PROF. Dr. ŞÜKRÜ HALÛK AKALIN

Son Güncelleme: Cuma, Temmuz 21st, 2017 | Kategori: TÜRK DİL KURUMU| Etiketler:  | Tags: , , , , , , , , , ,

                       Sahîfa 8 
TÜRK DİL KURUMU GENEL BAŞKANI sayın PROF. Dr. ŞÜKRÜ HALÛK AKALIN : (08 Nisan 2011 târîhli Ek’dir)
      Atatürk’ün, 1937’den sonra reddettiği, tedâvülden kaldırdığı kelimeler hakkında yukarıda kaydettiğim cümleleri/fikirleri tekrarlamayacağım ve çok çok daha mühimi (sizi bağlayacak mı, bilmem?) 1938’de kullandığı dilden örnekleri; Antakya Belediyesi yayını [ ATATÜRK’ÜN VAZGEÇİLMEZ DÂVÂSI HATAY  Mehmet TEKİN  Antakya 2011 ] başlıklı kitapdan sunacağım: [ Antakya’dan Atatürk’e, Abdulgani Türkmen başta olmak üzere çok sayıda vatandaş şükran ne kutlama telgrafları çekti. İlk cevap Hamit Hacı Bal’a geldi. 2.6.1938 tarihini taşıyan bu telgrafın metni şöyleydi:
          Bay Hamit Hacı Bal- ANTAKYA
          Hatay varlığının tanınması münâsebetiyle kalbî sevinç ve yüksek hislerinize terceman olan telgrafınızı memnuniyetle aldım. Teşekkür eder ve size de refah ve ikbal dilerim.
                                                                             K.Atatürk           ]
         Atatürk’ün, Hatay Devlet reisliğine seçilen Tayfur SÖKMEN’e gönderdiği 3.9.1938 târihli cevâbî telgraf:
           Bay Tayfur Sökmen
           Hatay Reisi – Antakya
           Hatay Millet Meclisi tarafından Hatay Reisliğine seçildiğinizi bildiren telgrafınızı memnuniyetle aldım. Bu kıymetli diyarın en yüksek makam ve vazifesini ihraz ve deruhte etmiş olmanızdan dolayı sizi tebrik ederken, inkişafınızı daima alâka ve muhabbetle takip edeceğim.
            Hatay’daki faaliyetinizde muvaffakıyetinizi temenni eyler ve Hatay’ın yeni idare altında pek çok saadet ve refahlar görmesini yürekten temenni eylerim.
                                                                    Kemal ATATÜRK   
 
       Prof. Dr. sayın Şükrü Halûk AKALIN,
       Mehmet TEKİN te’lîfi, Hatay Belediyesi neşri kitapda; Atatürk’ün 1931 – 1938 yılları arasında sözleri, yayınları mevcut.. Beyânâtı incelendiğinde, Atatürk’ün tasfiyeciliğe, uydurukçuluğa son-verdiğini, filolog olmayanlar da anlayabiliyor. Tasfiyeciliğe ve bunun sonucu uydurukçuluğa devamla geliştirdiğiniz KURÙMÎ DİL ile edebî san’at eserlerinin, Türk mùsikîsi bestelerinin, fikrî-hukùkî tartışmalarının.. seviye düşüklüğü gösterdiğini; imlâda, klavyede mevcùd telâffuz işâretlerini redd ile milleti uyduruk kelimeleri kullanmağa zorlamanızı; yurt dışına on-yıllarca önce gidip yerleşmiş olanlarla, Türk cumhùriyetindekilerle, dedelerin torunlarıyla  konuşup anlaşmalarını önlediğinizi; Anayasamızla korunma altındaki “Türk Dili” tesbîtini “Türkiye Türkçesi” şeklinde tagyîr ettiğinizi ve bütün bu faâliyetinizi “avans, ipotek, afiş” gibi kelimelere uyduruk karşılıklar yayınlayarak, tabelâlardaki Türkçe olmayan yazılara dikkat çekerek ört-bas etmeğe çalıştığınızı; âmirlerinize: “yeni kelimeler hediye ederek” bu işten anlayanların tebessümüne sebebiyet verdiğinizi… dilimizin 80 yıllık âşıkı olarak bildirmek mecbùriyetindeyim. Tabii, takdîr zâtıâlîlerinindir…        
                                ************************************      
 Dedelerimiz boşuna dememişler: Lâfız değişince mânâ da değişir!.. 31.12.2010 Açıklamam: “Istılah=Terim” değişince mânâ değişmez(cebir, hendese, fizik, kimyâ, astronomi, biyoloji.. terimleri…  Dîn, Dîvân edebiyâtı, Klâsik Türk Mùsıkîsi ilimleri ve yan dalları ile ilgili terimler ise değiştirilemez.)… Buna mukàbil “Konuşma dili” ile  “Mefhum=Kavram” değişince  mânâ değişir.  Tekrâren misâl vereyim: Terimde değişiklik: Tarh=Çıkarma ise de, Tanrı kelimesi Allah kelimesinin yerini alamaz; konuşma dilinde değişiklik: Millet>Ulus; Mefhum’da (Kavram’da) değişiklik: Fâhişe>Hayat-kadını kelimeleri birbirlerinden farklı mânâlar taşırlar.
                                                       Şunu da belirteyim: Bu sözlerimin muhâtabı, 10 Kasım 1938’den sonraki TDK üyeleri, bütün münevverlerimiz ve özellikle, “Atatürkçüyüm!” diyenlerdir.
Yüz yıllardır Türklerin konuştukları kelimeleri “bu Arapça kökenlidir; bu Farsça, bu Lâtince.. kökenlidir!” diyerek yapılan irticâî tasfiyecilikler sonucunda Türk cumhùriyetlerinde yaşayanlarla ortak kelime hazînemiz fakirleşmiş; Almanya’ya, Avustralya’ya.. yıllarca önce gidip yerleşen Türklerle ve hattâ dede ile torun arasında anlaşma zorlaşmıştır.  Anayasamızın 3. maddesine rağmen, dilimizin “Türkçe” olmak vasfı tagyîr edilmiş ve “Türkiye Türkçesidir?” durumuna getirilmiştir.
20 Eylül 2010 Eki :
Muhterem Başbakan yardımcımız Bülent ARINÇ :
       Anayasa taslağında ve uyum yasalarında uydurma kelimelere yer verilmesine müsâade etmeyeceğinize inanıyorum.
        Hürmetlerimi arz ederim, efendim.  
     
