Etiket: Derviş-İpekçi-Özkan

• Cuma, Temmuz 21st, 2017

 TERKÎB-İ BEND-İ MERSİYE-İİ HÂN-I İSMETÎ (x)

BEND-1    Bâkî değil ne gül, ne de bülbül, ne bù-yu reng / Dil âh eder, piyâle tehî, dehr bî-direng

Vakt erdiğinde rùh bedenden uçup gider / Her şey fenâ bulur.. kalır ahlâfa nâm ü neng

Ol demde ehl-i sünneti Rabbim şaşırtmasın / Öldükte kîmi Fâtiha ister, kimî çeleng

Vaktiyle emr ü keyfine dünyâyı az gören / Beklerse rùz-i mahşeri, bulmaz mı kabri teng

Mâzî olup o debdebeler, bâş eğen gürùh / İbret ki, şimdi emrini bekler başında seng

Fânîye bir baş ağrısı gerçî bahânedir / Millî Şef oldu, böylece öldü peleng-i ceng

İslâmı, Harsı, Türk dili, Türk Mùsıkîsini / Kudsî ne varsa çiğneyip attı olup fireng

ÖMRÜNCE RÙZ-İ MAHŞERİ İNKÂR EDEN PAŞA / HAYFÂ Kİ KALDI ŞİMDİ TABÎATLA BAŞBAŞA

BEND-2   Devr aldı yurdu kim selefinden, sabâh idi / Devr etti yurdu ehline, yurt simsiyâh idi

Pîriydi hırsı hep, pederâneydi şefkati / Maksùda varmak istese, her şey mubâh idi

Tedbîr alırdı, ince eler, sık dokurdu; lîk / Bir tek hesâba katmadığı şey günâh idi

Tahrif, bahâne, vesvese, tezvir, mugàlâta / Kîn, intikam, mücâdele.. hep pür-silâh idi

Târih denen masalda yazılsın fasıl fasıl / Sevmezdi pâdişahliği, hem, pâdişâh idi

Târîhe geçti düzmece, menkul kerâmeti / Bed-mâyelerce tahtı onun secdegâh idi

Allàh’a, dört kitâbına yokken riâyeti / Ümmet görürdü yurtdaşı.. hâşâ ilâh idi

YÜKSELDİ ARŞA NÂLİŞİMİZ, ÂH U VÂHIMIZ / RABBİM MÜYESSER EYLEDİ BİRGÜN FELÂHIMIZ

BEND-3   Mağrùr pâdişâh idi, gürlerdi an-bean / Bir zerre yok takallus eden çehresinde kan

Kindardı.. intikamla bulurdù biraz huzùr / Sâir zamanlarında sevimsiz ve hun-feşan

Kıskandı dostu, hasmını mahvetti kîn ile / Yalnızca sustu, “şerrine lânet!” deyip cihan

Yardakçılarla ezdi murâdınca milleti / Târîhe yazdı ismini zannınca “Kahraman!”

İslâmı boğdu, sustu ezân-ı Muhammedî / Vahdetle hem-mekân idi teslisle haç ve çan

Kànùnu kendi keyfine uydurdu her vakit / Balçıkla zannederdi ki örtündü kehkeşan

AZRAİL ALDI CÂNINI, KURTARDI MİLLETİ / ETTİK HAVÂLE ÂH İLE ALLÀH’A İSMET’İ

BEND- 4   Bir saltanat ki, milleti kahretti intizar / Mazlumların yegâne silâhıydı inkisar

Gaddâr nâil oldu mükâfâta yok yere / Bir nây gîbi inledi mağdùr  zâr ü zâr

Bedbaht odur ki yok bir ümîdin nişânesi / Bedbaht odur ki her günü bîçâre, bîkarar

Mağdùr olan kulun da güler âkıbet yüzü / Allàhı var, şefâati mâlûm Nebîsi var

Kin tutmamak denir deveden farkı âdemin / Hazretse intikàm ile etmişti iştihar

Dâhî sanırdı kendini, lâf dinlemezdi hiç / Olduk dehâsı uğruna Milletçe dilfikâr

Pek ustalıkla doğrusu kurmuştu dâmını / Meddâhı olmayanları addeyleyip şikâr

DÖK ÂSUMÂNE DERDİNİ.. DUYMAZ PAŞAM, SAĞIR / GÀFİL!.. NASÎBİN AKSİSADÂDIR; BAĞIR, BAĞIR

BEND- 5   Bir ân için uyanmadı dünyâda hâbdan / Memnundu dalkavukları İsmet-meâbdan

