beyit; Kast sistemi"ni özetlemektedir:
Asker, hukukçu, mülkiye mensùbu zirvede;
Almakta parya aylığı doktor-emeklisi VEZNİ: Mef“ulü fâilâtü mefâîlü fâilün
Kast sisteminde, Mâliye, yapmakta bütçeyi..
Mâdemki parya.. göz çıkarıp kaÅŸ yapar hekim…
… Gereksiz sezaryen, katarakt operasyonu, stent, ilâç, MR,BT vs. vs. vs. …
*
Anayasamızda, kànunlarımızda, tüzüklerimizde, yönetmeliklerimizde, yönergelerimizde, tebliÄŸlerimizde.. "ulusal", "çaÄŸdaÅŸ", "aydınlanma" menfî ideolojik terimlerinin yer almaması için gücünüzü kullanınız. Bu 3 terim, web site'mde defâlarca açıklanmıştır.
03 KASIM 2011 ilâvesi: 1982 Anayasası taslağında "TRT'nin görevi çaÄŸdaÅŸ Türk kültürü ve eÄŸitimine yardımcılık" ÅŸeklinde iken, Danışma Meclisi'nde sayın Mehmet Pamak'ın itiraz, izahat ve teklifi üzerine "çaÄŸdaÅŸ" kelimesi çıkarılarak yerine MİLLÎ sıfatı 133üncü maddeye kaydedilmiÅŸtir. Fakaaat.. 1993 tarihinde, TRT'ye hedef gösteren hüküm anayasadan, büyük bir ustalıkla çıkarılmıştır; TBMM 2011/2012 çalışmasında; yeni anayasamıza: "TRT'nin görevi MİLLÎ Türk kültür ve eÄŸitimine yardımcılık" kaydı konarak, TRT ile ilgili çıkacak kanunlara hedef gösterilmelidir. NOT: 1993'de 1.Çiller hükûmeti (50.Hükûmet) BaÅŸbakan yardımcıları: Erdal İnönü, Murat Karayalçın, Hikmet Çetin. Kültür Bakanı:Fikri SaÄŸlar.
AYDINLANMA: Prof.Dr.Emre KONGAR (İnternet'de "Yeniden Demokrasi Dersleri") [ Aydınlanma sürecini yaÅŸamamış yani dinsel doÄŸmatizmin tutsaklığından kurtulamamış toplumlarda (örneÄŸin köylü toplumlarda) demokrasi geliÅŸemez. ] Notum: Prof.Dr.Emre KONGAR'a göre Aydınlanma, dinsel doÄŸmatizmin tutsaklığından kurtulma demektir. DoÄŸmatizm'in çeÅŸitleri olduÄŸu bilindiÄŸi halde, sayın Prof. Dr. Emre KONGAR, doÄŸmatizmin "dinsel olanından!" yakınmaktadır ve "dinsel!" kelimesinin "İslâmî" mânâda kullanıldığı kanâatine varmak mümkündür. Aydınlanma = Darwinizm + Marksizm
22.09.2011
*********************************************
YAPILAN YORUMLAR:
1) D.Mehmet DOÄžAN (akit 22 Eylül 2011 s.3) BaÅŸlık: [ ‘Millî’ eÄŸitimin ‘ulusal’ stratejisi! ]
(…..) Metinde bakanlığın faaliyet alanı dolayısıyla bulunması beklenen müfredat ve ders gibi kelimelerin hiç geçmemesini nasıl yorumlamak gerekir? (…) Daha önceki kanunun aşırı kimlik ifade eden kısımları çıkarılmış, yani doÄŸru olan yapılmış, fakat vatan, millet, milli gibi kelimelerin kullanılmasından kaçılarak kimliksiz bir eÄŸitim modeli ortaya konulmuÅŸtur.
Kimlikten nereye kadar kaçılabilir? Bakanlığın adında "milli" geçiyor. Metinde ise, "ulusal strateji"den bahsediliyor. (…)
Bu KHK'da pragmatizm hakim, idealizme ise yer yok!
İdealsiz bir gençlik… Ekonomik baÅŸarılar elde etmek, büyük servete ulaÅŸmak! Bedenini geliÅŸtirmek ve bedeni baÅŸarılar kazanmak! Daha ötesi yok!
2) Atilla YAYLA (ZAMAN 23 Eylül 2011 s. 24)
Başlık: [Eğitim sisteminde reform mu?]
(…..)
Bugün eÄŸitim ve devlet birbirinden ayrılmaz ikili görünümde. Her yerde, ama her yerde devletler eÄŸitime derinlemesine "burnunu sokmuÅŸ" durumda.
(….) İstikrarlı demokrasilerde eÄŸitimde nispeten geniÅŸ bir çoÄŸulculuk alanı mevcutken anti-demokratik ülkelerde ve problemli demokrasilerde eÄŸitim sistemi totaliter bir renk kazanıyor.
