Etiket: 1453

• Cuma, Temmuz 21st, 2017
        MÜNÂCÂT
               Nam-nişan, servet ve sâmân istemem;
         Yâ İlâhî, ilm ü irfan ver bana!..
         Ben Hipokrat-veş tabîbân istemem;
         Yâ İlâhî, derde derman ver bana!..
         Seyyiâtım artıyor günden güne;
         Affı ümmîd eylerim dâim gene..
         Gayrıdan himmet gerekmez bendene;
         Yâ İlâhî kâmil_îman ver bana!..
         Rehberimdir gerçi Kur’ân-ııı mübîn;
         – Etti tebliğ ol Şefîu’l-müznibîn
         Câhilim ben.. Sense Rabbü’l-âlemîn;
         Yâ İlâhî, bir de iz’an ver bana!..
         Mü’minin, affeyle Yâ Rab cürmünü;
         Görme sen lâyık münâfık zûlmünü;
         Müstehaksam, beklerim mahşer günü;
         Yâ İlâhî, nâr-ı nîran ver bana!..
         Küfr-i mutlaktan beter kizb üüü nifak;
         Vahdetin düşmânıdır hizb üüü şikàk;
         Çok zamandır bayrağın bekler şafak;
         Yâ İlâhî, lûtfet_imkân ver bana!..
                                 30.06.1983 (19 Ramazân 1403)
           Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilün 
         

       Şâir büyüklerimiz; her işe ve söze Münâcât ile başlamış ve ileride Na’t-ı Peygamberî’yi de ihmâl etmemişlerdir:
         Mîlâdî XIV-XV. yy.da Süyeymân Çelebi, Mevlid-i şerîf  diye anılan Vesîletü’n-necât’ında “Allah_âdın zikr idêlim evvelâ / Vâcib_oldur cümle işdê her kula”;
         Mîlâdî XI. yy.da Ahmed Yesevî.. Dîvân-ı hikmet’in ilk mısraı “Bismilâ idüb eyley hikmet ayıb”;
          Mîlâdî XIII-XIV. yy.larda Yùnus Emre, d^vânı, Risâletü’n-nushiyye ilk beytinin ilk kelimesi “Pâdişâh” olup, Lâfz-ı celâl murâd edilmiştir.
          Mîlâdî XV. yy. ikinci yarısında Alî Şîr Nevâî, Hamse’sindeki 5 mesnevîsinin başında da İsm-i Celâl mevcuttur.
       Kadîm şâirlerimiz, konu ne olursa olsun, söze Münâcât ile başlamışlardır:
          Mîlâdî XIV. yy. da Şeyhî’nin Harnâmesi.. “Evvel_ol Bîzevâââl Hayy ü Alîm / Âhır_ol Zülcelâââl Ferd ü Kadîm ” olup 7nci beytde Na’t-ı Peygamberî başlamaktadır.
Ben fakıyr ü hakıyr de: website’min BEYİTLERİM Bölümü ilk mısraında Cenâb-ı Hakk’ı, ikinci mısraında ise Habîbini andım:
  
          “Allah!” deyip de farzı edâ eyle evvelâ:
          An mutlakà, salât ü selâm, ol Habîbini!..
                VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün   

DENİZ HARBOKULU

Barbaros nesli.. ya gàzî, ya şehit;

Şanlı târîhi zaferlerle dolu!..

Saldı deryâlara yüzlerce yiğit;

Yaşa binlerce, Deniz Harbokulu!..

 

Filomuz çıksın uzun bir sefere;

Atılır bil ki zaferden, zafere!..

Sâhib_olmakla övün böyle ere;

Yaşa binlerce, Deniz Harbokulu!..

 

Yedi deryâyı tarar gözlerimiz;

Barbaros, Turgut,_Oruç önderimiz!..

Sende bulduk denizin zevkini biz;

Yaşa binlerce, Deniz Harbokulu!..

 

Çevirir Yurdu deniz üç yandan;

Denizin bekçisiyiz biz, candan!..

Korkmayız hiç-birimiz düşmandan;

Yaşa binlerce, Deniz Harbokulu!..