Devrinde bendegânına bend oldu boş yere / Bir dem günâhı fark edemezdi sevâbdan

Tonguç, Yücel bir Enstitü dâvâsı güttüler / Bir hisse düştü herkese millî azâbdan

“Türküz!” diyen ne gençlere işkence ettiler.. / Her kim hatırlasa terler hicâbdan

Ef’âlinin günâhını Rabbim bağışlasın; / Bâtıl düşündü.. korkmadı yevm-i hısâbdan

Yalnızca at yarışları uygundu zevkine / Bir nebze anlamazdı şiirden, rebâbdan

Millet irâdesiyle hitam buldu saltanat / Pek hoş değil hakıykata geçmek serâbdan

DÜNYÂDA ZULM EDEN NİCE MAĞRÙR TÂCDÂR / İKBÂLE ERGEÇ ETTİ VEDÂ, OLDU TÂRMÂR

BEND- 6   Vaktâ ki bâğın oldu saray bùstanları / Cevrin açardı millete zahm-i zebanları

Senden, o rütbe baksana memnun ki milletin / Giryân olur hatırlasa geçmiş zamanları

Aldın hezâr mescidi yaptın birer depo / Susturmadın mı sanki mubârek ezanları(*9

Üç-beş nutukla bend edemezsin vatandaşı / Mümkün değil unutması versen chanları

Bilmezmiyiz bu Millete vaktiyle ettiğin / Dinletme şimdi boş yere ahd ü amanları

Papyonlu, sandaletli zıpırlar yetiştirip / Saldın ipek kuşaklı zeban pehlevanları (Kasım G)

Ta’netmedin mi yok yere bin def’a dînine / Kàbil mi elde etmesi ol müslümanları

ETTİKLERİN BU MİLLETE ARTIK PAŞAM YETER / BİR AN DÜŞÜN.. BU İŞLERE TÂRİH NE DER, NE DER

BEND- 7   Câhit; merâmı (manda) alay-mîri mîri gör / Yutmuş Lozan’da Kıbrıs’ı.. Dârâ-nazîri gör

Kuvvet verir zekâsına yüz tilki kuyruğu / Kurnazlığıyla tilkiye üstâd pîri gör

Zencîre vurdu fikri, esîr etti milleti / Zencîri parça parça eden ol esîri gör

Yıllar geçip de gün gibi. derken gelir seçim / Meydanda, köyde tek sözü: Oy ver, fakîri gör

Millî irâde düşmanı, rey hırsızıydı O / Hendek mekân efendide yersiz kibîri gör

(Millî) şef oldu millete, hem ortanın solu / Boş lâf mı altı ok? Şeşi beş görme.. tîri gör

Kanser değil; kuduz, tetanoz, gangren değil / Zulmetme zevki.. derd-i devâ-nâpezîri gör

TÂRİH MEZÂRIN OLDU, DEVÂ BULDU İLLETİN / TÂRÎHE YAZDI NÂMINI HÜSRANLA MİLLETİN

BEND- 8   Bir yolculuk ki sonsuza, imkânsız avdeti / Hiç kimseler götürmedi sırtında devleti

Üç günlük ömr içün yıkar ukbâyı hırs ile / Hüsrân olur ol âdemin ukbâda kısmeti

Dünyâya küsme; neş’eli ol, hoş geçir günü / Lâkin; unutma defter-i âmâli, rıhleti

Benlik peşinde koşma ve hükm eyle nefsine / İnsân isen, esirgeme mazlùma şefkati

Kuvvetli haksız olsa da gam çekme boş yere / Allàh’a ilticâda bulursun selâmeti

Gel gör ki şaşkının biri, yalnız (Ben’im!) diyor / Sarhoş mudur, nedir?..akıl almaz bu hâleti

Dâim sanıp bu şa’şaa-i mülk-i âlemi / Eyvâh unuttu mülk-i bekàya azîmeti

Heyhât, vurdu sâhile kaptan sefîneyi / Yalnız bıraktı sonra da bîçâre milleti

Etmezdi merhamet.. bize teklîfi şuydu hep / (Ölmek mi, yoksa sîneye çekmek mi zilleti)

