B- TÃœRK SAN’AT VE HALK MÛSIKÃŽSÄ°NDE  24 PERDE VARDIR.
Â
            Ö N S Ö Z
Â
        Hangi çeÅŸit mûsıkî olursa olsun, “Nazariyat Dersleri”nde ÅŸu konular, sırasıyla ve öncelikle ele alınır veyâ alınmalıdır:
Â
        1) Mûsıkî sisteminde, 1 sekizli içinde kaç perde vardır?..
        2) Perde aralıkları birbirine eşit midir, eşit değil midir?..
        3) Perdeler; 4’lüler-5’lilerle elde edilebiliyor mu?.,
        4) Perde aralıkları matematik bir formüle bağlanabilir mi?..
       Â
Sayısı daha da artırılması mümkün bu soruları sormanın hikmeti nedir, pratikde faydası var mıdır?.. Aynı sırayla 1-2 cevap;
Â
        1.
           a) Perde sayısını bildirmeden nazariyat kitabı-notu yazmak, ders anlatmaya başlamak ilim adamına yakışmaz!..
           b) Sayısı bilinmeden perde ismleri kesin olarak yazılamaz-anlatılamaz!..
           c) Perde sayısını, Çalgı yapımcısı bilmek zorundadır.
        2.
           a) Perde aralıkları birbirine eşit diziler yapaydır.
           b) Perde aralıklarının farklılığı, farklı değiştirme işâretleri gerektirir.
       3. Dizide doÄŸallık ve mükemmeliyetin ilk ÅŸartı, tabiattaki akustiÄŸin(rezonansın) sonucu olan 4’lü ve 5’lilerle perdeler arasında bir iliÅŸki olması, ortaya çıkarılabilmesidir.
       4. Çalgılara perde bağlarının yerleştirilmesi için gereklidir.
Â
       Perde sayısının bazı konservatuarlarınızda 17, bâzılarında 24 olarak okutulması; hattâ aynı konservatuar öğretim elemanlarının farklı düşünceleri üzücüdür. Bu üzücü durumun ortaya çıkmasının sebeplerinden bâzıları şunlardır:
Â
      – Hocalarımız literatürü, Türkçe süreli ve meslekî yayınları tâkîb etmemektedirler; tâkîb edenlerden iÅŸlerine gelmeyenler ise, ya iÅŸi gürültüye getirmekte veya unutturmaktadırlar.(Bu husus, ana konuda bütün çıplaklığıyla görülecektir.)
Â
     – Ayrı vilâyetlerdeki “Türk Mûsıkîsi Devlet Konservatuarları”, bir üniversiteye baÄŸlı birer “Müdürlük” olduÄŸundan aynı dersi çeÅŸitli illerde okutan Ana bilim bölüm baÅŸkanları bir araya gelemiyor..
Lisans ve lisans-üstü çalışmaları, Üniversitenin; konservatuarın dışında bir fakültesinde DEPOLANMALARI dolayısıyla öğrenciler ve öğretim elemanları bu değerli eserlerden yararlanamamaktadır.
Basımevi olan üniversitelerimiz, baÄŸlısı konservatuarlarımızın bu çalışmalarından birkaçını olsun yayınlamamıştır. Bunun çâresi, Konservatuarlarımızın YÖK’e doÄŸrudan baÄŸlanması   ise de.. YÖK, öncelikle; konservatuarlardan ‘Ana bölümler’ in isimlerini belirlemeli, bunlardan hepsi faal olanlar doÄŸrudan YÖK’e ve diÄŸerleri de bunlara baÄŸlanmalıdır. Bunlar zaman alacağından, Ä°stanbul ve Ä°zmir Türk Musikisi Devlet Konservatuarları hemen ve doÄŸrudan YÖK’e baÄŸlanmalı, Basımevi’ne kavuÅŸyurulmalıdır.