Türkiye hangi kategoride yer alıyor? Yıllar önce din eÄŸitimi ile ilgili bir araÅŸtırma projesi için okur ve ararÅŸtırırken, Türkiye'nin eÄŸitim sisteminin demokratik ülkelerinkine deÄŸil, Sovyetler BirliÄŸi'ninkine ve Arnavutluk'unkine benzediÄŸini dehÅŸet içinde görmüÅŸtüm. Bu sistemin niteliklerini anlamak için, üniversite öncesi eÄŸitim açısından 1973'te çıkarılan (ve on defa deÄŸiÅŸtirilen veya ekleme yapılan) Milli EÄŸitim Temel Kanunu'nun amaç maddesine (Md. 2), üniversite eÄŸitimi açısından Yüksek ÖÄŸretim Kanunu'nun amaç maddesine (Md. 4) bakmak kâfi. Önemli ölçüde çakışan bu maddeler içe kapanık, devlete ram olmuÅŸ, tek tip, resmî ideolojiyi harfiyen benimsemiÅŸ nesiller yetiÅŸtirmeyi öngörüyor. Yıllardır ülkede neredeyse her ÅŸey tartışılıyor ama bu konuya dokunulmuyordu. Geçen hafta önemli bir adım atıldı. Milli EÄŸitim Bakanı Ömer Dinçer'in inisiyatifiyle MEB TeÅŸkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'da deÄŸiÅŸiklik yapıldı. Amaç maddesi yenilendi. Uygarlık deÄŸerleriyle daha uyumlu, tek tipleÅŸtirmeyi esas almayan, insan haklarını öne çıkaran, ekonomik bakımdan globalleÅŸmeye katkıda bulunacak becerileri geliÅŸtirmeyi temel alan bir amaç maddesi getirildi. Bu son derece anlamlı ve yararlı bir adım oldu. Müelliflerini tebrik etmek, bu ülkeyi seven ve uygar dünyanın parçasını olmasını isteyen herkesin görevi. Ancak, millieÄŸitimde gerçek bir reform sadece kâğıt üzerinde deÄŸiÅŸiklik yaparak gerçekleÅŸtirilemez. Bakanlığın adının deÄŸiÅŸtirilmesi(X) ve Temel Kanun'un MEB TeÅŸkilat Kanunu'nda yapılan deÄŸiÅŸikliÄŸe uydurulması baÅŸta olmak üzere daha gereken çok ÅŸey var. Bu ise büyük büyük bir siyasî cesaret ve geniÅŸ entelektüel hazırlık-destek gerektiriyor. Umarım Milli EÄŸitim Bakanı ve hükümet bunun bilincindedir.
(X) C.ÖNEY'in not'u > MEB adının deÄŸiÅŸmesini istemiÅŸ; s.2'de: [Bana göre “Millî EÄŸitim ve Kültür Bakanlığı” en muvâfığıdır.”] diye yazmışdım. Bu bakanlığın adı, 1977'de de "Millî EÄŸitim ve Kültür Bakanlığı" idi!!!
24.09.2011 târihli ek'im:
"İki not'um"a, şunu eklemeklekle yetiniyorum:
Kanun hükmünde kararname'de:
[ Avrupa BirliÄŸi Dış İliÅŸkiler Genel MüdürlüÄŸü
Madde 16- d) fıkrası:
Yurtdışında bulunan vatandaÅŸlarımızın ve çocuklarının öncelikle millî ve kültürel kimliklerini koruyucu (…..) ]
Bir kısım vatandaÅŸlarımız Almanya'dan baÅŸlayarak Avustralya'ya kadar pek çok ülkeye iÅŸ için göç edip yerleÅŸmiÅŸler, oralarda çocuk-torun sahibi olmuÅŸlardır. Dikkat edecekleri hususlar: a) Millî ve kültürel kimlklerini korumak, b) Gittikleri memlekete, baÅŸta dillerini öÄŸrenerek, uyum saÄŸlamak, c) Åžeref ve haysiyetlerini koruyarak takdirle anılmaktır. Millî eÄŸitim bakanlığı bu görevi yerine getirebilmek için 1- Kurdukları kültür dernekleri ile temâsa geçmelidir. 2- TRT ve Türk Dil Kurumu ile ortak çalışmak zorundadır. (Bu 2 kurum hakkında yeterince bilgi verdim; tekrarda fayda görmüyorum!)
**************************************
Sayın BaÅŸbakanım: Millî kültür müesseselerine ve çalışanlarına, yıllardır revâ görülen negatif ayrımcılık sonucu zulümlere ne zaman son vereceksiniz?
TÜRKİYE'de 19 BATI müziÄŸi devlet konservatuarı ve biri mühmel 3 TÜRK musikisi devlet konservatuarı mevcuttur!!?? 26 Temmuz 2011 Salı > Trabzon'a opera düÅŸünülürken..
T.C. Milli EÄŸitim Bakanlığı; YÖK bağımlısı TÜRK MUSİKİSİ DEVLET Konservatuarı mezunlarını ve hattâ hocalarını İlköÄŸretim okulları müzik öÄŸretmenliÄŸine kabul etmiyor. Türk Musikisi Devlet Konservatuarları ise; İlköÄŸretim mezunlarını kabul ediyor ve yetiÅŸtiriyor.
İllerde; TRT'nin ÇOKSESLİ MÜZİK(=BATI MÜZİĞİ) ÇOCUK KOROLARI var da, neden TÜRK MUSİKİSİ ÇOCUK KOROLARI YOK???? 11.07.2011 Çünkü Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel MüdürlüÄŸü (internet'i tıklayınız) mevzùâtı öyle yazıyor!!!… Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel MüdürlüÄŸü bu görev-destek listesi ibtâl edilmeli, SOYLU san'atlarımıza öncelik tanınıp yeniden düzenlenmelidir. 10.8.2011 İLÂVEM>
11.7.2011'de Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel MüdürlüÄŸü mevzùâtı arasında bulunan; "Görev-Destek Çizelgesi" adını verdiÄŸim stratejik bir listeden/belgeden bahsetmiÅŸtim. Bu listeyi İnternet'de bulamadım!!.. Konuyu, daha etraflı olarak, web-site'min "Türk Dil Kurumu Benim Ana-dilimi Tahrîb Ediyor" baÅŸlıklı dosyasında " Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda Millî Kültür" baÅŸlığı altında inceleyeceÄŸim.