                                     10.xıı.1962 Muş

Vezni: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa’lün)

       Not:: Millî Savunma Bakanlığı’nın açtığı bir yarışmaya bu manzùme ile
                   katılmıştım. Gelen şiirlerin uygun bulunmadığı ve Bekir Sıtkı
                   Erdoğan’a sipâriş verildiği açıklanmıştı. Muş sağlık müdürü olarak
                   Ankara’ya gittiğimde, manzùmemi MSB. Levazım müdürlüğünden
                   geri almıştım.
  

1453

“Allah Allah!” seslerinden çınlatırken dağları;

Karşı vâdîden göründük, esdi mahşer rüzgârı!..

 

Köhnemiş surlarla çarpıştık, boyandık al kana;

Yılmadık hiç.. benziyorduk kükreyen bir aslana!..

 

Vermeyiz aslà aman biz.. yar bilir, ağyar bilir;

İşte sinmiş surların ardında bin yıllık şehir!..

 

At sürüp ummâna doğruu, dağdan_indirdik gemi;

Fâtih_olduk.. varsın artık kan götürsün gövdemi!..

 

Öldük_öldürdük amansız, sanki esdik yel gibi;

53 gün sonra coçtuk, şehre girdik sel gibi!..

                  
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Düşdü sekbanlar şehîd, uğrunda dînin, devletin;

Ey şehîd asker!.. Senin, kalbinde türben milletin!..(*)

 

Şanlı Fâtih; çık da bir bak makberinden ülkene;

Sallanır hep 5 asırlık diktiğin bayrak gene!..

                                                                               1943

 

(*)

Şehit düştükleri yerlerde Fâtih’in yaptırdığı

Sekban mezarları, Ordu Caddesi genişletilirken,

geceleri dozerle sökülüp Yenikapı’dan denize

dökülmüştür. Lâleli Baba’nın kabri de, İstanbul  Büyük Şehir Belediyesi binâsının / evlenme   Dâiresi’nin arkasındaki mescidin bahçesine  nakledilmiştir. (Bu beyit, 1975’de ilâve olunmuştur.)

          Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün

          AZİZ  VATANA!  

Koşanın devridir, duransa düşer;

Yeni bir yüzyılın bilincine er!..

Verecekdir şeref, alındaki ter;

Haydi gel hizmet_et, aziz vatana!..

 

Saygımız hakka, halka, Meclisedir;

Milletimden gelen asil sesedir!..

Barış,_uzlaşma, sevgi herkesedir;

Haydi gel hizmet_et, aziz vatana!..

 

Ülkemiz, milletim bölünmeyecek!..

Bayrağım; dalgalan kıyâmete-dek!..

Kökü geçmişde, müjdeler gelecek;

Haydi gel hizmet_et, aziz vatana!..

 

Nerde hizmet, yarışda biz de varız!..

Verelim yurd_için çalışmağa hız..

Ya hayır söyleriz, veyâ susarız!..

Haydi gel hizmet_et, aziz vatana!..

 

Nicedir hasretiz demokrasiye;

Ceddim_ahlâkı en güzel hediye!..

Haklıyız, doğruyuz esasda diye;

Haydi gel hizmet_et, aziz vatana!..

 

Kimsenin bakma hor, inançlarına;

Vergilenmiş helâl kazançlarına!..

İnan_artık güven veren yarına;

Haydi gel hizmet_et, aziz vatana!..

 

Vezin: Feilâtün (Fâilâtün) mefâilün feilün

      

FİLLER MEZARLIĞI: İSTANBUL

 

Bulmak kolay bu beldede her türlü âdemi;

Rindânı, pîri, mü’mini, müfsid, münâfığı!..

 

İzmir’de, Van’da, Bursa’da doğmuş büyüklerin

Yatmakda burda.. biz yaparız türbedarlığı!..

 

İstanbul’un nasîbi uzaklardadır.. evet:

Sunmakda İzmir_inciri, Antep’se fıstığı!..

 

Hep nakleder hikâyeler,_efsâneler bize;

Dulmuş.. güzel, vefâsız imiş.. bolmuş_âşığı!..

 

Ömrünce söyle.. korkma nazar değmesin diye;

Anlat o hüsn ü ânı… Süreyyâ, nazarlığı!..

 

Şâir neler neler demiş_İstanbul üstüne;

En belli başlı vasfı şu: Filler mezarlığı!..

                                                          24.xıı.1970

Vezni: Mef’ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün

 

 

       Fethin timsâli : AYASOFYA  ( * )

 

Yurdun biricik sâhibi derler bize.. gûyâ!..