Â
Bu arada, şunu da gündeme getirmek istiyorum:
Ä°stanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı 1975’de öğretime baÅŸladı. BaÅŸta Ä°zmir, bâzı illerde benzerleri açılmasına ve bunca yıl geçmesine raÄŸmen baÅŸÅŸehir ANKARA’da kurulamamasına, “çaÄŸdaÅŸlık uÄŸraşılarını yavaÅŸlatacağı” kaygularının sebep olduÄŸu iddiâları acaba ne derecede doÄŸrudur?.. Yurdumuzda 2 çeÅŸit resmî konservatıar vardır: 1) Türk Mûsıkîsi Devlet Konservatuarı 2)Devlet Konservatuarı(Batı MüziÄŸi Devlet Konservatuarı).. (ÇaÄŸdaÅŸların bir kısmı, ileride(?), Türk Mûsıkîsi Devlet konservatuarlarını kapatarak, millî mûsıkîmizi, (Batı MüziÄŸi)Devlet konservatuarlarının Etnomüzi- koloji bölümlerinde incelemek gerektiÄŸini gà ye edinmiÅŸlerdir.)Â
Â
 GİRİŞ: MÛSIKÎ SİSTEMİ, MAKAM, PERDELER-ARALIKLAR:
Â
     Millî mûsıkîmizin, konumuzla ilgili incelemesinde, her ÅŸeyden önce MÛSIKÃŽ SÄ°STEMÄ°, MAKAMLARI, PERDELERÄ°-ARALIKLARI (ve özellikle bunların ortaya çıkışları) konusunda kanâatimi arz için, 28 Nisan 1998 günü Selçuk(Konya) Ãœniversitesi Türk Musikisi Konservatuarı’nda verdiÄŸim konferansın ilk bölümünü naklediyorum:
      KÜLTÜR BAKANLIĞI KONYA VALİLİĞİ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
          Türk MüziÄŸi Etkinlikleri 27 – 29 Nisan 1998   Konya
Â
        TÃœRK MÛSIKÃŽSÄ°’NDE PERDELERÄ°N GELİŞİMÄ°
Â
      Belirli sayıda seslerin, 1 sekizli içinde belirli aralıklarla yer almasıyla “müzik sistemi” oluÅŸmaktadır. Ve bir müzik sistemi içindeki seslere “perde” denmektedir.
      “Perde”, “müzik sistemi”, “makam” terimleri, birbirleriyle iliÅŸkili, birbirine baÄŸlı terimlerdir. Bu baÄŸlılık, baÄŸlantı sebebiyle ve konumuz olan Türk mûsıkîsi öne çıkarılarak ÅŸu ihtimâller ortaya konulmalıdır:
Birinci ihtimâl:  Önce perdeler belirlenmiştir.    Bu hâlde de;
a) Perdelerden sisteme ve sonra da makamlara gidilmiştir.   Veyâ;
b) Perdelerden makamlara ve sonra da sisteme gidilmiÅŸtir,
İkinci ihtimâl:  Önce; mevcut olanlardan yararlanılarak veyâ orijinal olarak sistem belirlenmiştir.    Bu hâlde de;
a) Sistemden perdelere ve sonra da makamlara gidilmiştir.    Veyâ;
b) Sistemden makamlara ve sonra da perdelere gidilmiÅŸtir,
Üçüncü ihtimâl:  Önce makamlar belirlenmiştir. Bu hâlde de;
a) Makamlardan sisteme ve sonra da perdelere gidilmiştir.    Veyâ;
b) Makamlardan perdelere ve sonra da sisteme gidilmiÅŸtir.
      Türk mûsıkîsi sistemi araÅŸtırmalarında, ÅŸimdiye kadar, büyük çoÄŸunlukla “perdeler” baÅŸlangıç olarak alınmıştır ve organolojik, akustik deliller tartışılmıştır.