*********************
YÖK; bir Türk musikisi doktora çalışması İlâhiyat fakültesinde baÅŸarı sâhibine DOKTOR ünvânı veriyor da, aynı kiÅŸi aynı çalışmasıyla Türk musikisi devlet konservatuarında baÅŸarı kazansa SANATTA YETERLİK ünvânı veriyor??? Millî sanat müessesesine NEGATİF AYRIMCILIK neden?? (Böyle bir akademik kariyer ünvânı, negetif ayrımcılık'a ilâveten, mantık dışıdır: "SaÄŸlıkda yeterlik", "Hukukda yeterlik", "Balede yeterlik" .. yok …. İlâhiyat fakültesinin; Türk musikisi devlet konservatuarından Yüksek lisans almış kiÅŸiye "doktor" ünvânını verecek tek müessese olarak seçilmesi???) Bu negatıf ayrımcılık nihâyet ortadan kaldırılmış ise de, uzun yıllar boyunca ve hâlen "sanatta yeterlik" damgasıyla aÅŸağılananlara, "DOKTOR" ünvânını kullanmaları gerektiÄŸi ne zaman duyurulacakdır?. ÖÄŸretim hizmeti sunan devlet müessesesinin yıllar süren aÅŸağılanmasına son verilmiÅŸ; öÄŸretim hizmeti alan devlet memuru kiÅŸilerin yıllar süren aÅŸağılanma ve maÄŸdùriyetleri ise dikkate alınmamıştır!.. 1739 sayılı MİLLÎ EĞİTİM TEMEL KANUNU 14. maddesi 2. fıkrasında "Mesleklerin kademeleri ve her kademenin ünvan, yetki ve sorumlulukları kanunla tesbit edilir." baÄŸlayıcı hükmü bulunmasına karşılık, yalnızca Türk musikisi devlet konservatuarlarında, "Yüksek lisans" kademesinden sonra "doktora" yerine "sanatta yeterlik" tecvîhi ve "doktor" yerine de "sanatçı" ünvânı yöneltilmesi kanunsuz, keyfî bir tasarrufdur. 2547 sayılı YÜKSEK ÖÄžRETİM KANUNU'nda târîf edilen "Sanatta yeterlik" Türk musikisi Devlet konservatuarlarını deÄŸil, (Batı müziÄŸi) Devlet konservatuVarları ile ilgilidir. TANIMLAR baÅŸlığı altındaki üçüncü madde h) Fıkrası: "KonservatuVar: Müzik ve sahne sanatlarında sanatçı yetiÅŸtiren bir yüksek öÄŸretim kurumudur." Müzik ve sahne sanatlarında (operaya, baleye..) sanatçı yetiÅŸtiren yüksek öÄŸretim kurumu, toplam sayısı 19 olanBatı müziÄŸi Devlet konservatuarıdır. Türkiyemizde toplam sayısı 3 olan Türk musikisi Devlet konservaturları ise "müzik ve sahne sanatlarına sanatçı yetiÅŸtirmez; "Türk sanat musikisi, Türk halk musikisi ve ilâveten Batı müziÄŸi, Hint müziÄŸi.. musiki sistemlerini, makamlarını, usullerini; güftelerin anlamlarını,vezinleriyle usulleri arasındaki baÄŸlantıyı; Türk musikisi kompozisyon kuralları ve form bilgisi; bestekârlarımızın biyografisini, sanat musikimizdeki devreleri inceler ki, müfredat programları ve anabölümleri bunun delilidir; hülâsa: Türk musikisi Devlet konservatuarları (İstanbul ve İzmir Türk Musikisi Devlet konservatuarları) çalgıcı-ÅŸarkıcı yetiÅŸtirmez; ilim adamı yetiÅŸtirir.
YÜSEK ÖÄžRETİM KANUNUnu incelemeye devâm edeyim:
YÜKSEK ÖÄžRETİM KANUNU "TANIMLAR" baÅŸlığı altındaki 3. madde t) fıkrası 4. bendi: "Sanatta yeterlik: Lisansa dayalı en az altı, yüksek lisansa dayalı en az dört yıllık programı kapsayan ve orijinal bir sanat eserinin ortaya konulmasını, müzik ve sahne sanatları ile üstün bir uygulama ve yaratıcılığı amaçlayan doktora düzeyinde lisans üstü bir yüksek öÄŸretim eÅŸdeÄŸeridir." Bir evvelki paragrafımdaki söylediklerimi destekleyen bir hüküm…
"Müzik ve sahne sanatları"nın Türk musikisi devlet konservatuarlarının deÄŸil, (Batı müziÄŸi) Devlet konservatuVarlarının anabölümü olduÄŸuna bir delil, örnek daha sunayım: [Hacettepe Üniversitesi Ankara Batı müziÄŸi Devlet Konservatuarı Lise devresi EÄŸitim – ÖÄŸretim ve Sınav YönetmeliÄŸi] AMAÇ Madde 1 – Bu YönetmeliÄŸin amacı, müzik ve sahne sanatları alanında orta-öÄŸretim seviyesinde eÄŸitim yapan Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet KonservatuVarı lise devresinin eÄŸitim – öÄŸretim, sınavlar ve sınıf geçme esaslarını düzenlememtir. DAYANAK Madde 2 – Bu Yönetmelik, 1739 sayılı Millî EÄŸitim Temel Kanununun 33 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (e) bendi ile 2809 sayılı YükseköÄŸretim Kurumları TeÅŸkilâtı Kanununun 3 üncü maddesinin (e) bendine dayanılarak hazırlanmıştır.
Dört yılda-bir ve Millî EÄŸitim Bakanının daveti üzerine olaÄŸan-üstü de toplanan Millî EÄŸitim Åžurası'nın üyelerinin ÅŸunları bilmeleri gerekir:
1- Åžura'toplantılarına 4 Batı MüziÄŸi KonservatuVarı Müdürü veya yerine gönderecekleri Anabölüm BaÅŸkanı ile İstanbul ile İzmir Türk Musikisi Devlet Konservatuarlarından birer Müzikoloji ve Kompozisyon Anabölüm BaÅŸkanı (Rektörlükce, müzikle ilgisi olmayan bir fakülteden bir profesör, Kunservatuara Müdür tayin edilmektedir.) Åžura'ya üye olarak katılmalıdır. Buna paralel olarak; 1.3.1993 tarihli TebliÄŸler Dergisi ile duyurulan "Özel İhtisas Komisyonları Çalışma Esasları Yönergesi"ne de, üye tesbiti konusunda, aynı usule uyulması mecburiyeti ilâve edilmelidir; çünkü Åžura, bu komisyonlardan gelen teklfleri görüÅŸmektedir!!!..