Zâlim sağırdı.. kırmadı mazlum ümîdini / Allâh esirgemez diye mazlùma rahmeti

Yurdun nasîbi: câhili hükm etti dağlara / Âlim, şehirde eyledi icrâ şekàveti

Yazdım ki, ders alır, okur ahfâdımız yarın / Terkîb-i bend-i mersiye-i Hân-ı İsmet’i

YAZDIRMAMIŞSA DEFTERE ÂMÂL-i SÂLİHA / BEKLER KABİRDE MAHŞERİ MAHRÙM-İ FÂTİHA

___________________________________________________________________________________________

(x) A- Bu terkîb-i bend’im, Sultânüşşuarâ BÂKÎ merhùma nazîre ŞEKLİndedir. B- İlk 3 beytini Gündoğmuş’da ve devâmını Ağrı’da görevli iken yazdım. C-  Haziran 1969 baskı tarihli, ARUZUN SÖTLETTİKLERİ isimli kitabımın 197. sayfaspnda şu not vardır: Herbiri 8, sonuncu (8. bendi) 13 ve tutarı 69 beyitten müteşekkil Terkîb-i Bend’in neşri mahzurlu görülmüştür!   D- İslami Edebiyat dergisinde (1980li yıllardan birinde) tamamı neşredilmiştir. VEZNİ: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün

(*) 11.08.1941 günü, İstiklal Caddesindeki Katip Mustafa Çelebi Paşa Camii, Şükrü Bıkmaz`a 4bin liraya satılmıştır. 1985`de pavyon olarak kullanıldı. VAKİT 23.05.08

          SİHÂM-I CEZÂ
Aşıp geçer nice kalkan, hisar sihâm-ı cezâ
Surat surat izi bâkî şamar sihâm-ı cezâ
 
Bulur hatâyı ol_âdem, düşünse, kendinde;
Verir mi kimseye haksız zarar sihâm-ı cezâ
 
Katar katar nice gerçek karıştı nisyâna
Ne var ki, geçse devirler, yaşar sihâm-ı cezâ
 
Koşup yorulma tesellî peşinde ey mücrim
Sanır mısın ki hedefden şaşar sihâm-ı cezâ
 
Pek_ustadır ve teenniyle fırlatır Câhit
Dönüp gelir geri bâzan sakar sihâm-ı cezâ

 

Vezin: Mefâilün feilâtün mefâilün feilün(fa’lün)

                             ————–

                   Bizde hiciv(hicv)
            Küfrü bilmezzen eğer, hicvi bırak;
            Dönüver şarkıya, yâhut gazele!..
            Aynı şey bizde: Küfürbaz – heccav :
            Saygısız âdeme, hem Lemyezele!..
            Ana-avrat sövebilmek mi hüner?..
            Ne garip çirkini tercih güzele!..
            Kim okur vezne bürünmüş küfrü?..
            Zevk alır böyle şiirden cehele!..
            Şâir Eşref Baba, Neyzen Tevfik;
            Şöhret_almış düşerek mübtezele!..
            Çatlamış -varsa eğer!- ar damarı;
            İçmiş_içmiş de el_atmış hezele!..
                                                                 25.03.1979 Pazar   
                   

…………………………………………………………………… 

Batı’nın Türkçe yazan şâiri Tevfik Fikret!..
Açtın_âtîmize nâhak yere bir şerli yolu!..
Sen bizim  mahkememizden çıkıyordun haksız;
Feleğin cevrine bak.. şimdi biziz hep suçlu!..

 

 Vezin: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilâtün feilün(fa’lün)       

                             ————————

                                            Dîninin hâdimi Serdengeçti;
                         Tam 8 kerre bu suçdan mahbùs!..
                         Kıravat belde, dayanmış kapıya;
                         Gün gelip, bir kere olmuş meb’ùs!..
                                             VEZİN: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa’lün)
                                          ….. Osman Yüksel Serdengeçti((1917 Akseki – 1983 Ankara), kendi
                                          ifâdesiyle 8 defa mahbus, bir defa meb’us olmuştu. Meb’usluğunda
                                          (1965-1969) TBMM’ne, “kıravatı beline takıp” gelmişti.
  