                   Türk mûsıkîsi sistemi kökeninin araÅŸtırılmasında en güvenilir/bilimsel baÅŸlangıç ve dayanak noktası ise, seslendirilmiÅŸ eserlerdir. Bu seslendirilmiÅŸ ve günümüzde de aynen tekrarlanan eserlerin, müessiriyet(etkinlik) yönünden en önemlisi ise Ezân‘dır. Türk mûsıkîsi sistemi kökenini kendisinde gördüğüm “ezân” hakkında, çoÄŸunluÄŸumuzun bildiklerini tekrarlamakta/hatırlatmakta fayda vardır: EZÂN hakkında bir müzikolog’un bilmesi gerekenler ÅŸunlardır:
– Ezân namaz vakitlerini bildirir, namaz kılmaya dâvet eder, islâmî inancın prensiplerini duyurur.
– Ezân Kur’ân’ın(Allà h’ın) emri olmayıp, peygamber tensîbi (hadîs)dir.
– Ezân; M.S.622 veyâ 623’den(Iicrî 1. veyâ 2. yıldan) günümüze, 1400 yıla yakın süredir minârelerden (“kà met”, “iç-ezân” isimleriyle ayrıca câmi’ içinde) okunmaktadır. Türklerin kitle hâlinde ve devlet resmî dîni olarak müslümanlığı seçtikleri 10.yy.dan beri de geniÅŸ bir coÄŸrâfî alanda okunmaktadır.
– Ezân Arapçadır; Kur’ân’dan(âyetlerden) alınmamış ise de, içinde, Kur’ân’da geçen kelimeler vardır ve bu sebeple, okunuÅŸu, Kur’ân tilâvetindeki gibi “tecvîd” kurallarına uygun olmalıdır. [ DÄ°PNOT:
Kur’ân-ı kerîm’i okuyuÅŸ: 1.Hader(Hadr) Kırâati: Sür’atli(genellikle sessiz,
içinden) okuyuÅŸ. 2.Tedvîr Kırâati(orta sür’atte..). 3.Tahkîk Kırâati(tecvîde göre ağır okuma). Ä°lmî târîfleri tecvîdin özellikle medd bahsindedir. ]
Ezânı okuyanların büyük çoÄŸunluÄŸu, tecvîdi bütünüyle bilmemekle berâber, iÅŸiterek ve tekrarlayarak (semâ’ ve arz yoluyla) öğrendiklerinden doÄŸru okuyabilmektedirler. Bir müzisyen, örnek olarak bir gazelhân; metni, makamları bildiÄŸi, yıllarca iÅŸittiÄŸi hâlde tecvîde uygun okuyamaz; çünkü semâ'(iÅŸitme) vardır, fakat arz
(işittiğini öğreticiye tekrarlama) yoktur.
– Ezân; Rast, Uşşâk, Sabâ, Hicâz, Segâh makamlarında okunagelmiÅŸtir. Türk mûsıkîsi perdelerine,aralıklarına,makamlarına yabancı turistler dahî, güzel sesli müezzinin okuduÄŸu ezandan etkilenmektedirler, Bu gerçeÄŸi görerek, klasik dönemdeki gayrı müslim vatandaÅŸlarımızın da kalıcı/deÄŸerli eserler bırakabilecek kadar mûsıkîmize eÄŸilmelerinde, minâreden iÅŸittikleri ezânın da rolü olduÄŸunu düşünebilir,söyleyebiliriz. Farkına varmasak da,minârenin,
Türk mûsıkîsi eğitiminde, Türk mûsıkîsi makamları/aralıkları ve sistemini özümlememizde rolü, ihmâl edilmemelidir.
Ezânın mâhiyeti ve özellikle Türk mûsıkîsinin oluşumundaki rolünü arzettikten sonra, konunun esâsına sıra gelmiş bulunmaktadır:
Ezânın okunması Kur’ân’ın tilâvetine(Tahkîk kırâatiyle okunmasına); tilâvet de tecvîd’e dayandığına göre;   müzikolog tecvîdden ne anlamaktadır ve ne anlamalıdır?..
Müzik âlemimizde, “tecvîd?” denince söylenebilenler: “Arap dili grameri-fonetiÄŸidir; prozodi’dir” cümlesinden ibârettir.