Batı müziÄŸi öÄŸretimi yapan Devlet KonservatuVarları ile Türk musikisi Devlet Konservatuarlarının temel farklılıklarını yukarıda arz etmiÅŸtim. Ayrıca: Batı müziÄŸi öÄŸretimi yaptıkları halde, bunu isimlerinde zikretmezler; "Devlet KonservatuVarı" demekle yetinirler; "konservatuar" yerine "konservatuvar" yazımını kullanmaları, verilen kararda, düzenlenen mevzuatta kimlerin etkili olduÄŸunu belli eder!!.. Ankara'da Türk musikisi konservatuarı olmadığından, bazı kurumların desteÄŸini de alarak, Türk musikisinin Türkiye'de büyük çoÄŸunluÄŸa hizmetini, sesleniÅŸini engelleme gayretindedirler; resmî kongrede Millî / Soylu musikimize "çaÄŸdışı!" diye hakaret ettiklerini, bu web-site'min "Türk musikisi" bölümünde yazmış idim…
2547 sayılı Yüksek ÖÄŸretim Kanunu'nun getirdiÄŸi "Sanatta yeterlik" ünvânı, yalnızca, Yurdumuzda toplam mevcùdu 19 olan Batı müziÄŸi Devlet konservatuVarı öÄŸretim elemanları için bir özel hüküm olduÄŸuna göre, Yurdumuzda yalnızca 3 ilimizde bulunan Türk Musikisi Devlet konservatuarları öÄŸretim elemanları ve öÄŸretim üyelerine, 2547 sayılı Kanunun 3. maddesi genel hükümleri uygulanarak "sanatta yeterlik ve sanatçı" deÄŸil "doktora ve doktor" ünvanları verilerekyorum ve tatbik hatâsından dönülmelidir. Müzik hakkında yeterli bilgisi olmayanlar kabul etmelidirler ki; her ikisi de "Konservatuar" adını taşımakda ise de; Batı müziÄŸi konservatuarı ile Türk musikisi konservatuarı, öÄŸrenci yetiÅŸtirme hedefleri bakımından birbirinden tamâmen ayrıdır ve farkı yukarıda anlatılmıştır.25.08.2011
T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIÄžININ YÖNERGESİ
YÖK/Millî EÄŸitim Bakanlığı; İlköÄŸretim okulu mezunlarını da okutan(!)Türk musikisi devlet konservatuarı mezunlarına ve hattâ doçentine, profesörüne ilköÄŸretim okullarında müzik öÄŸretmenliÄŸi 'ne izin vermeyerek NEGATİF AYRIMCILIK yapıyor. (Millî EÄŸitim Bakanlığı – Talim ve Terbiye Kurulu BaÅŸkanlığı – Prensip ve EÄŸitim Sistemi Dairesi BaÅŸkanlığı sorumlu olup; bunu gerçekleÅŸtirmek için çıkarılmış Yönetmelik ve Yönerge ile Özel İhtisas komisyonu ve Alt komisyonları da kurarak buralara – dışarıdan!– özel kiÅŸiler! çağırması… Yârân ve tevâbî ile dirsek temâsının sürdürülmesi ÅŸüphesini de akla getirdiÄŸi hususları.. ileride anlatılacaktır. Not: "dışarıdan" ve "özel kiÅŸiler" deyimleri Yönergede yazılıdır!!! 23.8.2011) Sahîfa 3'de anlatılan BaÅŸkâtipler problemini okuyunuz!
İktidar, kavga-gürültüyle edilmiÅŸ meÅŸgul;
VEZİN: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilâtün feilün(fa'lün)
Uyma ÅŸeytâna sakın.. aklını devÅŸir başına;
Kültürün SOYLUsu varken, ne gerek ÇAÄžDAŞına!
VEZİN: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilâtün feilün(fa'lün)
Kahretmede "idhâl malı kültür" bizi, usta!..
Tedbîrini anlat!.. Ne diyorsun bu hususta?..
………………………………………….. 10 Temmuz 2011 ………………………………………………………………..
VEZİN: Mef,ùlü Mefâîlü mefâîlü feùlün
"Tanzîmatın uzantısı san'at" yayılmada.. 04.11.2012 ekidir.
ÇAÄžDAÅž çalışmalar, ateistler çoÄŸaltıyor!..
… Mardin YeÅŸilay BaÅŸkanının feryâdı… ..
Evlâ diyerek def'-i mazarrât, iÅŸe baÅŸla;
İkmâli gerek.. sonra, hemen celb-i menâfi' !!
………………………… 02 Ekim 2011 Pazar ……………………………………………………
VEZİN: Mef,ùlü mefâîlü mefâîlü feùlün
Milletin bozma özelliklerini..
Batı'nın kültürü kalsın Batı'da!..
Vezin: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa'lün)
TRT TELEGÜN'ün 14 Mayıs 2011 Cumartesi günü yayınlanan haberinden Kültür ve Evkaf Bakanlığı'nın kurulacağını öÄŸrenen "SOYLU KÜLTÜR" sevdâlıları; ÇaÄŸdaÅŸ, Turistik, Hibrid, Metastatik, Çakma kültür saltanatı tahrîbâtına son verileceÄŸi ümîdi ile, heyecân içinde; 4848 sayılı kanunda deÄŸiÅŸikliÄŸi; bakan, müsteÅŸar ve yardımcıları, teftiÅŸ kurulu baÅŸkanı, genel müdürlükler ve genel müdürlerinin açıklanacağı günü beklemektedirler. [ 18.05.2011 Kanun ve kararnamelerde uyduruk kelime kullanılmaması; "çaÄŸdaÅŸ" gibi mütearrız/saldırgan ve Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya'nın belirttiÄŸine göre Atatürk'ün dilde aşırı ırkçılık ve tasfiyecilik sonucu kelimeler arasında kullanımdan çıkardığı "ulusal" terimine de yer verilmemesi nâçiz dileÄŸimi arz ederim. ] NOT: 09 Haziran 2011 PerÅŸembe günü, [ Kültür ve Evkaf Bakanlığı kurulmayacağı; Kültür ve Turizm Bakanlığı, eski statüsünü koruyacağı kat'iyyet kesbetmiÅŸtir!..]
Korkarım ben: bolca açtım "SOYLU KÜLTÜR" bahsini;
Tıfl-ı ebcedhân okur, anlar murâdım aksini !..
VEZİN: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
……………………………………………………………………………………………………………………………………….