Hâlâ yürütür keyfini 3-5 palikarya!..

Son_bulmalıdır kapkara, kâbus dolu rûyâ;

Mü’minler eder, bekle, senin hâlini ihyâ!..

Timsâli idin feth-i mübînin, AYASOFYA!..

 

Uğrunda sebîl oldu oluklar gibi, kanlar;

Bâş eğdi salib.. çınladı kubbende ezanlar!..

Doğrulsa eğer toprağın_altında yatanlar;

Etmezdi kusur kendine gelmekte reâyâ!..

Timsâli idin feth-i mübînin, AYASOFYA!..

 

Kimdir seni benden koparan, böylece, kansız;

Mihrâbı ve kandilleri boş, kubben_ezansız?..

Taşlar bile durmaz, değil_insan, heyecansız!..

Vermem seni yâd_ellere ben, bir yana Dünyâ!..

Timsâli idin feth-i mübînin, AYASOFYA!..

 

Rabbin ve Resùlün, hulefânın adı inmiş!..

Maksatlı bir_el; yerde, duvarlarda gezinmiş!..

Yâ Rab; bu ne vahşet, bu ne zillet, bu ne kinmiş!..

Hıçkırsa da azdır buna karşındaki derya;

Timsâli idin feth-i mübînin, AYASOFYA!..

 

Eksildi ya kubbendeki tevhîd_ile tekbîr;

Evsâhibi olmak diliyor şimdi misâfir!..

Çan takmağa azm_etti emîn_ol, sana, kâfir!..

Küffâra ümit verdi asırlarca bu hülyâ!..

Timsâli idin feth-i mübînin, AYASOFYA!..

 

Îmân_ile etsek hepimiz Rabbimi râzı;

Rahm_etse, kabùl_etse Hüdâ bunca niyâzı;

Kılsak Ramazan Bayramı, gölgende, namâzı;

(YÂ FETH-İ MÜBİN) yazsa minârendeki mahya…

Timsâli idin feth-i mübînin, AYASOFYA!..

 

İstanbul’u İstanbul_eden ey ulu mâbet!..

Tez günde nasîb_etse Hüdâ sende ibâdet!..

Bir vakf_ile kaldın bize Fâtih’den_emânet;

Yükselse minârenden_ezan Rabb’a, semâya!..

Timsâli idin feth-i mübînin, AYASOFYA!..

            VEZNİ: Mef’ùlü mefâîlü mefâîlü feùlün

    (*)  1969 baskı tarihli ve ARUZUN SÖYLETTİKLERİ başlıklı şiir kitabımdan…

Sebîlürreşâd Cilt:5 Sayı:25 Sahîfa 398 1952 İstanbul: “Ayasofya’nın câmi’den
müzeye tahvîli, Cumhuriyet Halk Partisi’nin temsilci gönderdiği Sofya Konferansı‘nda
kararlaştırılmıştır.”  

 

                        DUÂ / NİYÂZ

 

Meşakkatler, mezelletler

Bütün hâb üü hayâl olsun!

Münâfıklar ve zâlimler

Ya kahrolsun, ya lâl olsun!

 

Yeter gör yâ Hüdâ hecri

Karanlıklar boğar fecri!

Unuttuk biz nedir bedri

İnâyet kıl, hilâl olsun!

 

(Kolay, pek hoş!) gelir bâtıl

Bilir ukbâ nedir, âkil!

Ne işlersin behey gàfil

Musıybetler misâl olsun!

 

Vatan bizden cihâd ister

İlâhî bir murâd ister!

Hayâsızlar fesâd ister..

Muvaffak bir cidâl olsun!

 

Günâhım çok, sevâbım yok!

Suâlin çok, cevâbım yok!

Derim hâlâ –hicâbım yok-

(Hüdâ, lûtfun visâl olsun!)

 

Gözüm yoktur bu dünyâda!

O dem, Cahit gelip yâda

Deyin seng-ii musallàda

Benim hakkım helâl oisun!

 

Benim kârım ne Leylâ’dır;

Ne zümrüddür, ne dünyâdır;

Bu can, her dem müheyyâdır;

Ko evlâd üü ıyâl olsun!..

 

Vezin: Mefâîlün mefâîlün

NOT: Nazım şekli, klasik edebiyâtımızın “murabba’”ı ise de..