Tecvîdin asıl konusu ve gereÄŸi; Arap harflerinin ve sonucunda da Arapça olan islâmî metinlerin doÄŸru telâffuzunu saÄŸlamak ve bunun için de, özellikle harflerin oluÅŸtukları yerlerle(mahreçlerle) sıfâtlarını öğrenmektir.                                                                                                                                            Â
    Ses; hançere’de(larenks’de) bulunan ve “ses telleri” dendiÄŸi hâlde 2 ses kıvrımından ibâret oluÅŸumdan çıkar. Harfler ise,sesin,”mahreç” denen yerlerde vasıflandırılması,sıfatlandırılması,farklılaÅŸtırılmasıyla meydana gelir. Arap alfabesindeki, hepsi de sessiz 28 harf; yutağın (farenks’in) alt bölümü geniz, dil(kökü ve arka, orta, uç bölümleri), yumuÅŸak damak, sert damak, kesici diÅŸler ve dudakların ya tek başına veyâ konbine görevlendirilmeleriyle iÅŸitilir.
Bir harfin iÅŸitilme süresi ancak 1/10 sâniye kadardır;  ne kadar uzatılırsa uzatılsın, geri kalanı, onu iÅŸittiren sesli harfdir(Arapçada harekedir). Harflerin oluÅŸtuÄŸu noktalar(mahreçler), genizden dudaÄŸa doÄŸru olmak üzere aÅŸağıda gösterilmiÅŸ ve mahreçleri birbirine yakın harfler parantez içine alınmıştır: (Ayın, ha, he, hı, gayın), (kaf, kef), (cim, şın), (sad, dad), (sin, ze), (tı, dal, te), (zı, zel, se), (rı, lâm), (nun, fe, vav, be, mim).  Harflerin 40’dan fazla “sıfât“ı vardır. Her harfde bu sıfatlardan 7 ilâ 10’u birarada bulunur. Konumuzla çok yakından ilgili olanlar “tefhîm” ve “terkîk” sıfatlarıdır. Tefhîm, kırâat-tecvîd terminolojisinde “bir harfi kalın okumak” demektir.Kalın okunabilen harflerden 7’si  sad, dad, tı, zı, hı, gayın, kaf  olup, dilin damaÄŸa yükseldiÄŸi anda çıkarlar(isti’lâ harfleri) ve bunlardan ilk 4’ü, dilin damaÄŸa yapıştığı esnâda meydana gelirler(idbà k harfleri) ve diÄŸer 3 isti’lâ harfinden daha da kalındırlar.Ayrıca, belirli bâzı ÅŸartlarda “rı” ve “lâm” harfleri de kalın okunurlar. Bu harflerin kalınlık dereceleri aynı olmadığı gibi, herbiri, hecelendiriliÅŸ ÅŸekillerine göre 5 kalınlık derecesi arzederler. Bu 5 derecenin meydana geliÅŸi, kalından inceye doÄŸru ,tecvîd terimleri kullanılmayarak şöyle gösterilebilir: tâ, ta, tu, tuÅŸ, ti. [ DÄ°PNOT  Kalından inceye doÄŸru 5 derece: 1. Kalın harfin elifli-fethalı oluÅŸu; 2. Elifsiz-fethalı oluÅŸu; 3. Madmûm oluÅŸu; 4.Sâkin oluÅŸu;  5. Meksûr oluÅŸu. ]
   Â
    Arap alfabesindeki 7 harf ile bâzı ÅŸartlarda diÄŸer 4 harfin kalınlık derecelerinin birbirine yakın oluÅŸu müzikdeki küçük aralıkları(mikro aralıkları) zarûrî kılmaktadır ve yukarıdaki bilgiler, bu husûsu kanıtlamak için verilmiÅŸtir Terkîk, kırâat-tecvîd terminolojisinde “bir harfi ince okumak” demektir; bunlar, tefhîm sıfâtını taşımayan harflerdir. Türkçedeki harflerin hepsi,(mahreçden çıkışda)”ince” sayılmaktadır. Ancak, “kalın sesli harfler”le harekelendirilip hece hâline getirildik-                                                    Â
lerinde kalınlaşırlar. Bu hâlde dahî Türkçe ile Arapça fonetiÄŸi arasındaki farklar hemen kendini belli etmektedir:  “Tefhîm” bahsinde anlatıldığı gibi, Arapçada “ta”, “tu”dan daha kalındır; Türkçede ise durum aksinedir. Türkçedeki D, H, K, S, T, Z harflerinden herbirinin Arapçada 1’den fazla karşılığının olması, ayrı “sıfât”lar taşımaları demektir. Kaldı ki, Arap harfleri sıfâtları “tefhîm” ile “terkîk”den ibâret deÄŸidir; harflerin 40 sıfâtı daha vardır!..