                 RUBÂÎ
Ekran gezerek sesleniyor cümlemize..
Ünvânına duy saygıyı.. tenkit nemize?..
Mezhep ve tasavvùfa hücùm eyledi hep;
Allàh ile aldatmayı öğretti bize!..

   ………………………………………………

               RUBÂÎ

Küffâr_ediyor küfrü “yobazlar!” diyerek;
Külbastı yiyip, kurbana “hunhar” diyerek!..
“Kâfir!” deme sen.. verme sakın karşılığı;
Çıkmakta karar hapsine, “suç var!” dyerek!..

(HİCİV)   SEÇMENİN TÜRKÜSÜ  (YENİ NESİL 11.08.1985) ( x ) 

 

Atıverdik reyi, girdik kovana;

Acımız dinmedi dönsek ne yana!..

İşçi-memùr ise bakmakta sana;

Şu geçim derdine bul çâre, Özal!..

 

Bir ümit yok mu ki?.. Bilmem ne idek?..

Gözde yaş kalmadı, yanmakta yürek!..

Kapı, cam, çerçeve, dam, orta direk;

Oldu baştan başa bin pâre, Özal!..

 

Milletin derdini, cevrin, deşiyor!..

“İş bitirmek” sana gelmiş gibi zor!..

Kopacak fırtına.. sol birleşiyor!..

Yardımın sâdece ağyâre, Özal!..

 

Aldı İsmet Paşa mahdùmu sol’u;

Verme holdinglere en güçlü rolü;

Sapma çıkmazlara, bul doğru yolu;

Açıyorsun sağ’a hep yâre, Özal!..

 

Zammı vurdun bize.. dâim veririz!..

Der ki Âşık, kala bir cân-ı azîz!..

Yanacak gökyüzü, dağ-taş ve deniz;

Âhı döksek yele, rüzgâre, Özal!..

                           VEZNİ: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün

(x)

Kabataş Erkek Lisesi’nden arkadaşım Enis SAFAYHİ; YENİ ASYA gazetesi yazarı idi ve Zeytinburnu Et ve Balık Kurumu’nda Müdür muâvini idi. Orada, sonradan aynı gazete yazarı olan Mustafa   KAPLAN ile de tanışmıştım. Benim de, ilk sahifada PENCERE başlıklı bir dikdörtgen içinde beyitlerim çıkmaĞa başlamıştı. 1980 darbesinde gazetemiz süresiz kapatılmış olduğundan, YENİ NESİL adıyla aynı kadronun çıkardığı gazetede yazmağa başladık. 1982 Anayasası tartışmaları sırasında 2. sayfada görüşlerimi defalarca yazmış isem de, dikkate alınmaması üzerine mâvi oy, redd oyu vermiştim. Turgut Özal; Evren Paşa ile birlik olunca, bizler de ona karşı cephede yer almıştık ve bu hiciv, bu sebeple yazılmıştır. 

 ………………………………………………………

1999 ahvâli

 

Kurdu hırsız kumpası 
Milletim  tutsun yası
 
Affolur hortumcular
Halkı ettik paspası
 
Bir de çağdaşlık satar
Elde zulmün baltası
 
Lûtfedip sundukları
Sanmayın bir bal tası
 
Kalfa yapmış.. zelzele
Yıktı muhkem karkası
 
Sandılar fark eylemez
Kimse taklidden hası
 
Dolma yuttursam diye
Verdi yaprak sarması
 
Gösterirler mu’cize
Kesti kurşun elması
 
Kördüğüm Kıbrıs, Ege
Ettik_ihmâl Kafkas’ı
 
İş başarmak güç değil
Yolcu etsek Abbas’ı!

                                    VEZNİ: Fâilâtün fâilün

 ………………………………………………………………………..

   

         YÙNUS EMRE’nin ağzından bir hiciv (x)

 

          Tahrîf_olan sözlerim; fikrin, gümânın senin..
          Aldanma.. Allah kerim.. gerçî zamânın senin!..
 
          Kur’ân’ı tınmazmışım, Allàh’ı anmazmışım,
          Ben kıblesiz gezmişim.. sönsün cihânın senin!..
 