Millet yabancı, aslını inkâr edenlere;
"ÇaÄŸdaÅŸ" deÄŸil de "SOYLU" olan kültür_isteriz!..
VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün
"Milletin kültürü?.." taklid sanıyorlar Batı'yı..
YerleÅŸir aslını inkâr ile "çaÄŸdaÅŸ kültür" !..
Vezin: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilâtün feilün(fa'lün)
Yılmaz, Titiz, Talay, KarakaÅŸ, Cem, Güner, Günay..
Teslîm edildi çaÄŸdaÅŸa kültür bakanlığı!..
(Mesut Yılmaz, M.Tınaz Titiz, M.İstemihan Talay, Ercan KarakaÅŸ, İsmail Cem, A.Oktay Güner, ErtuÄŸrul Günay)
VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün
********************
TRT AVAZ KANALI STÜDYOLARININ AÇILIÅž TÖRENİ ve düÅŸüncelerim
20 Eylül 2011 Salı günü, TRT AVAZ Kanalı stüdyolarının açılış töreni dolayısıyla yapılan konuÅŸmalardan bir-kaç cümleyi 21.09.2011 akit'den aktaracak ve düÅŸüncelerimi arz edeceÄŸim.
[BaÅŸbakan Yardımcısı sayın Bülent ARINÇ, TRT AVAZ kanalı ile dost ve kardeÅŸ ülkekerle seslerini birbirlerine duyurmayı ve merhabalaÅŸmayı; medeniyetin, kültürün temel unsurlarını tekrar biraraya getirmeyi amaçladıklarını belirterek Avaz'ın yayınlarına 21 Mart 2009'da baÅŸladığını hatırlatan Arınç, "Bu kanal, Türkiye ile yayınların ulaÅŸtığı ülkeler arasında dostluÄŸu, kardeÅŸliÄŸi, kültürü medeniyetimizin ortak deÄŸerlerini buluÅŸturmak üzere kuruldu" dedi. 2,5 yıldır yayınına devam eden kanalın baÅŸarıyla görevini sürdürdüÄŸünü, "Avaz" ismini özellikle seçtiklerini dile getiren Arınç "Sesimizi birbirimize duyurmayı amaçladık, birbirimizle merhabalaÅŸmayı amaçladık" diye konuÅŸtu. Arınç, "Biz ÅŸu an 42 ülkeye yayın yapan bir kanalız. 250 milyon bizi izliyor. Amacımız bu hinterlandı daha geniÅŸletmek ve sesimizi, avazımızı herkese, her yere duyurabilmek diye konuÅŸtu.
TRT Genel Müdürü İbrahim Åžahin, "Tarih, bizi birbirimizden koparmış. Zaman zaman birbirimizle iliÅŸki içerisinde olamamışız, ama geliÅŸen dünya teknolojileri özellikle internet bizi daha yakınlaÅŸtırıyor" dedi. Ortak dil konusunda ciddî sıkıntı yaÅŸandığını belirten Åžahin, Avaz'ın bir anlamda bunun için kurulduÄŸunu ifade etti. Program içeriklerinin söz konusu ülkelerin iç politikalarına karışmadan gerçekleÅŸtiÄŸini ve ortak yayınlar yapıldığını dile getiren Åžahin, yayına baÅŸlarken ilgili ülkelerin büyükelçilerinden görüÅŸ aldıklarını, son olarak BoÅŸnakça ve Arnavutçaya da yayınlarda yer verildiÄŸini kaydetti. Mevcutla yetinmeyeceklerini söyleyen Åžahin, kaliteli yayınlar yapacaklarını bildirdi.]
25.09.2011 > Türk kültürü halk kültüründen ibâret deÄŸildir. Klasik/Soylu ÅŸiirlerimiz ve klasik/Soylu mùsıkîmizden eserler de sunmak gerekir :
Türk san'atında baÅŸta dilin, mùsıkî gelir :
Yùnus – Beyatlı çizgisi , tanbur-kemençe-ney !..
… Vezni: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün ( TRT ÂVÂZ programcılarına "andıç'dır ) …
AVAZ isminin seçiliÅŸi çok isâbetli olmuÅŸ ise de, Daaavut kelimesini telâffuz edemeyen TRT sipikerleri, AAAvaaaz kelimesini doÄŸru söyleyebiliyorlar mı? Vak'a yerine vakaaa, neÅŸ'e yerine neÅŸe, hâtıra yerine hâtıraaa, sâha yerine sahaaa… diyen TRT spikerleri… Yudumuzda, halk arasında, avaz kelimesideki "a"lar, "avazı çıktığı kadar" misâlinde olduÄŸu gibi kısa okunmakda ise de, Türk cumhùriyetlerine "galat-ı meÅŸhùr" ile hitâb edemeyiz. Klasik/Soylu edebiyâtımızdan 3 misâl sunuyorum: 1) Bu kelimeyi Hz.Mevlâna ÅŸöyle telâffuz etmiÅŸdir: " Vaaay kez aaavaaaz-ı in bistuuu çehaaar / Kââârvan bugzeÅŸtu biiigeh ÅŸud nehaaar " Vezni>Fâilâtün fâilâtün Fâilün 2) Hilmi Özgen: "Mürg-i dilden çok gazel tarh eylemek mümkün ama / GûÅŸ-i takdir sâğır_olmuÅŸ, boÅŸ gider âvâzımız" Vezni> Fâilâtün fâilâün fâilâtün fâilün (Not: İsmail Baha Sürelsan tarafından acemaÅŸîran/yürüksemâî olarak bestelenmiÅŸtir.) 3) Cahit Öney: "Elbet_eylerdiii refaaakat Suuur ile / Duysa İsraaafil senin âvâzını" Vezni> Fâilâtün fâilâtün fâilün İyi derecede arùz bilenler, doÄŸru telâffuz ederler. Klasik edebiyat metinlerini, klasik bestelerin güftelerini, mahcùb etmeden, bir "okutman/lektör" gibi okuyabilecek sipikerlerimiz yoktur. Türk Dil Kurumu da, sipikelerin öÄŸrenmelerini kolaylaÅŸtıracak, hepsi de klavyede mecùd "telâffùz iÅŸâretleri"ni kabùl etmemeÄŸe yeminlidir. Halbuki Fansızlar bu iÅŸâretlerin tamâmını kullanmaktadırlar.