Sayın Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN: Birkaç yıldır yazdıklarımla ilgili cevaplarınıza bu sahîfa açık bulunmaktadır. Saygılarımla.. ]]]]                   *******************************************                        
                  İlkokul Türkçe okuma kitapları sipâriş eden Millî Eğitim Bakanlığımızın, şartnâme hazırlarken bu mevzùa eğilmesi gerekiyor.
                [[ 25.03.2010 Ek’i > Devletbakanımız sayın Bülent ARINÇ; (Sür’atli haber verdikleri için) TRT yönetimini takdîr eylediklerini açıkladılar… TRT yetkilileri, sür’atli haber verme yanında, haber spikerlerini, “Türkçemizi doğru telâffuz konusunda” eğitseler, dinleyicilerini dinlediklerine pişmân etmezler… Bugün, 12.00 – 12.30 arasında defâlarca “Davutoğlu” dediler, “Daaaavutoğlu” diyemediler… Muhterem ARINÇ’dan; bu “doğru telâffuz” konusunda TRT yertkililerini uyarmalarını istirhâm ediyorum. ]]       

                    Türk Dil Kurumu sayın yetkilileri :TASFİYECİLİK’i kötüye kullandığınız, imlâ kuralları’nı geliştirmekde büyük ihmâliniz olduğu kanâatinde bulunanları haksız çıkaracak bir mesâîniz için daha ne kadar beklememiz/ bekletilmemiz gerekiyor?..                    

b)      “L” HARFİNDEN SONRA “A” HARFİ GELDİĞİNDE, HECENİN “İNCE  VE UZUN”  VEY  “İNCE VE KISA” OLDUĞUNU İMLÂMIZ İFÂDEDE YETERSİZ KALMAKTADIR:

“lâkırdı”, “lâbada”, “lâhana” kelimelerinde “â”, ilk heceyi ince ve kısa okutmakta; “lâkin”, “lâle”, “lâzım” kelimelerinde aynı “â”, ilk heceyi ince ve uzun okutmaktadır.

“hukûku”, “hükûmet” kelimelerinin ikinci hecelerinde de, benzer imlâ kàidesi yetersizliği mevcuttur.

 Türkologları da yoran bu, alfabemizin kifâyetsizliğinin sebep olduğu hatâların başlıcaları aşağıda liste hâlinde sunulmuştur. TDK; eğer faydalı olmak istiyorsa, -özellikle kavramların mânâlarını değiştiren- tasfiyecilikten vaz geçmelidir.