          Mollayla harbetmişim, âlemle zıt gitmişim,
          Egzistanyalistmişim.. çıksaydı cânın senin!..
 
          Yazdın, yalandır tümü.. söylen siz_âmin!”, kamu :
          “Ayboğlu olsun tamu âhır mekânın senin!.. “
 
          Halt etmişin ey ahî, yazdıkların meslekî;
          Yùnus değil mezdekî; ayboğlu, şânın senin!..

             12.06.1973  Vezin: Müstef’ilün fâilün müstef’ilün fâilün

 

                     (x) S.E.nun, 1972’de Cem Yayınevi’nde basılan

                     “Yunus Emre” başlıklı kitabında Yùnus Emre’ye

                      yaptığı isnadlar üzerine yazılmış ve KÖPRÜ

                      isimli dergide yayımlanmıştır. 

                     Vezin: Müstef’ilün fâilün müstef’ilün fâilün

                     …………………………………………………………………
      
       1958 yılında, MİLLİYET gazetesi köşe yazarı Refii Cevat ULUNAY ile MUSİKİ MECMUASI yazarları arasında bir tartışma/polemik geçerli idi. Ben de, derginin yazarı olduğumdan hiciv gönderiyordum:
                       HAZRET!
       Az buldu davul-zurnayı hazret,
       Gelmez yola billâhi alayla.
       Parlat şu bakır çehreyi, parlat;
       Tahsis malı bir okka kalayla!
 
       Fâşetme, ayıp.. sâde fısılda:
       Kaç falso çalan var şu fasılda!
       Islàhı zor, iş soyda, asılda;
       Uğraşma yeter bir kuru nayla!
 
       Ver-yansın eder penceresinden,
       Çakmaz müziğin alfabesinden!
       Devrin ne bilir felsefesinden?
       Hâlâ vuruşur atla ve yayla!
 
       Elbet veririm câize, servet;
       Gel çarpışalım şi’r ile Hazret!
       İlmince ve tab’ınca hücùm et;
       Kavlim şu ki üstâaad, sırayla!
 
       Ettin de müzik bilgini izhâr,
       Oldun -ne şeref!- hicvime mazhâr!
       Gel verme cevâb, eyleme inkâr,
       Elbet baş eder atlı yayayla’
                                            02.02.1958
Vezin: Mef,ùlü mrfâîlü feùlün
       Haftalık müzik dergilerinden birisinim yazarı, R.C.ULUNAY’a: “Hocam! NEGREK MAKÀMI nasıl bir makamdır?” diye soruyor ve “Nâdir makamlardandır.. Çok iyi bir makamdır!” cevâbını alıyor. Halbuki, böyle bir makam yoktur ve ULUNAY tuzağa düşmüştür. Bu olay basında yer alınca, benim de, aşağıdaki yazım 108 sayılı MUSİKİ MECMUASI’nda çıktı:
                          NEGREK MAKAMI
       Azdır yazık bugün bu makàmın bilenleri;
       Zâten bu mùsıkî gidiyor gün-be-gün geri!
       Târîh-i ihtirâı bulur Lâle Devri’ni,
       Negrek makàmının yazayım bâri seyrini:
 
       Evvel Dügâh Makàmını bir parça andırır,
       İcrâ, Dügâha nisbeten_olsun biraz ağır!
       Derken nevâda bir kaba-çargâaah gösterip,
       Kürdîde şöyle asma, muvakkat karar verip;
       Ordan geçer sırayla hisar, nim-hicaz, segâh;
       Kürdî-vü rast-u evc-ü hüseynî, acem, yegâh;
       Her ses dahî olur bu makàmın karar sesi;
       Tek şartımız harâm ola çargâaah perdesi!
       Armürde dô-diyez, re-bemol kaydedilmeli!
       Dizler dövülmeden olamaz.. böyle bilmeli!
       Nâdir ve incedir bu Makam, çok firaklıdır!
       Çeyrek sesin letâfeti Negrek’de saklıdır!
       Hassas kulak gerek bize.. lâzım değil nota!
       Çok-sesli mùsıkî ise yalnızca safsata!
       Yetmez mi anlamam dededen kalma mùsıkî?..
       Âsâr-ı ber-güzîde ki, pırlanta her biri..
       Çok sesli hâle gelse eğer mùsıkî yarın,
       Âsârıdır zehirli tohumlar saçanların!
       Şâyet sözüm tutup notadan vaz-geçerseniz,
       Fahren ve bî-bedel geçeyim faslı bendeniz!
                                                                                Mansùr
 