*************************************
TDK TÜRK DİLİNE ZARAR VERİYOR (GüncelleÅŸtirme: (03.12.2010) 27/29/30.3.2011 08 Mayıs 2011 Sayın Bülent ARINÇ
Anayasamızın 3 üncü maddesinde (1) Dilimiz, Bayrağımız, Millî marşımız târif edilmiÅŸ ve 4 üncü maddesinde(2) koruma altına alınmıştır.
Türk Bayrağı ile ilgili yasaklar ve cezâlar 22.09.1983 kabul tarihli, 2893 numaralı “Türk Bayrağı Kanunu” 7 nci, 8 inci maddelerinde; 17.03.1985 yayın tarihli “Türk Bayrağı TüzüÄŸü” 25 ve 26 ncı maddelerinde sıralanmıştır.
İstiklâl Marşımızın Mehmet Akif (Ersoy)’a (1873 – 27.12.1936) ait güftesi 12 Mart 1921 tarihinde TBMM’nde kabul edilmiÅŸtir; Osman Zeki Üngör (1880 – 28.02.1958)’e ait bestesi ise, herÅŸeyden önce notası ile belirlidir. NOTUM> Hâfızam beni yanıltmıyorsa: TBMM'nin 1921'de kabùl ettiÄŸi ÅŸiirde "Ulusun" kelimesi yoktu; "Milletin" vardı. İstiklâl marşımızın ÅŸiiri, kànùn ile tesbît edildiÄŸine göre, hangi kànùn ile deÄŸiÅŸtirilmiÅŸtir?.. Tekrâr edeyim: Hâfızam beni yanıltıyorsa peÅŸînen özür dilerim. Lûtfen araÅŸtırılsın. Dilimizin bütün kelimeleri tesbît edilip dondurulması ilim-dışı olduÄŸundan yararlanılarak dilimize yapılan müdâhalelerin verdiÄŸi zararlar, faydadan çok daha fazladır. 1930’lu ve hattâ çok daha sonraki yıllarda ÅŸu gerçekle övünülürdü: Yuguslavya’dan DoÄŸu Türkistan’a seyâhat etseniz, oralardaki Türklerle anlaÅŸabilirsiniz!.. Günümüzde de devâm eden TASFİYECİLİK / DİL KIRIM, bu husùsiyeti büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.
ATATÜRK ve Türk dili
[[[ Türk Dil Kurumunun Sayın BaÅŸkanı, Pek deÄŸerli hocalarım ve meslektaÅŸlarım, DeÄŸerli konuklar ve sevgili öÄŸrenciler.Sözlerime Azerbaycan’ın baÅŸÅŸehri Bakû’de duyduÄŸum bir atasözü ile baÅŸlamak istiyorum. Mazine gülle atsan, istikbal seni topa tutar. (…..) Åžimdi Atatürk’ün Türk dilini deÄŸerlendirdiÄŸi üç devreden birincisini inceleyelim. Bu ilk devreye ben Aşırı özleÅŸtirmecilik ”Tasfiyecilik” devresi adını veriyorum. (…..) Atatürk’ün Türk dilini deÄŸerlendirdiÄŸi üç devreden ikincisini inceleyelim. Bu ikinci devreye ben mutedil özleÅŸtirmecilik ” Tereddüt” devresi adını veriyorum. (…..) Atatürk’ün Türk dilini deÄŸerlendirdiÄŸi üç devreden üçüncüsünü inceleyelim. Bu üçüncü devreye ben ”GüneÅŸ-Dil Teorisi” yani “ÖzleÅŸtirmeyi red, yaÅŸayan dile dönüÅŸ” devresi adını veriyorum. Bu devre 24 AÄŸustos 1936 GüneÅŸ-Dil Teorisi’nin ilanından 10 Kasım 1938 tarihinde Atatürk’ün vefatına kadar olan devredir. (..) GüneÅŸ-Dil Teorisi’nin dil davasındaki müspet yönü tasfiyecilik ve özleÅŸtirmecilikteki aşırılığı durdurmasıdır. (..) Atatürk bu üçüncü devrede, konuÅŸma ve yazılarında, yeni kelimelerden kamutay, saylav, ulus, ulusal, siyasa, siyasal, tecim, ajun, genelik… vb. gibileri yerine yaÅŸayan Türkçedeki Millet Meclisi, millet vekili, millet, milli, siyaset, siyasi, ticaret, dünya, refah vb. gibi kelimeleri kullanarak tercihini belirtmiÅŸtir. Yani dilde aşırı ırkçı ve tasfiyeci olanların görünüÅŸünü terk ve reddetmiÅŸtir. 1937 yılının Eylülünden sonra da vefatına kadar GüneÅŸ-Dil Teorisi’nden bahsetmemiÅŸtir. TasfiyeciliÄŸin ve özleÅŸtirmeciliÄŸin red ve terk edildiÄŸi bu üçüncü devrenin sonunda Atatürk, dil bayramını ÅŸu mesajla kutluyordu. “Dil Bayramı münasebetiyle bana karşı gösterilen temiz duygulardan çok mütehassis oldum. TeÅŸekkür eder verimli çalışmalarınızda sürekli baÅŸarılar dilerim.” (…..) 1950-1960 arasında Türk Dil Kurumunda ciddi ve tutarlı çalışmalar yapıldı. (..) Ama 1960’la 1980 arasında, burada iyi çalışmalar olduÄŸunu söylemek mümkün deÄŸil. Bir defa 1960'la 1980 arasında her 4-5 yılda bir Türk imlâsına müdahale edilmiÅŸ. Her 4-5 yılda bir imlâyı deÄŸiÅŸtirmiÅŸler. (..) Türkçeyi yüzde 80 TürkçeleÅŸtirdik diye övünen kiÅŸiler aslında dili yüzde 80 fakirleÅŸtirmiÅŸlerdir. Kullanılan kelimeleri bu Arapça, bu Farsça, bu Fransızca, bu İngilizce, bu Grekçe diyerek dilde kullanılan kelimeleri atmışlar. Bin yıldan beri kullandığın kelimeler gitmiÅŸ yerine halkın bilmediÄŸi, anlamadığı uydurmaları gelmiÅŸ. (…..) Sözlükler dil öÄŸrenme kitabı mıdır? Sözlükler bir dilin hazinesidir. Siz hazineyi boÅŸaltıyorsunuz. (..) Dolayısıyla tasfiyecilik hiçbir zaman doÄŸru bir yol deÄŸildir. Bundan vazgeçilmeli. 