      Anlatılanlardan çıkan sonuç: Kur’ân’ın tilâvet kurallarına(tecvîde) uygun olarak Rast, UÅŸÅŸÃ k, Sabâ, Hicâz, Segâh makamlarında minâreden, özellikle 10.yy.dan îtibâren geniÅŸ bir coÄŸrâfî alanda okunan Ezân’ın günde 5 vakit iÅŸitilmesi, müzik bilginlerimizin dikkatini çekmiÅŸtir. Kullanulan/iÅŸitilen makamlardan perdelerin, perdelerden de sistemin belirlendiÄŸi sonucuna varmak, mantık gereÄŸidir.Sistemin belirlenmesinde 8’li, 5’li, 4’lü aralıkların önemi de muhakkak dikkate alınmıştır. Kur’ân tilâveti ve Ezân’ın buna uygun okunması yanında, “elsine-i selâse” denen Aapça, Türkçe, Farsçanın fonetik yapısını ifâde edebilmesi için “24 perdeli sistem”in en geç 13. yy.da ortaya çıktığı ÅŸu 3 delille sâbittir:
BİBLİYOGAFYA (Konferansdan bu siteye yapılan alıntılarla ilgili olanlar) :
 ARISOY Mithat Yüksek Lisans Tezi : Seydî’nin El Matla’ Adlı Eseri Ãœzerine Bir Çalışma. Ä°stanbul 1988 Â
BELVÄ°RANLI Dr.Ali Kemâl  “Tecvid”  İstanbul 1970
EZGÄ° Dr. Suphi   “Nazarî, Amelî Türk Musikisi” Ä°stanbul 1940 (C:4 s.175)  Â
KARAKILIÇ Celâleddin    “Tecvid Ä°lmi” 2.baskı Ankara 1972
ÖNEY Dr.Cahit  Makà le: “Dînî Mûsıkîmiz (I)”
                                                                    Musiki Mecmuası Mart 1991 Nu.432                                                          Â
———————  Makà le: “Dînî Mûsıkîmiz (II)”.
                                        Musiki Mecmuası Aralık 1991 Nu.435                                        Â
———————  TebliÄŸ: “Tecvid, Tertil ve Türk Musikisi Usûlleri ve
                                                                  Seb’a-i Ahruf”                                                                                                                                .                                                                  NeÅŸri: Musiki Mecmuası Haziran 1987 Nu.417
———————  TebliÄŸ: “Salât-ı Ãœmmiyye’nin Usûlü Hakkında”
.                                                                  Neşri: Musiki Mecmuası Eylül 1987 Nu.418
.                                                        NOT:   Tebliğler, daha önceki yıllarda ve İstanbul
.                                                                             Türkoloji kongrelerinde sunulmuştur.
TETÄ°K Dr.Necati          “Kıraat Ä°lminin Ta’limi”   İstanbul 1990
Türkiye Diyanet Vakfı İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
                                       C:3(ARAP), C:16(HARF)
ZEREN Prof.Dr.M.Ayhan   “Müzik FiziÄŸi”        İstanbul 1995