             Manzùmenin bâzı indî mütâlâalardan ibâret mütebâkî kısmını almamakla berâber,
Mansùr efendinin yazdıklarına biz de aynı vezinden bir beyit ilâve edeceğiz:
          Negrek makàmı fasla alınsın sabâha -dek,
        Vursun usùlü şeyh-ü kudümzen tekâ-vü tek!
                                                              ilâhi Mansùr Efendi!
VEZİN: Mef,ùlü fâilâtü mefâîlü fâilün
                                 *******************************      
20.08.2002 tarihli VAKİT’de, ARÙZΠ müstear ismimle çıkan hicvim :
                   BEYİTLERLE HÂL VE GİDİŞ
 
        Borsa çökmüş, döviz_almış yürümüş,
        Ecevit, elden_ayaktan düşmüş!..
                 ……………………………………………………………………………………………………………
        4 Mayıs sonrasında verdi zarar;
        20 Milyar dolar Bülent Ecevit!..
                 ………………………………………………………………………………………………….
        Türban, kelepçe, gözyaşı, cop; kurs, kesintisiz..
        Mîrâsı kaldı millete Bostancıoğlu’nun!..
                ……………………………………………………………………………………………………………………………………..
        “Merve çıksın!” diye el çırpmış_iken Mecliste;
         Unutup Cem, “sorunum yok!” dedi türbanlıyla!..
                  ………………………………………………………………………………………………………………………………………………..
         Hallolur.. Hallolacak YÖK pürüzü;
         Gürüz’ün düşse elinden gürzü
                   ………………………………………………………………………………………….
          Biraz_insâfa gelin, baştakiler;
          Döküyor gözyaşı zencîlerimiz!..
                    …………………………………………………………………………………………….
          Sam_amca 50’de dermiş: Yasak köpek, zencî!..
         Sakallı, örtülü girmez, köpek girer bizde!..
 
          Hortumlanıp da el konulan 20 bankadan
          Toplam zarar, vatandaşa yüklendi zam diye!..
 
          Herkes_olmaz kapında kul, Rahşan!..
          Sanılır hortlamış Kösem Sultan!..
 
          Sakın_aldanma… Kârı hep kavga!..
          Bu güvercin değil, beyaz karga!..
 
          Yılmaz ve ihtiyâr Ecevit borcu katladı;
          Meş’um haber: Düyùnu umùmiyye hortladı!..
          “Al!” demezler, bastırırlar “ver!” diye
          Bağlı benzin %80 vergiye!..
          Mevsim hazâna erdi.. buruşmuş birer birer;
         Zomguldak’ın karanfili, Isparta’nın gülü!..
          Nerden çıkıp da geldi apansız bu gàile?..
          Derler ki başsorumlu, fotoğraflı âile!..
          Oh ne âlâ… Şu siyâset ne iyi;
          Batıran kurtaracak Türkiye!yi!..
          Eşşek boyandı… Aldatamazlar vatandaşı…
          Besbellidir; yular, semerinden kimin malı!..
          Tellâklar_aynı kaldı… Hamam, tas değişse de..
          Derviş-İpekçi-Özkan’a millet sıcak değil!..
          Yılmaz, Troyka, Çiller’i destekliyor AB..
           Bir şahlanırsa ehl-i vatan, kurtuluş yakın!..
           Enver, Talât, Cemâl yürütürken troykayı;
           Halt ettiler.. çatırdadı Osmanlı Devleti!..
           Gözler, nedense hep Madımak yangını’ndadır
           Başbağlar’ın hesâbını Çiller’den_isteriz!..
            Bana insanlığı öğretmeğe kalkman ne tuhaf..
            Ceddim Âdem Baba’dır, sen türedin maymundan!..
                          DİL FÂCİASI(x)
          Dilciler avcı bugün, Türk dili av;
            Beslenip avcı ve av, bulsun tav!..
 
            Şimdi (meb’ùs)a de: (milletvekili);
            Dün unuttun mu ki derdin: (saylav)!..
 