1950-60, 1960-80 arasındaki iki durumu arz ettim. İmlaya ve kelime kadrosuna müdahaleyi. Üçüncüsü daha mühimdir. Bu ideolojik yapılanmadır. Bu kurumun içerisinde mesleÄŸi dil olmayan, mesleÄŸi edebiyat olmayan, 1932’den beri seçilen parti baÅŸkanları, parti üyeleri, Anayasa Mahkemesi üyeleri 622 kiÅŸi. Yani mesleÄŸi dil ve edebiyat olmayan yüzlerce kiÅŸi. Onların kendilerinin hatıralarından öÄŸreniyorduk ki, bazıları Leninci, bazıları Maocu, bazıları Arnavutçu, bazıları Çinci, bazıları nurcu. Bunu kendileri yazıyordu, dehÅŸete düÅŸüyorduk. (..) Biz dilciler, bizim mesleÄŸimiz olduÄŸu için Türk cemiyetinin hangi uçurumun kenarından döndüÄŸünü gördük. Ben size bir ÅŸey daha söyleyeyim. Bu gibi kelimeler dışarıda hazırlanıp geliyor. Benim elimde delilleri var. Türkçedeki Yeni Kelimeler SözlüÄŸü. Moskova’da hazırlanıyor. KardeÅŸim sana ne? Orada hazırlanıyor buraya geliyor. Bizlere tamim ediliyor. Åžu eski kelimeleri kullanmayın, ÅŸu yenilerini kullanın. (…..) DoÄŸrusu olan Tâlibân mı diyeceÄŸiz, yoksa merhum Adnan Ötüken'in diliyle söyleyeyim, dilini eÅŸek arısı sokasıca spikerin dediÄŸi gibi Taliban mı diyeceÄŸiz? DoÄŸru ÅŸekli olan Pâkistân mı diyeceÄŸiz, yoksa çok tanınmış 32. Gün yorumcusunun söylediÄŸi gibi Pakistan mı diyeceÄŸiz. (…) Müslüman bir ülkenin baÅŸkanı olan Ahmed Åžükrânî , Fransızca imlâsıyla Türkiye’de yıllarca Sukarno diye anılmadı mı? (…..)
(…..) Yüksek Kurumun BaÅŸkanının dediÄŸi gibi baÅŸka sesler de olacaktır. Tenkit de edileceÄŸiz. Haklı iseler biz düzelteceÄŸiz. Haksız iseler doÄŸru bildiÄŸimiz yolda yürüyeceÄŸiz. Demokrasilerde baÅŸka kiÅŸilerin görüÅŸlerini dinlemek de bir fazilettir.
Sözlerime son verirken hepinizin Dil Bayramını kutluyor, saygılar ve sevgiler sunuyorum. ]]]
DoÄŸrusu olan DâvutoÄŸlu mu diyeceÄŸiz, yoksa merhum Adnan Ötüken'in diliyle söyleyeyim, dilini eÅŸek arısı sokasıca spikerin dediÄŸi gibi DavutoÄŸlu mu diyeceÄŸiz?
Niye ısrarla "Davut?" der hâlâ;
Dili zenbùra emânet spiker?!..
VEZNİ: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa'lün)
Dâvut "Davut"sa Nâsır'a elbet "Nasır" denir!..
VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün
Hatır-gönül için_aslında çiÄŸ tavuk yiyemez!..
Obâma derse de, Dâvut nedense hiç diyemez!..
VEZİN: Mefâilün feilâtün mefâilün feilün
"Dünya" denmekte iken "Dünyâ"'ya;
"Hâtırâââ" denmededir "Hâtıra"ya!..
c.Öney
Vezni: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa'lün)
Resmî sıfatla, "Türkçe" diyor "Uydurukça"ya!..
C.Öney
Vezni: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün
[[[[ Prof. Dr. Osman Fikri SERTKAYA'nın konferansından: " Türkçeyi yüzde 80 TürkçeleÅŸtirdik diye övünen kiÅŸiler aslında dili yüzde 80 fakirleÅŸtirmiÅŸlerdir. Kullanılan kelimeleri bu Arapça, bu Farsça, bu Fransızca, bu İngilizce, bu Grekçe diyerek dilde kullanılan kelimeleri atmışlar. Bin yıldan beri kullandığın kelimeler gitmiÅŸ yerine halkın bilmediÄŸi, anlamadığı uydurmaları gelmiÅŸ. (…..) Sözlükler dil öÄŸrenme kitabı mıdır? Sözlükler bir dilin hazinesidir. Siz hazineyi boÅŸaltıyorsunuz. (….) Dolayısıyla tasfiyecilik hiçbir zaman doÄŸru deÄŸildir. Bundan vazgeçilmeli. " GOOGLE'dan 04.01.2011 16:35 " ….. TDK BaÅŸkanı Åžükrü Haluk Akalın kabulde BaÅŸbakan ErdoÄŸan'a yenilenen Türkçe Sözlük hediye etti. ErdoÄŸan güncellenen son sözlükte kaç kelimenin arttığını sordu. Akalın ise 18 bin kelime artışı ile toplam 122 bin 423 kelime bulunduÄŸunu kaydetti. Kabulde Devlet Bakanı Mehmet Aydın da bulundu. " ]]]] GÜNCELLEME: 17 Temmuz 2011 Pazar akit gazetesi s.2'deki, Sözlükler ne iÅŸe yarar? baÅŸlıklı köÅŸe-yazısında D.Mehmet DOÄžAN'ın ilk cümleleri: [[ "Safahat ve sözlük" yazımızı okuyan bir edebiyat öÄŸretmeni, "Mehmet Âkif'in yaygın olarak okunan, ezberlenen bir ÅŸiirinin kelimelerini ihtiva etmeyen bir sözlüÄŸün yeri çöp tenekesidir!" diye tepkisini ortaya koydu… (x) C.Öney'in 02 AÄŸustos 2011 Ek'idir.