B-   (Yukarıda da belirttiğim gibi)  TASFİYECİLİK yapılmakla bir taşla iki kuş

 vurulmaktadır: 1) Geçmişte ve günümüzde kullanılan TÜRK DİLİ’nin sürekliliği/devamlılığı/irtibâtı baltalanarak kütüphânelerdeki eserlerimiz mânâsızlaştırılmakta; ayrı devletlerde yaşayan Türklerle her sâhada münâsebetlerimizi imkânsızlaştırmakta ve ayrıca; dede-baba-torun arasında anlaşmazlık/DİLDE BÖLÜCÜLÜK veyâ DİLLE BÖLÜCÜLÜK yapılmaktadır. 2) Tasfiyecilikte mefhumlar (kavramlar) sâdeleştirilirken milletin ahlâk ve zevk ölçüleri  ustaca(!) tahrîf, tahrîb edilmekte ve bir beytimde söylediğim gibi [ Korkmaz Allah’dan, utanmaz kuldan! ] bir nesil yetiştirilmesinde yardımcı olunmakta ve Kösemihal’in ta’rîfi hatırlanmaktadır.           Misâl olarak: “Fâhişe” kelimesinde “hakir görücü” ve “Hayat kadını” karşılığında ise, “hoş gören”; iki birbirine zıt ahlâkî fikir/kanâat vardır. Tasfiyecilik/Öztürkçeleştirme aldatmacası ile yetinilmemiş; dövizler, sloganlarda uydurulmuştur: Bir zamanlar, Vergi dâirelerinin girişinde “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır!” levhası vardı.   

   (Uydurulan kelimelerde, sesli harfle sonlanan uzun hece bulunmaması da dikkatlerden kaçmamaktadır.)

C-  Türk Dil Kurumu’nun, öteden-beri, bir “arkabahçe” veyâ “sera” gibi  davranıp “hormonlu meyveler” verme projesini diğer Türk cumhùriyetleri de benimseler ve “gereksinim” benzeri “tilcik”ler uydursalar; Sırbistan’dan Çin’e, aynı dili konuşarak seyâhat edebilirsiniz? diyebilme imkânı kalır mı?..

     Türk Dil Kurumu; “Dükkânların İngilizce tabelâları”nı öne sürüp de geniş mâhiyetdeki TASFİYECİLİĞİNİ dikkatlerden kaçırdığını sanmamalıdır.    

SonDakika.com 26.10.2008 17:59’dan cümleler:

Başlık: [ Güney Koreli Türkolog Prof. Hee Soo Lee, Türkçenin Küresel Bir Dil Olma Yolunda İlerlediğini Söyledi. ]

Haber: [ (…) Bu sürece Türkiye’nin yurt dışında bulunan okulların da ayrı bir katkı sağladığını dile getiren Soo Lee, Türkçenin yakın bir dönemde küresel bir dil haline geleceğini belirtti. Tarihi İpek Yolu güzergâhında yer alan ülkelerde “Kültür Turizminin Geliştirilmesi” konulu uluslar arası foruma katılmak amacıyla Taşkent’e gelen Koreli Türkolog ve Hanyang Üniversitesi öğretim üyesi Soo Lee CİHAN’a konuştu. Türkçeyi 1983-1990 yılları arasında doktora yapmak amacıyla Türkiye’de bulunduğu sırada öğrendiğini söyleyen Lee (…)  İpek yolunda Türkçe ve Türk kültüründen yoksun olacak “kültür turizminin” manasız kalacağını da ifade edeb Lee, “Bu açıdan Türkçe, 10-15 sene zarfında daha yoğun, global bir dil haline gelecek inşallah” şeklinde konuştu. ]  

Aynı konuda(mevzùda), 28 Ekim 2008 tarhli ve 723 sayılı AKSİYON Haftalık Haber Dergisi’nden bütünleyici(mütemmim) tümceler(cümleler): [ Başlık: Güney Kore’nin Hee Cemil Hocası ] [[ (…) Bütün hayatını ve akademik kariyerini Türkiye, İslamiyet ve Türkiye-Kore ilişkilerine adamış (…) Müslüman olduktan sonra Cemil adını almış (…) Ekmeleddin İhsanoğlu’yla ilişkisini hiç koparmamış, (…..) “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyaretini bekliyoruz.” Diyor. ]]

“Tasfiyecilik ve Özleştirme” yoluyla “Kurùmî bir dil” yaratarak biz Türkiye Türklerini Türk dünyâsından tecrîd edenlerin, Prof. Hee’den olsun ders almaları gerekiyor. 

                     Ey kurùmî!.. Susmanın yok faydası;

                     İşte meydan.. söz benim, sözcük senin!..

                                    Vezin: Fâilâtün fâilâtün fâilün
(Visited 17 times, 1 visits today)

İlgiliMakaleler:

  • İlgili Makale bulunamadı!..


RSS 2.0 ile yeni eklenen yorumları takip edebilirsiniz. Both comments and pings are currently closed.

Comments are closed.