            Aktarıp Türkçe’ye Uydurmaca’dan;
            Kedi: (mırnav), köpek_olsun: (havhav)!..
 
            Dilmaçım!.. Havhav_ısırsın dilini;
            Dilerim, hâline gülsün mırnav’..
 
            Bir zamanlardı.. akardın su gibi;
            Yaptılar dil, seni donmuş bir lâv!..
 
            Başka bir benzetişim var, dil_için:
            Dilimiz oldu yazık “taşlı pilâv!..”
 
            Dilmaçın tut yakasından, yâhut;
            (Neme lâzım!) diyerek baştan sav!..
 
             Oldu “lâf tüccarı” dilmaçlarımız;
             Şaştı Mahnuz buna bakkalla manav!..
                   VEZNİ: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa,lün)
                   (x) “ARÙZUN SÖYLETTİKLERİ” başlıklı ve İstanbul-1969
                        baskı târihli şiir kitabımdan alınmıştır. (“Mahmuz”, mahlâsım idi)
                        MAHMUZ mahlaslı bu hicivlerim 9 adet olup 1966 yılında AĞRI ilinde yazılmış ve bu ilin MES’ULİYET adlı gazetesinde yayınlanmıştır.
                                     SABAH OLDU(x)
 
              Üstünüz bir karış_olmuş kir, toz;
              Uyuyanlar.. uyanın.. öttü horoz!..
 
              Köşe kapmış nice kâzip şöhret;
              Ne adamlar bilirim.. bomboş, yoz!..
 
              Zengin_olmuş nice ahlâksızlar..
              Şimdi, nâmusluların nâmı: Saloz!..
 
              Îtibar gördü, yazıklàr olsun:
              İltimas, zanpara, afyoncu, paçoz!..
 
              Kaldı derler işiniz Allàh’a;
              Son tesellî sana avcundaki koz!..
 
              Sözde var şimdi program ve plân;
              Bizde devlet işi: Yaz-sil, yaz-boz!..
 
              Her siyâsî “at”a oynar kumarı :
              Kimi at: al, kimi at: kır, kimi: boz!..
 
              Gör ki, “Allàh’a inandım!” dersen;
              Cemiyetten ediyorlar afaroz!..
 
              Türk’ü, İslâm’ı beğenmez dürzî;
              Kime nisbet satıyor salyangoz!..
 
              Sundu meyhâneci zenginlere mey;
              Yanmışım.. ver bana şerbetçi, gazoz!..
 
               İstemem, verse bedelsiz, rakıyı..
               Neme lâzım.. olurum belki siroz!..
 
               Odunun kıymeti yoktur sence;
               Bence birdir meşe, gürgen, abanoz!..
 
                Güzelim mermere yapsın cakayı;
                Bak, çimentoyla şekillendi moloz!..
 
                İhtiyar tilkiye kurt yavrusunu
                Yedirenler yese lâyık balyoz!..
 
                 Der ki Mahmuz size tekrar tekrar :
                 Uyuyanlar.. uyanın.. öttü horoz!..
 
    VEZNİ: Feilâtün(Fâilâtün) feilâtün feilün(fa,lün)
     (x) “ARÙZUN SÖYLETTİKLERİ” başlıklı ve İstanbul-1969 baskı târihli
          şiir kitabımdan alınmıştır. ( “MAMUZ”, hicivlerimde mahlâsım idi.. )
                 ***********************
UĞUR MUMCU SÙİKASDİNİN SÙİİSTÎMÂLİ (x)
Uğur Mumcu; 24 Ocak 1993 günü, ANKARA’DA, alçakça bir cinâyet sonucu vefât etti. İSTANBUL’DA, VİLÂYET BİNASI KARŞISINDA, GECELEYİN yapılan NÜMÂYİŞ; hedef saptırmacı provokatörlerce kàtilleri MÜSLÜMANLAR olarak gösterip, İslâma ağır hakàretlerle sürüp gitmesine savcılık/güvenlikçi ânında ve çok sonrasında müdâhale etmedi. Öncelikle bir müslümân ve ilâveten heccav olarak “dilsiz kalmak” bana yakışmazdı. Ben de; İslâma, müslümanlara ve dolayısıyle bana karşı savrulan hakàret ve iftirâlara; Nisan – Mayıs – Haziran 1993 tarihli, 20 sayılı İslâmî Edebiyat dergisinde cevâbını vererek olayın gerçek yönünü târîhe mâl ettim)(x). Hedef saptırmacı provokatörler bu Bâbıâlî baskını ile: sosyalistleri müslümanlara/İslâma hücùm ettirmek istemişlerdir. Gerçek fâillerin, bu iki grup dışında olduğu anlaşılmaktadır.
 