Sözkonusu ÅŸiir Mehmet Âkif'in "Âsım" isimli ÅŸiir kitabının "Çanakkale Åžehitlerine" olarak bilinen bölümü idi. Ne yazık ki, Dil Kurumu'nun yeni baskısı yapılan Türkçe SözlüÄŸü bu geniÅŸletilmiÅŸ hâliyle bile, dilimizin gerçekten ÅŸaheser bir ÅŸiirinin kelimelerini ihtiva etmiyor. ]] Bu köÅŸe-yazı, ÅŸu cümlelerle son buluyor:
[[ Türkçe Sözlük'te "Ezan-ı Muhammedî" yok! Åžiirde geçen Åžehbâl yok, tuhfe yok, bülend yok! "Ruh-u revan yok. (Ruhumücerred var).
ÖÄŸretmenim, ÅŸimdi ne yapacaksın bu sözlüÄŸü? ]]
(x) C.Öney'in 02 AÄŸustos 2011 EK'idir:
Bir "Kurùmî lûgat" ki, inceleyen :
"Yazık_olmuÅŸ kâğıt, mürekkebe!" der!..
VEZNİ: Feilâtün(Fâilâtün) mefâilün feilün(fa'lün)
Bu kurùmî lûgat, "haram" sayılır;
Çünki "isrâf"a bir misâl olmuÅŸ!..
VEZNİ: Feilâtün(Fâilâtün) mefâilün feilün(fa'lün)
Kullanmamış yeterli "telâffuz iÅŸâreti" ?..
Kâmil mi "kesme", "aksan"ı az kullanan lûgat?
VEZNİ: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün
Muhterem BaÅŸbakanım… 122.423 kelimelik Türkçe Sözlük'ünü tanıtırken gerçekleri, niyetini Size anlatmadığı ortaya çıkan Genel BaÅŸkan'ı, makàmınıza çağırarak, Mehmet Âkif'in, Yâhyâ Kemâl'n, ezberinizde olan ÅŸiirlerde geçen, çocuklarımızın bilmeleri gereken kelimelerin yerlerini 122.423 kelimelik sözlüÄŸü açıp göstermesini istemenizi istirhâm edeceÄŸim için lûtfen beni bağışlayınız.
[[ "TDK Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu"ndan: amblem: belirtke, aspiratör: emmeç, raket: vuraç, voleybol: uçan top, tribün: sekilik, duayen: aksakal, kapora: güvenmelik, ipotek: tutu, ultrason: yansılanım(X), afiÅŸ: ası, fabrika: üretimevi, atölye: iÅŸlik, ajanda: andaç, eküri: ahırdaÅŸ, light: yeÄŸni, navigasyon: yolbul, panik: ürkü, sürpriz: ÅŸaşırtı, terör: yıldırı, idealist: ülkücü, zapping: geçgeç … ]]
(X) "KILAVUZ" yazdı KURUM.. ültrason: yansılanım ???
Hangi doktor beye âit bu buluÅŸ?? hangi hanım…??
VEZİN: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilâtün feilün(fa'lün)
Melez, soysuz, ÅŸerefsiz, parçalardan baÅŸka ÅŸey yok hîç..
TDK BaÅŸkanı Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN'in bilgilerine saygılarımla arz ederim. 26.09.2013
2 yıl kadar öncc, "TDK Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu" dolayısıyla tenkitlerim biraz yukarıdadır.
Bu kere: Tıp terimlerini TürkçeleÅŸtirme öenekleri, baÅŸta Murat Bardakçı olmak üzere yazarlarımıza alay mevzuudur. Bu, terim deÄŸil de çevirilerden bazıları:
baypas > köprüleme, çekap > tambak, dedektör > arabulur, dezenfeksiyon > bulaÅŸ savma, efervesan > fışırdayan, endeskopi > içgöreç …
1- Tıbbî terimlere, terim özelliÄŸinde karşılık bulmak için hekim olmak yetmez; etimoloji, filoloji, dilin müzikal âhengi ve zevk-i millî konularında söz sâhibi olmak gerekir.
2- "Yabancı Sözlere Karşılık" derken; vatandaÅŸlarımızın günlük konuÅŸma dillerindeki "otomobil, otobüs, taksi,benzin, mazot, metro, tren, telefon, telgraf.." kelimelerini nasıl kullanıyorsa sözü geçen tıbbî terimleri de anlayacağı, gerek duyarsa internete baÅŸvuracağını dikkate almak ve polemiklere sebebiyet vermemek gerekir.
Birkaç gün önce de, Suriyeli mültecîler için MOBİL KOORDİNASYON SİSTEMİ kurulduÄŸu bildirilmiÅŸ olup, 3 kelime de Türkçe deÄŸildir.
Marketlerde, barlarda.. tabelalarda "yabancıların konuÅŸma dillerindeki kelimeler"e yer vermelerine, baÅŸta Belediyelerin tepki vermemesi üzücüdür.
Bu arada, Atatürk'ün; 1932-1937 yılları arasındaki tasfiyeciliÄŸe 1938'de son verdiÄŸinin kat'î/tartışılamaz delili olarak Antakya'da Hamit Hacı BAL'a 2.6.1938'de ve Tayfur SÖKMEN'e 3.9.1938'de çektiÄŸi telgrafların, ATATÜRK'ÜN VAZGEÇİLMEZ DAVASI HATAY baÅŸlıklı (Antakya Belediyesi yayını.. Mehmet Tekin Antakya – 2011) eserin dikkate alınması gerekir; bu 2 telgraf, site'mde bulunmaktadır.
* * * * * * *
(Visited 14 times, 1 visits today)
İlgiliMakaleler:
RSS 2.0 ile yeni eklenen yorumları takip edebilirsiniz.
Both comments and pings are currently closed.