           4+4 durak’larıyla, Halk edebiyâtımızın “semâî nazım

           şekline de uymaktadır.

  

               ÂKİF’İN DİLİYLE

            Değmesin mâbede nâmahrem_eli

              Beş vakit yurtda ezan gürlemeli

     

              Bir bütün.. ayrılamaz sancak, ezan

              İşte bunlar yapıyor yurdu vatan

 

              Verme alçaklara söz hakkı sakın

              Saldırır, va’dine rağmen Hakk’ın

 

              Bu hayâsızca hücumlar duracak

              Hangi çılgın bize zincir vuracak

 

              Bedr’in_aslanları en şanlı misâl

              Orda sunmuş bize Hakk istiklâl

 

              NOT: Klâsik edebiyâtımızda bir şâir, diğer bir şâirin

                          şiirinden, (taştîr, terbi’, tazmîn, nazîre.. de  

                          olduğu gibi ve izin almadan) yararlanabilir. Bu

                          tasarrùfun, intihâl ile bir ilgisi yoktur.

                          Ben fakıyr de, bu nazım şekillerine, âcizâne bir

                          ilâvede bulundum vetelhis adını verdim.

                     Manzum şerh”in mukàbili “manzum telhis

 

                    Vezni: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa’lün)

 

   

             ESMÂ-I BEŞER  

Bî-günah doğdu bütün nev’-i beşer.. EL-MA’SUM!..  

Gitti ukbâya günah yüklenerek .. EL-ME’SUM!..

 

El-ayak, kalbi kusursuz; huyu, beş hissi tamam;

Tam yaratmış onu Hallâk özenip.. EL-MANZUM!..

 

Kabiliyyetleri vardır ki bilinmez şimdi..

Vakti geldikçe çıkar, fark edilir.. EL-MEKTUM!..

 

Bilir_encâmını yalnızca onun levh-ü kalem;

Cüz’ü, terkîbinin_esrârı azîm.. EL-MAHTUM!..

 

Kimi âvâre ve beyhùde geçirmiş vakti;

Kiminin rehberi var, mürşidi var.. EL-ME’MUM!..

 

Pek yazık; yoksa tefeyyüzde, temâyüzde gözü;

Şuna yâhud buna benzer, denilir.. EL-MERKÙM!..

 

Müteyakkız kimi.. bilmekde, gelir yevm-i hisâb;

Eylemiş farzı edâ, kuşkuludur.. EL-MEHMUM!..

 

Kimseler gösteremez zalimi yok bir devri;

Biliyor kimler_için rùz-i cezâ EL-MAZLUM!..

 

Şükrü azdır, fakat_arzùsu tükenmek bilmez;

Etti dünyâ malı endîşeye gark.. EL-ME’LUM!..

 

Tükenir, yazsa kalem sâdece hep Mim’lileri;

Anla sen!.. Çünkü nefis sâhibidir.. EL-MEHZUM!..

 

Rabbimin merhametinden buluruz dermânı;

Ehl-i îmâna musallàda denir: EL-MERHUM!..

 

MA’SUM: Günahsız

ME’SUM; Günahkâr

MANZUM: Ölçülü, sistematik

MEKTUM: Gizli kalmış

MAHTUM: Mühürlü, kilitli

ME’MUM: İmâma uymuş

MERKÙM: (Kaf ile) Basit adam

MEHMUM: Endîşeli

MAZLÙM: Zulme uğramı

ME’LUM: Elemli

MEHZUM: Hezîmete uğramış

MERHUM: Rahmet-i İlâhîye kavuşmuş

              Vezni: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilâtün feilün(fa’lün)       

 

              Ramazâniyye

Nùra gark oldu semâvât ü cihan..

Va’d eder Hak bize ukbâda cinan

Bu mubârek ay’ı sunmuş Rahmân

Ver hidâyet bize şehrù Ramazan

Ellezî ünzile fîhil Kur’an

 

23 yılda tamamlandı nüzùl

Etti tebliğ bize ol Şâh-ı rüsùl

“Emri bâş üstüne!” der, ehl-i ukùl

Ver hidâyet bize şehrù Ramazan

Ellezî ünzile fîhil Kur’an

       Vezin: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün/fa’lün)

 
         Nam-nişan
         Yâ İlâhî

İlgiliMakaleler:

  • İlgili Makale bulunamadı!..