          1993 BÂBIÂLİ BASKINI(x)
Anladık şimdi.. muafmış yasadan ÇAĞDAŞLAR :
Yürüyüş-gösteri gündüz-GECE İstanbul’da!..
           Kim izin verdi?.. nümâyiş yapılır: YOLDA, GECE..
           Çiğnenir bunca nizam kendini bilmezlerce!..
Caddeler gerçi aşınmaz.. bunu çoktan biliriz..
Savcı, vâlî susuyor.. işleme konmaz suçlar!..
           Elde mum, dilde küfürler ve karanfil yakada;
           Müslüman tepkisi ölçülmededir zendekada!..
Saçarak salya; şerîat -dediler- kahrolsun!..
Dili kopsun teresin.. ağzına toprak dolsun!..
           Zannımca; Mumcu, mumla karanfil bahânedir;
           “Fırsat” bilip denendi Cezâyir senaryosu!..
Söver_İslâm’a sokaklar gezerek bunca köpek;
Var da panzerli polisler, yok_imiş “dur!” diyecek!..
            Haykırırsın be utanmaz bize sen: “İran’a git!..”
            El-cevap: “Şânına lâyık yere, Sırbistana git!..”
Bosna-Hersek’de, Filistin’de ve Hindistan’da,
Sürer_İslâma hücum.. bir de bizim Türkiye’de!..
           Bir mumun tâkati yok.. yansa yanar yatsıya-dek;
           Nùr-i İslâm ise bâkî kalacaktır.. a köpek!..
Zikriniz; kuytu sokaklar gezerek av’avedir;
Zikrimiz; Besmeledir, Hamdeledir, Salveledir!.
Bilmeyenler bulunur belki “Şerîat” ne demek?..
Televizyonda Diyânet seminer yapsa gerek!..
             Dosta, düşmâna deriz: “Gerçi lâik devletimiz;
             Müslüman topluca, ferden bu aziz milletimiz!..
Tekbîr alarak durdu musallàda namâza;
Mümkün mü bu yaptıkları kahrolsa şerîat?..
             Der: “Karşıyım şerîate.. İslâma yok sözüm!..”
             Ahmak.. sanır ki kandıracak müslümanları!..
Hiç câmie gitmez.. ona yetmekde musallà!..
Mürd oldu mu yârânı, rezervasyonu ön saff!..
             Sövse Allàh’a da, Kur’ân’a da, Peygamber’e de;
             Nakleder bayram_edip dört yana mâlûm TRT!..
Dedi: Îmanlı-lâik farkı yapılmaz, Demirel..
Göz yumanlarsa bütün kitleyi dilhùn etti!..
       (x) İslâmî Edebiyat isimli dergide KARANFİLLİ TAŞLAMALAR başlığı altında 1993’de .çıkan bu beyitlere, sonradan, bir tek mısra’ bile ilâve edilmemiştir.
av’ave : havlama         
                                             
                                              *************************************
                       Ârif Nihâd’ı ters tarafından görüp gözü;
                       Uzman değil de azman_imiş şi’ri şerh eden..
                                                                                                                                                                                                                                                                                                  
                    NOT: (Bir hiciv örneği)
             
                            Sultan Abdülmecid zamânında Encümen-i Dâniş(1851-1862) üyesi, (Recâîzâde Mahmud Ekrem’in babası) Takvimhâne Nâzırı Recâî Efendi’nin, üyelerden İstefenâki’yi hicveden beyiti (Kaynak: Refii Cevat Ulunay’ın MİLLİYET’deki fıkralarından biri..)
                                                
                             O KADAR PİS KOKUYOR MENDEBURUN ÜSTÜ FENÂ Kİ
                                     NE ZAMAN MECLİSE GELSEEE KAÇARIM İSTEFENÂKİ  

İlgiliMakaleler:

  • İlgili Makale bulunamadı!..